
RİZOM VE ANARŞİ
Özgürlükçü Düşüncenin Peşinde
Yaşar Çabuklu
OTORİTEYLE İLİŞKİLİ her şey yıkılmalı; ilk başta merkez. Çünkü merkezin dili hâkim olanın dilidir, egemenin dilidir, anadildir. Çeşitli diyalektler, altdiller, argolar, azınlık dilleridir baskı altında olan; melez olan baskı altındadır. Anavatan, anayurt, anayasa iktidarın kavramlarıdır. Her şeyin indirgenebileceği, üzerinde temellendirilebileceği tek bir merkez yok. Tek bir kaynaktan çıkarak ayrışıp oluşan bir çokluk yok. Soyağacı, ortak köken, saf nesil arayışı otoriterdir. Karma olan, karışık olan, melez olandır dışlanmışların, azınlıkların alanı; köksüz, kökensiz, kaynaksız olandır.
Merkezi iktidar gibi, merkeze sahip olan muhalefet de otoriterdir. Evrensel bir hakikat, bir doğru yok; doğanın, tarihin yasaları yok, tarihin motoru yok. Çıkarının tüm toplumun çıkarıyla özdeş olduğu düşünülen proletarya fikri otoriterdir. Tarihin ereği yok, ereğe yönelik sınıf mücadelesi olarak kavranılan tarih fikri otoriterdir. Evrimci ve ilerlemeci bir çerçeve içinde tahayyül edilen tarihsel kulvarlar ve mecralar otoriterdir. Yapılar, pozisyonlar, noktalar yok, bunlar arasında kesin ayrımlar ve mesafeler yok, sadece bağlantılar, etkileşimler, geçişler, akışlar var. Belirli boyutlar yok, bağlantılara göre değişen, çoğalıp azalan boyutlar var.
Her türlü merkez dağılıp parçalanmalı. Merkezin ve hiyerarşinin olduğu yerde otorite de vardır. Merkezsiz, uçucu, hareket halinde oluşumlar ve bunların her an biçim değiştiren bir ağ görünümü sergileyen etkileşimi. Hiçbir sabitlenmeye izin vermeyen, formüle edilemeyen bir ağ oluşumu. Rizom ne midir? Kaos ve anarşidir.
Rizomun öznesi yok, nesnesi yok. Dikey, piramitsel bir yapının tersine yatay bir yayılmayı, açılımı temsil ediyor rizom. Ancak sımsıkı kenetlenmiş bir ağ değil söz konusu olan; kopmalar, kaçışlar, bir yerde sona erip başka bir yerde farklı bir biçimde ortaya çıkabilen yoğunluklar, çoklu girişler var.
Rizom tek’e karşı olduğu gibi ikili karşıtlıklara, düalitelere de karşı. İyi-kötü, iç-dış, öz-biçim, gerçeklik-görünüş, vb. ikiliklerin uzağındadır rizom. Çünkü dış iç, iç de dıştır. Kendini karşıtına, ötekine göre tanımlayan her şey otoriterdir, kendine saf ve korunaklı bir alan oluşturarak merkez olmaya yönelir. Rizom her an metamorfoza uğrayan, biri diğerine göre bir hiyerarşi ilişkisi içinde bulunmayan “tek olmayanlar”ın oluşturduğu akışkan bir çokluktur.
Rizom iç ve dış merkezin patlatılmasıdır. Öte yandan rizom egemen otoritenin “öteki”yi bir hiyerarşi ilişkisi içinde kendine tabi kılmasına karşıdır. Bu bağlamda rizom, eril merkezin kendinden kaynaklanan, kendinden dışarı çıkarak dişil alanda yine kendini arayan, bu alanda sömürgeleştirdiğini geri taşıyıp kendisine katarak güçlenen arzusunu yıkar. Rizom kadın-erkek karşıtlığını siler, “ara” cinsel kimliklerin oluşmasına, arzunun üreme ve ahlaktan kopmasına imkân verir. Eril öznenin kadın bedenini nesneleştiren, araçsallaştıran, parçalara ayıran tek katlı arzusunun yerine kadının çok katlı arzusunu öne çıkarır. Birbirlerinin her an değişen mecralarında kaybolan, kendine geri dönmek istemeyen, kendi merkezinin varlığını unutan arzulara, arzu akışlarına olanak sağlar.
Rizoma katılan birey, bir ünite, bir merkez olma niteliğini kaybeder. Dış dünyanın bütünlükleri gibi iç dünyanın bütünlükleri de özgürlüğü sınırlar. Rizom içinde birey, kendi iç dünyası üzerinde kurduğu baskıları ortadan kaldırmaya itilir. Dış dünyanın baskıları iç dünyanın baskılarıdır da. Bunun tersi de söylenebilir: Dış dünyanın azınlıkları bir anlamda içsel dünyanın da azınlıklarıdır. Bu bağlamda rizom içindeki bireyin özerkliği “yaralı” bir özerkliktir ve bu tür bireylerin oluşturduğu otonomlar da otoritenin tahrip ettiği bir dünyanın izlerini taşırlar. Otonomun kendini tabi kılmak zorunda kaldığı tek ereksellik otoritenin ortadan kaldırılmasıdır, bu da kendi kendini de ortadan kaldıran ya da kendi kendini affettiren bir erekselliktir. Bu nedenle otonomlar bir yapı oluşturmazlar, ortaya çıkar ve daha sonra başka biçimler altında yeniden belirmek üzere kaybolurlar. Otonomlar minör, göçebe oluşumlardır ve bu özellikleriyle rizomatik bir görüntü sergilerler. Sadece kendi dışlarındaki merkezlere karşı çıkmakla kalmazlar, kendileri merkezleşme eğilimine girdiklerinde bu kez kendilerini ortadan kaldırırlar. Otonomlarda hiyerarşi yoktur, seçim yoktur, yönetim yoktur, otoriteyle bağlantılı olabilecek hiçbir güç kullanımı yoktur. Toplumsal rizom ağının kopuşlarla malul hareketi içinde otonomlar her türlü programatik araçsallığı reddederler.
Rizom kaotik hareketi nedeniyle anarşik bir görünüm arz eder. Rizomun kalıcı bir yapısı ve formu yoktur, merkezkaç, merkezdışı, sınırdaki hareketliliklerle beslenir. Rizoma tek bir giriş yoktur, farklı boyutlarda çok sayıda giriş vardır ve her bir giriş hareketi rizomu yeni baştan kurar. Rizomdaki kaçış çizgilerinin çokluğu ise onu sürekli olarak bozar. Bu nedenle rizom iktidar ilişkilerinden sıyrılmanın sonsuz biçimler altında tekrarlandığı bir oluşumdur ve bu bağlamda negatif, olumsuzlayıcı bir olgu olarak görünür. Ama dışın iç olduğu, otoriteden arınmış saf ilişkilerin mümkün olmadığı bir dünyada rizom, dışlayıcı ve lekesiz bir oluşum olarak var olamaz.
Bu nedenle otoriteyle olan çatışmasında rizomun olumlayıcı boyutlar ve akışlar üretmesi gerekir. Rizom otorite ile otorite karşıtı eğilimler arasındaki çatışmanın sürmekte olduğu bir alan olmanın yanı sıra, alternatif ilişkilerin denendiği pozitif bir alandır da. Karşılıklılık, gönüllülük, özerklik ve yardımlaşma temelinde oluşan rizomsal ağ sıkı ilmikli, yırtık yeri bulunmayan, ezilenleri denetim altında tutmaya yarayan iktidar ağından farklı olarak gevşek, kopuşlar ve yeniden eklemlenmelerle sürekli biçim değiştiren bir ağdır. Anti-otoriter ilişkilerin kendilerini her an yeniden üretemediği yerlerde ağda yırtılmalar olur ve kaçış çizgileri oluşur. Bu nedenle rizomda mutlak ereklere yönelik, kalıcı, kendi varlık alanını koruyucu angajmanlar yoktur. Rizomsal ağın genişlemesi, ancak merkezi ve hiyerarşik eğilimlerin yok edilmesiyle mümkün olur.
Son olarak, rizomun postmodem otoriterliğin temeli olan ağsal iktidar yapılanmasıyla bir ilişkisi yoktur. Anti-merkezci, anti-otoriter eğilimlerin oluşturduğu rizomsal ağ, iktidarı merkezsizleşmeye zorlar. Devlet merkezli modern iktidardan, otoritenin ilaveten toplum içindeki çok sayıda kurumla paylaşıldığı bir tür ademi merkeziyetçi postmodem iktidara geçiş, yeni toplumsal direnişlerin tüketimin ağsal yapısıyla kuşatılması süreci içinde oluşmuştur. Postmodem toplumun tüketimsel-kurumsal ağı, hiyerarşi ve otorite ilişkilerini ortadan kaldırmaz; ancak, mikro merkezlerden kurulu, otoritenin yer yer esnek yapılanmalarla gizlendiği, merkezler arasındaki kulvarların güvenlik altına alındığı bir sistem oluşturur. Sadece yollara ve hipermarketlere bir göz atmak bile hıza ve tüketime ait “özgürlüğün” yüksek derecede bir denetimeve güvenliğe ihtiyaç duyduğunu gösterir. Bu nedenle postmodern toplumun merkezden vazgeçip yataylaştığını iddia etmek bir abartmadır. Söz konusu olan merkezi devletin yanı sıra toplum içinde çok sayıda iktidar merkezinin oluşması ve otorite ilişkilerinin, yeni tüketim ilişkilerini zorlaştırdığı görülen eski toplumun gereksiz sertliklerinden arındırılmasıdır. Postmodem tüketim ve otorite ağı her biri dikey olarak örgütlenmiş merkezler arasındaki, trafiğin hızla ve kesintisiz olarak ilerlediği bir düzenli yollar ağıdır. Rizomsal ağ ise postmodem hızı bloke eden tıkanmalardan, ayak izleriyle oluşturulan patikalardan beslenir. Postmodern çoğulculuk, çokkültürlülük, çokrenklilik otoritenin yaygın tüketimsel katılım çerçevesinde yeniden oluşturulmasına hizmet eder. Rizom ise tüketimin ve güvenliğin yeni kodlarının denetimi altına girmek istemeyen göçebe hareketlerden oluşur. Otonom oluşumların yersiz yurtsuzluğu buradan gelir. Rizom, postmodern toplumda anarşizmin aldığı yeni direniş biçimidir.
Kaynak: Özgürlükçü Düşüncenin Peşinde, Yaşar Çabuklu – Metis Yayınları, 2002










“Burası değilse neresi?
Şimdi değilse ne zaman?”
HAKİM BEY’İN T.A.Z’I
Ahmet Arslan / Biamag
Hakim Bey‘i “T.A.Z” kitabıyla birlikte 2011’de tanıdım. Yine aynı dönemlerde okuduğum Zapatistalar ve eylem içerisinden özgürlüğe çağrıda bulunan birçok ülkeden birçok harekete kıyasla “T.A.Z” diğerlerinden farklı bir oluşumdu. Sonraları oluşumdan öte oluşumların içinden çıkan bir yaratım, bir yaşam hali olduğunu anlayabildim.
“T.A.Z”ın çevirmeni İnan Mayıs Aru‘yu da bu kitap ve Şeyh Bedreddin’in mezarı başındaki vicdani ret metniyle tanıdım. 2015 yılında vicdani reddimi gazeteciliğin içerisinde medyanın militarist ve eril tahakkümüne karşı deklare ettiğimde İnan ve birçok arkadaşımın ret metinleri benim için daha da anlamlı oldu. Çünkü bildim ki ret metinlerimiz aslında içinden çıktığımız ya da çıkmaya çalıştığımız tüm dayatımların reddiydi.
Hakim Bey’i 22 Mayıs 2022’deki ölümünün ardından İnan ile konuşmak, hem T.A.Z’ın hem de içinden çıkmaya çalıştığımız birçok normların, öğretilerin bir sesi oldu. Çıkışlar aradığımız yerlerde kendi yollarımızı, ağlarımızı kurmanın yeni bir ilhamı oldu. Yine Hakim Bey’in sesiyle “-Sokakları geri almanın vakti geldi-” palavrasını romantize etmek için değil, sokakların zaten bizim olduğunu hatırlamak için…” Hakim Bey’in ardından bu arayış yollarına bir selam oldu.
T.A.Z’ın çevirisi
T.A.Z (Temporary Autonomous Zone) Türkçeye “Geçici Otonom Bölgeler” olarak çevriliyor. Ontolojik-Anarşizm ve Geçici Otonom Bölgelerin nasıl olabileceğini anlatan Peter Lamborn Wilson bilinen adıyla Hakim Bey’i 90’ların başında Rahmi Öğdül çevirmiş, 2000’li yılların başından itibaren de İnan Mayıs Aru çeşitli dergiler ve mail gruplarıyla paylaşmak üzere çevirilerini yapmaya başlamıştı.
İnan, Hakim Bey ile tanışmasını ve T.A.Z’ın çevirisini şu sözlerle anlatıyor:
“T.A.Z’ın ilk Türkçe çevirmeni ben değilim. Benden önce Rahmi Öğdül 90’ların sonunda sadece Geçici Otonom Bölge’yi içine alacak şekilde çevirmişti. Ben de Hakim Bey ile o dönemlerde tanıştım. Bir yandan Rahmi’nin çevirisi çıktığında Post Express dergisi ya da Roll’da yanılmıyorsam Hakim Bey ile ilgili bir de yazı yayınlanmıştı.
“Sonrasında da çok ilgimi çektiği için yoğun bir şekilde araştırmaya koyuldum ve yazdığı hemen hemen her şeyin bana hitap eden şeyler olduğunu görüp 2000’lerin başında ilk Hakim Bey çevirilerini yapmaya başladım.
“Çeşitli küçük makalelerini çeviriyordum. O zamanlar daha çok kendi bloklarımızda hatta daha çok mail ağlarında yaydığımız yayınladığımız şeylerdi bunlar.
“Daha sonra çeşitli dergilerde ve Kadıköy Underground Poetix için çeşitli makalelerini çevirdim. O süreç içerisinde de 6:45 yayınlarının editörü Şenol Erdoğan Hakim Bey’i T.A.Z’ın tam metnini basmak istediğini söyledi. Böylelikle T.A.Z’ın çevirisine soyundum.”
Hakim Bey
Hakim Bey’in 1960’ların başında Beatnik ve farklı hippi hareketlerinin içerisindeki çeşitli isimlerle birlikte ve Amerika’da yeni spiritual arayışlar ve bir yandan sufizm diğer yandan panteizm, taoizm, yoga arayışları içerisinde kurulan Mağribi Ortodoks Kilisesi içerisinde yer aldığını anlatan İnan, senkretist* bir oluşum içerisindeki süreçleri aktardı:
“1960’larda Peter Lamborn Wilson da Nobel Drew Ali diye bilinen 1900’lerin başlarında Amerika’da yaşamış yarımkan Mağribi yarımkan Çerokilere dahil oluyor. Demiryollarında çalışan sirklerde sihirbazlık yapan mistik karakterlerin kurduğu biraz uçuk bir kilise: Amerika Mağribi İlim Mabedi diye biliniyor, Mağribi Ortodoks Kilisesi de bunun uzantısıdır.
“Hakim Bey, yoğun sufizm okumaları yapıyor. Batini öğretisinin Nizari İsmaili yolu da en çok bizde tanınan örneği Hasan Sabbahtır. Nizari İsmaili yolundakiler bir yerde Bektaşi yolu olarak kendilerini adlediyorlar. Buradan yola çıkarak Hakim Bey, uzun bir yolculuğa çıkıyor 60’ların sonunda Türkiye’den de geçerek İran, Pakistan, Afganistan üzerinden Hindistan’a kadar gidiyor.
“Hindistan’da Ganesh Baba ile tanışıyor. Uzun yıllar o coğrafyada geziyor. Endonezya’da, daha sonra 1974’te geri dönüş yolu üzerinde İran’da kalıyor. İran İslam Devrimi gerçekleşmeden önceki dönemde pek çok öncü düşünürün de yerleştiği İran Kraliyet Felsefe Akademisi’nde o dönem Seyyid Hüseyin Nasr, Toshihiko Izutsu gibi önemli isimlerle çalışıyor. Wilson da Columbia Üniversitesi Dilbilim mezunu ve İran Kraliyet Felsefe Akademisi’nde de Dilbilim çalışmalarını sürdürüyor.”
Geçici Otonom Bölge
Ontolojik Anarşizmin aslında en somut örneği yine Hakim Bey’in Geçici Otonom Bölge kuramında öne sürdüğü şey. Hakim Bey aslında baştan beri çeşitli röportajlarında da kendi kitabında da şunu söylüyor:
“Ben aslında yeni bir yol ve yöntem önermiyorum, yalnızca mevcut olanın farkına varmayı öneriyorum. T.A.Z da aslında sürekli olagelen durumdur. Biz T.A.Z’lar yaratmayacağız, T.A.Z’lar zaten geçici otonom bölgeler, zaten hayatın içerisinde sürekli ortaya çıkıyor. Özellikle de otoritenin boşluklarında. Nasılsa kaldırım taşlarının arasında, çatlaklarda otlar filizlenirse aynı şekilde özgürlükçü -daha doğrusu hayat ve canlılık taşıyan- nüveler o katı kalıpların içerisinde kendilerine canlılıklarını sürdürecek alanlar bulurlar ve bizim bu alanların farkında varmamız gerekiyor. Bu alanları daha iyi anlayarak ve daha iyi çalışarak özgürlükçü düşüncenin nasıl gelişebileceğini, nasıl serpilip büyüyebileceğini anlayabiliriz.”
T.A.Z aslında bunun teorisi, bunun için anarşizmin çok eski ve önemli sloganlarından bir tanesi, T.A.Z’ın da klasik sloganlarından birisi haline gelmiş: “Burası değilse neresi? Şimdi değilse ne zaman?”
Tanık olduğumuz en büyük kitlesel T.A.Z’lardan biri Gezi Direnişi
İnan, TAZ ve Gezi Direnişi arasındaki bağı şöyle kuruyor:
“Hakim Bey, özellikle geçiciliğe vurgu yapar. Bunların doğası ve hayatın doğasının geçici olduğunu Taocu Felsefeden esinlenerek söyler ve kalıcı bir şeyler kurma çabasında olan yapıların ya da dönüşüm yapılarının (kelime anlamıyla devrimlerin) bürokrasilerle ve donup kalmayla/kasılıp kalmayla sonuçlanacağını iddia eder.
“O nedenle T.A.Z kuramında ciddi bir şekilde isyan ve devrim karşılaştırması vardır. T.A.Z geçiciliği, sürekliliği önemser. Bu anlamda belki bir T.A.Z olarak hatta bizim son yıllarda yaşadığımız en önemli T.A.Z olarak Gezi Direnişini hatırlamamak olmaz diye düşünüyorum. Bizim kanlı canlı tanık olduğumuz en büyük kitlesel T.A.Z’lardan birisiydi Gezi.”
Hakim Bey’in T.A.Z kitabına İnan Mayıs Aru’nun gayrı resmi yayınevi Nedircikler üzerinden e-kitap olarak ücretsiz erişebilirsiniz.
(AA/AÖ/EMK)
*Senkretizm (Türkçeye Fransızca syncrétisme ‘den o da modern Latince syncretismus ‘dan, o da Yunanca sunkrētismos kelimesinden, o da Yunanca sunkrētizein sözcüğünden gelmiştir. Sıklıkla çeşitli düşünce okullarının uygulamalarını ve yollarını karıştırarak ayrı veya çelişkili inançları birleştirmek veya birleştirmeyi denemektir. (Wikipedia)
Kaynak: Ahmet Arslan / Biamag, 2022




Kaosun Âlim Dervişi – Hakim Bey
İnan Mayıs Aru / Nedircik Yayınları
“Oluş diye bir şey yok, ne de devrim, mücadele ya da yol; hâlihazırda sen kendi teninin şahısın – çiğnenmesi mümkün olmayan özgürlüğün tamamlanmak için yalnızca diğer şahların sevgisini bekliyor: bir rüya politikası, göğün maviliği kadar ivedi.”
İzbe bir New York fakirhanesinde 130 kiloluk bir dev, saksafonuyla bir ilahinin son nağmelerini öttürür. Masada İmam Gazali’nin Kimya el Saadet’inden açık bir sayfa, tuvaletin karolarında bir serum hortumu ve bir iğne. Amerika Mağribi Ortodoks Kilisesi (Moorish Orthodox Churchof America – MOC) vaizi, canki cazcı Warren Tartaglia (a.k.a. Walid el Taha), New York beat sahnesinin Muhammedî meleklerini salâta çağırır.
Pek çoğunun adını bile asla bilmeyeceğimiz, pop ikonlarına dönüşmemiş, kimi Brooklyn köprüsü altında son vuruşunu çakan, kimiyse kitaplarına gömülmüş okuyan okuyan okuyan ve sonra tüm kitaplarını Nil’e boca edip, hakikatin peşinde yürüyen yürüyen yürüyen dervişler gibi imanlı serserilerden biridir Peter Lamborn Wilson (a.k.a. Hakim Bey). Doğrudur serserilerin ekseriyeti ümmî olur, kitapsızdırlar ve lâkin vecd denizinin sularına ilimle cezb olunanlar da yok değildir.
Mağribi Ortodoks Kilisesi, adının tüm çağrışımlarının aksine aslında ne ortodokstur ne de bir kilise. Kimilerinin bir ahir zaman peygamberi saydığı yarım kan Mağribi ve yarım kan Cherokee, Çingene seyyahların yoldaşı, demiryolu bekçisi, sirk sihirbazı, mistik Nobel Drew Ali’nin 1913’te Yeni Dünya’da Afrikalı Amerikalıların aslen Mağribi ve dolayısıyla Müslüman oldukları iddiasıyla kurduğu Amerika Mağribi İlim Mabedi’nin (Moorish Science Temple of America) bir uzantısı olan MOC, 1964’te Beatnikler ve Mağribi Sufiler tarafından kurulmuştur ve İsmaililik, Çiştiye ve Bektaşilik miraslarını sahiplenerek bunları Tantra ve Tao felsefesiyle bağdaştırır. Wilson, 60’larda vaiz Walid el Taha aracılığıyla Kilise’yle tanışır ve bugün kendisi de Mağribi Ortodoks Kilisesi’nin önemli vaizlerindendir. MOC geleneğine uyarak kendine yeni bir isim seçer, Hakim: ki bu isim mülhit Fatımi-Nizari halifesi Hakim Billah’a dayanır ve bugün yasama sürecinin hükmedicisi anlamına gelen yaygın kullanımının aksine “hüküm veren” değil “hikmet sahibi”, “bilge kişi” manasındadır ve gene MOC geleneğince adının sonuna çeşitli Orta Asya-Türk boylarında kabile lideri manasında kullanılan Bey sıfatını alarak kendi kendinin şahı, kendi varoluşunun ve arzularının biricik hükümdarı olduğunu ilan eder.
“Bizler Nizarî-İsmailî Bâtınileriz; yani manevi silsilemizi Alamut’un yedinci ve son Pir’i, ‘Kaçık’ III. Alâeddin Muhammed üzerinden (ve kesinlikle Ağa hanlar üzerinden değil) Hasan Sabbah’a dayandıran Şii mülhitler ve fanatikleriz. Radikal vahdetçiliği ve saf ahlak kuralları karşıtlığını benimsiyoruz ve tüm yasa ve otorite biçimlerine Kaos adına karşı çıkıyoruz.”
Kolombiya Üniversitesi’nden mezun olan Hakim Bey, 60’ların sonunda Türkiye, İran, Pakistan, Afganistan Hindistan ve Java’yı içine alan uzun bir seyahate çıkar. Batı Bengal’de Ganeş Baba’yla tanışır ve Kali müritlerini, mülhit Müslüman mistikleri, anarşistleri ve aşırı solcuları bir arada bünyesinde barındıran Bengal Terörist Partisi’nin eski bir üyesi olan Sri Kamanaransan Biswas’la Tantra öğretisi çalışır. Kanunsuz dervişlerin piri Lal Şahbaz Kalender de dahil olmak üzere söz konusu coğrafyadaki pek çok sufi türbesini ziyaret eder.
Java’da bulunduğu yıllarda henüz Vahabilerin katı sünnetçi geleneği İslam coğrafyasını büsbütün ele geçirmemiştir. Hakim Bey, Muhammedî Pasifik adalarının balta girmemiş ormanlarında davullarla yapılan namaz çağrısı da dahil olmak üzere – çünkü çıplak insan sesi çöl içindir, ormanda tam-tamlar daha makbul sayılır – İslam uygulamasının çok sesliliğine pek çok farklı örnekle şahit olur. Bugünse maalesef tüm dünyada minareler teknolojinin çirkin hoparlörleriyle süslenmiştir ve eski bir dostun bir mantar sabahında şaşkın bakışlarla ne diyeceğini bilemeyen bir ihvana söylediği gibi “o cızırtılı teçhizatın içerisinde hoca efendi değil, şeytan konuşuyor” ihtimali de hiç yabana atılır gibi değildir.
1974’ten Ayetullah Devrimi’ne dek İran’da bulunan Hakim Bey, Seyyid Hüseyin Nasr’ın kurucusu olduğu İran Kraliyet Felsefe Akademisi’nde dilbilim çalışmaları yürütür. Akademi’nin İngilizce yayın yönetmeni ve Sophia Perennis’in editörüdür. Seyyid Hüseyin Nasr, Toshiko Izutsu, Henri Corbin ve daha pek çok başka isimle beraber çalışır. 1980’de Şah devrilip de mollalar devrimin diğer güçlerini, sufileri, sosyalistleri, mücahidanı, Ali Şeriati yandaşlarını tasfiye etmeye başladığında o da İran’dan ayrılarak Amerika’ya döner.
1980’lerde Guenoncu neo-tradisyonalizmden uzaklaşarak anarşist ve sitüasyonist düşüncenin heterodoks İslam ve neo-paganizmle harmanlanmasından müteşekkil bir düşünce sistemine ulaşır: Ontolojik Anarşizm.
“Bir bakış açısına göre ontolojik anarşizm alabildiğine yalındır, tüm niteliklerden ve iyeliklerden arınmış, KAOS’un kendisi kadar fakir – ama başka bir açıdan bakacak olursak Katmandu’nun Sikiş- Mabetleri ya da bir simya alametler kitabı gibi şatafatlı bir biçimde filiz vermektedir.”
Ontolojik Anarşizm, anarşizmi bir ideoloji ya da ulaşılacak bir ideal olarak değil bir mevcudiyet olarak ele alma çabasıdır. Burası değilse neresi, şimdi değilse ne zamandır? Büyük iktidar yapıları ve söylemleri içinde boğulan gündelik hayatta, öz-iktidar yahut “muktedir nefs” yahut “hür kral” olarak anarşistin varlığına işaret eder: çocuk oyunlarında, bir ayaklanmada, bir partide, bir işgal evinde, bir yemek kolektifinde, şehrin sokaklarını avare dolaşırken ve neogöçebe cemaatlerin özgün buluşmalarında. Anarşi, doğrudan ve dolaysız bir hayatın tecellisidir; yol olmayan bir yol, geçitsiz bir geçit. Ve kimilerinin yaşam tarzı anarşizmi ithamlarına rağmen Bey’in çağrısı gayet açıktır: “Bir yaşam edinin, yaşam tarzı değil.”
80’lerin ortasında bir grup yazarçizer taifesiyle beraber Autonomedia yayın kolektifini kurarlar ve anarşizm, otonomcu Marksizm, siber-feminizm gibi konularda pek çok önemli kitap yayınlarlar. Bey, uzun bir süre New York’ta bir yandan yayın kolektifi faaliyetleriyle uğraşırken bir yandan da Central Park’ta Serbest Kürsü’de hafta sonları halka açık vaazlar vermeyi sürdürmüştür.
Nasır Hüsrev’den, Fahruddini Iraki’den, çeşitli Nimetullahi tarikatı ve Pers sufi şairlerinden yaptığı çevirilerin yanı sıra mülhit İslam geleneği, Kelt kültürü, korsan ütopyaları, sanrı uyandırıcı maddelerin kullanımı, gizemci kültler, Nietzsche ve Stirner, 19. yüzyıl anarşizmi, Fourier ve ütopyacı sosyalizm gibi çeşitli konularda kaleme aldığı makalelerinden oluşan yirmiyi aşkın kitap yazmış olmasına rağmen 90’lı yıllarda kaleme aldığı TAZ (Temporary Autonomus Zone – Geçici Otonom Bölge) Hakim Bey’in en çok bilinen ve en çok tartışılan çalışması olmuştur.
Hakim Bey, TAZ’da Ontolojik Anarşi kuramına dayanarak anarşinin çeşitli otonom bölgeler dahilinde hâlihazırda tezahür ettiğini öne sürer. Babil Kulesi çatlaklara doludur ve bu çatlakların, boşlukların içerisinde özgürlüğün ve anarşinin tecrübe edilebileceği sığınaklar yaratmak pekâlâ mümkündür ve hatta mümkün olmanın da ötesinde bunlar mevcuttur. Mesele bunların öz-farkındalık kazanarak kendi aralarında yeni bir ağ oluşturması ve yoğunlaşarak şiddetlenmesidir. Yeterli yoğunluğa ulaştığında taşın içerisine sıkışmış bir damla su koca bir kayayı boydan boya yarabilir. Bey, TAZ için model olarak Net (Şebeke) ve Web(Ağ)’i gösterir. 90’larda internet kültürü hayatımıza yeni yeni girerken Hakim Bey bunların özgürlükçü potansiyellerinin farkına varmış ve bunu sanal olmayan uzamda bir model olarak kullanmayı önerirken sanal uzamda da bu özgürlük adacıklarının ağ örüntüsünün nasıl oluşturulabileceği ve yoğunlaşma ve şiddetin nasıl tatbik edilebileceğini sorgulamıştır. Ancak, potansiyel risklerin de farkındadır ve TAZ bir yanıyla Şebeke’deki korsanlara düzülen bir methiyeyken bir yanıyla da onlara açık bir meydan okuma ve kışkırtmadır.

ŞALGAMLARIM NERDE?
“Diyelim ki hem politik hem de kişisel gerekçelerle iyi yemek istiyorum, Kapitalizm’den alabileceğimden daha iyisini – halen daha güçlü ve doğal tatlarla kutsanmış temiz yemek. Oyunu biraz daha karmaşıklaştırmak için diyelim ki açlığını çektiğim yemek yasadışı olsun – belki çiğ süt ya da Küba’nın enfes meyvesi mamey, ki tohumları halisünojen olduğu için taze olarak A.B.D.’ye ithal edilemiyor (ya da ben öyle duydum). Bir çiftçi değilim. Diyelim ki ben nadir parfümler ve afrodizyaklar ithalatçısıyım ve stokumun çoğunu yasadışı malların oluşturduğunu varsayarak oyunu biraz daha zorlaştıralım. Ya da belki de sadece organik şalgam karşılığında kelime işlem hizmeti takas etmek istiyorum ama bu işlemi Ulusal Vergi Servisi’ne rapor etmeyi (ister inanın ister inanmayın yasada böyle yazıyor) reddediyorum. Ya da belki de başka insanlarla müşterek ama yasadışı karşılıklı haz için buluşmak istiyorum (bu aslında denendi ama tüm sert cinsellik BBSleri tevkif edildi – peki alçak güvenlikli bir yer altı neye yarar ki?). Kısacası, diyelim ki, sadece istihbarattan, makinenin içindeki hayaletten bıktım usandım. Dediklerinize bakacak olursak, bilgisayarlar zaten benim yemek, uyuşturucu, cinsellik, vergi kaçırma arzularıma da olanak sağlayacak yeterlilikte olmalı. Öyleyse sorun ne? Bu neden olmuyor?… Şimdi hackerların haklı olduğumu, sezgilerimin doğru olduğunu kanıtlamasını bekliyorum. Şalgamlarım nerde?”
TAZ’ın yayınlanmasından sonra Hakim Bey bir yandan gündelik hayatın içerisinde bu otonom bölgeleri yaratmaya çalışan pek çok grup tarafından (bilhassa Rave’ciler ve Reclaim The Streets oluşumları, Squatçılar ve Food Not Bombs gibi yemek kolektifleri) sahiplenilirken bir yandan da sanal uzamda karşı-Şebeke’nin, Ağ’ın yaratılması için mücadele eden internet kurtlarının Avrupa ve Amerika’da düzenlediği pek çok konferansa konuşmacı olarak davet edilmiştir. Tuhaftır ki bu toplantılardaki konuşmacılar arasında bir bilgisayar sahibi olmayan yegâne kişi belki de Bey’in kendisidir ve makalelerinin çoğuna internette ücretsiz ulaşmak mümkün olsa da Bey’e netten ulaşmayı umanlar bugün de hayal kırıklığına uğrayacaktır. Şalgamlarını asla alamamış olacak ki Hakim Bey, sanal uzam konusunda eleştirel yaklaşımını halen koruyor.
Zaten TAZ ve Ontolojik Anarşi kuramlarının en önemli ayaklarından birini de Immediatism (Dolaysızlık) yaklaşımı oluşturmakta ve Hakim Bey ikinci el, yabancılaşmış, soyutlanmış tüm ilişkilerin yerine doğrudan, dolaysız ilişkileri koymayı savunmaktadır.
“KAOS ASLA ÖLMEDİ!
