Istanbul Underground Apokalypse Culture 2030 (Arz-ı Mev’ûd)

Je Cru X Büstün, İstanbul 2024

Durumların İnşası ve Uluslar Arası Sitüasyonist Eğilimin Örgütlenme ve Eylem Koşulları Hakkında Rapor

Guy Debord, Haziran 1957 / Türkçeleştiren: Tunç Olcay

Modern Kültürde Devrim ve Karşı-devrim

Kültür içerisinde paralel iki karşı-devrimci ve kafa karıştırıcı strateji bulunmaktadır: Yeni değerlerin kısmen asimilasyonu ve kasti biçimde kültür karşıtı olan, sanayi imkanlarıyla kolaylaştırılmış üretimler (romanlar, filmler). İkinci bahsettiğimiz, Gençlerin okulda ve ailede başlayan aptallaştırılma sürecinin doğal bir devamıdır.

Her şeyden önce, bizler dünyanın değişmesi gerektiğini düşünüyoruz. İçinde hapsolduğumuz bu toplum ve yaşam için en özgürleştirici değişimi istiyor ve bu değişimin uygun eylemlerle mümkün kılınabileceğini biliyoruz.

Belli başlı bazı eylem yöntemlerinin kullanımı ve kültür ve gelenekler çerçevesinde çok daha rahat tanınabilen, ancak aynı zamanda tüm devrimci değişikliklerle karşılıklı ilişki içerisinde uygulanabilecek yeni yöntemlerin keşfi ile özel olarak ilgileniyoruz.

Bir toplumun “kültürü”, hem o toplumun yaşamı düzenleme yöntemlerini gözler önüne serer, hem de önceden biçimlendirir. Çağımızın en karakteristik özelliği, devrimci politik eylemin, dünyanın artık daha nitelikli biçimde örgütlenmesini gerektiren modern üretim olanaklarının gelişimini yakalayamamasıdır.

Yeni üretim gücünün akılcı bir biçimde yönetilmesi ve yeni bir medeniyetin inşasına dair küresel çapta yaşanan problemi her geçen yıl daha net biçimde görebildiğimiz çok önemli bir tarihsel kriz sürecinden geçiyoruz. Buna rağmen ekonomik sömürü altyapısının yıkılması önkoşuluna dayalı uluslar arası işçi-sınıfı hareketi, sadece birkaç kısmi yerel başarı elde edebilmiştir. Kapitalizm, bir yandan çeşitli reformist taktiklerle sınıf karşıtlıklarının üzerini örtüp işçi sınıfı liderliklerinin yozlaşmasından faydalanırken, öte yandan da yeni mücadele biçimleri (devletin ekonomiye müdahalesi, tüketim sektörünün genişlemesi, faşist hükümetler) icat etmiştir. Bu sayede, ileri derecede sanayileşmiş ülkelerin büyük çoğunluğunda eski toplumsal ilişkileri muhafaza etmiş ve sosyalist toplumu vazgeçilmez maddi temelinden yoksun bırakmayı başarmıştır. Öte yandan, son on yılda emperyalizme karşı en doğrudan ve en kapsamlı mücadeleyi sergileyen az gelişmiş ya da sömürgeleştirilmiş ülkeler, önemli zaferler elde etmeye başlamıştır. Bu zaferler kapitalist ekonominin çelişkilerini şiddetlendirmektedir ve (özellikle Çin devriminde görüldüğü üzere) devrimci hareketin topyekûn yenilenmesine katkıda bulunabilir. Bu tip bir yenilenme, kendini kapitalist ya da antikapitalist ülkeler dahilindeki reformlarla kısıtlamamalı, her yerdeki iktidar sorununa işaret eden çatışmalar geliştirmelidir.


One-man surrealist punk sound Bunu Sen İstedin, displays a naive but equally violent humorous. (2022)

Gerileme dönemindeki burjuvazinin çelişkilerinden biri, düşünsel veya sanatsal yaratımın soyut ilkelerine saygı gösterirken, fiili yaratımlara ilk etapta direnç göstermesi ve ardından zamanla onları sömürmesidir..

Modern kültürün parçalanışı, ideolojik mücadele düzleminde, bu kaotik uzlaşmazlık krizinin sonucudur. Şekillenmekte olan yeni arzular, çarpık biçimlerde sunuluyorlar:  Günümüz kaynakları bu arzuların yerine getirilmesini sağlayabilir, ancak anakronik bir ekonomik yapı bu kaynakları böyle bir amaca ulaşabilecek biçimde geliştirememektedir. Öte yandan yönetici sınıfın ideolojisi de tutarlığını tamamen yitirmiştir, çünkü bu ideolojinin birbirini izleyen dünya görüşleri değerini yitirmiştir. (bu değersizleşme, yönetici sınıfı tarihsel bir belirsizliğe ve kararsızlığa itmiştir) Çünkü, birbiriyle çelişen birçok gerici ideoloji (örn. hıristiyanlık ve sosyal demokrasi) birlikte var olmaktadır. Çünkü, bazı yabancı medeniyetlerin ancak yakın zamanda değeri anlaşılan bazı özellikleri günümüz Batı kültürüyle iç içe geçmiştir. İşte bu sebeple yönetici sınıf ideolojisinin esas amacı, bu kafa karışıklığını sürdürmektir.

Kültür içerisinde paralel iki karşı-devrimci ve kafa karıştırıcı strateji bulunmaktadır: Yeni değerlerin kısmen asimilasyonu ve kasti biçimde kültür karşıtı olan, sanayi imkanlarıyla kolaylaştırılmış üretimler (romanlar, filmler). İkinci bahsettiğimiz, Gençlerin okulda ve ailede başlayan aptallaştırılma sürecinin doğal bir devamıdır. Hakim ideoloji, yıkıcı keşiflerin önemsizleştirilip kısırlaştırılması ve ardından güvenli bir biçimde gösterileştirilmesiyle doğrudan ilgileniyor. Hatta yıkıcı bireylerden bile faydalanmayı başarıyor: Ölümlerinin ardından veya henüz hala hayattalarken yapıtlarını çarpıtıyor, yaygın ideolojik kafa karışıklığından faydalanıp onları kolaylıkla ulaşabilecekleri gizemlerle uyuşturuyor.

Gerileme dönemindeki burjuvazinin çelişkilerinden biri, düşünsel veya sanatsal yaratımın soyut ilkelerine saygı gösterirken, fiili yaratımlara ilk etapta direnç göstermesi ve ardından zamanla onları sömürmesidir.

Bunun nedeni, eleştirelliği ve deneysel araştırmayı bir azınlık içinde belli bir ölçüde muhafaza etme gereksinimi duyarken, aynı zamanda bu etkinliği dar kapsamlı bölümlere ayrılmış faydacı disiplinlere yönlendirip bütünsel bir eleştiri ve denemeden kaçınmaya özen göstermesidir. Kültür alanında burjuvazi, çağımızda kendisi için tehlikeli olan yenilik hevesini saptırarak bazı kafa karıştırıcı, değersizleştirilmiş ve zararsız yenilik biçimlerine yöneltmeye çabalar. Avangart eğilimler, kültürel faaliyeti denetimi altında tutan ticari mekanizmalar vasıtasıyla toplumun desteğini alabilecekleri kesimlerinden koparılır –genel toplumsal koşullardan ötürü bu kesimler zaten sınırlıdır. Bu eğilimin tanınırlık kazanan bireyleri, çeşitli şeylerden feragat etmeleri şartıyla kendine has bireyler olarak kabul edilirler: Buradaki temel nokta, kapsamlı bir karşı çıkıştan uzaklaşılarak farklı yorumlara açık, bölük pörçük eserlerin kabullenilmesidir. İşte, son tahlilde daima burjuvazi tarafından tanımlanıp manipüle edilen “avangart” terimine güvenilmez ve gülünç bir yön kazandıran şey tam da budur.

İma ettiği militan yönüyle kolektif avangart kavramı, eş zamanlı olarak hem kültürde tutarlı bir devrimci program gereksinime, hem de böyle bir programın gelişmesini engelleyen kuvvetlere karşı mücadele edilmesini gerektiren tarihsel koşulların son dönemdeki bir ürünüdür. Bu gibi gruplar faaliyet alanlarını, aslında devrimci siyasetin yarattığı belli bazı örgütsel yöntemlere aktarmaya yönlendirildiler ve böylece eylemleri siyasal eleştiriyle birtakım bağlantılar kurulmaksızın anlaşılamaz hâle geldi. Bu açıdan baktığımızda, fütürizm ile başlayıp Dadacılık ve sürrealizm ile devam ederek 1945 sonrası oluşumlara kadar uzanan dönemde, dikkate şayan bir ilerleme yaşanmıştır. Ancak, bu aşamaların her birinde aynı temelden değişim arzusunun olduğu ve gerçek dünyayı derinden değiştirmede yetersiz kalındığı vakit savunmacı bir tutumla başarısızlığı aşikar, son derece öğretisel konumlara geri çekilmeye giden hızlı bir çözülmenin yaşandığı gözlenebilir.

Etkisi I. Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde İtalya’nın dışına yayılan fütürizm, çok sayıda biçimsel yenilik getiren, edebiyatı ve sanatları devrimcileştiren bir tutum benimsemişti. Ancak mekanik ilerleme kavramının aşırı basitleştirilmiş bir uygulanmasına dayanıyordu. Fütürizmin çocuksu teknolojik iyimserliği, onu besleyen burjuva öforisi dönemiyle birlikte kaybolup gitti. İtalyan füturizmi, zamanına ilişkin daha bütüncül bir teorik bakışa asla erişemeden milliyetçilikten faşizme doğru ilerleyerek çöktü.

Göçmenlerin ve I. Dünya Savaşı’ndan kaçanların Zürih ve New York’da başlattıkları Dada, iflası bütün çıplaklığıyla gözler önüne serilen burjuva toplumunun bütün değerlerinin reddedilmesini söylüyordu. Almanya ve Fransa’daki şiddetli tezahürleri esasen sanat ve edebiyatın belli bazı davranış biçimlerine (kasten salakça gösteriler, konuşmalar ve gezintiler) doğru tahrip edilmesini amaçlıyordu. Tarihsel rolü, geleneksel kültür anlayışına ölümcül bir darbe indirmiş olmasıdır. Dadacılığın hızla dağılması, tümüyle olumsuz tanımının kaçınılmaz bir sonucuydu. Bununla birlikte dada ruhu kendinden sonraki hareketlerin tümünü etkiledi; Gelecekteki herhangi bir yapıcı konum, çürümüş üstyapıların tekrarını dayatan toplumsal koşullar var olduğu sürece (ki bu koşullar entelektüel açıdan açıkça suçlu ilan edilmiştir) dadacı türde olumsuz bir yön içermek zorundadır.

Fransa’da dadacı harekete katılmış olan sürrealizmin kurucuları, hem ayaklanma ruhunu hem de dadanın ifade ettiği geleneksel iletişim araçlarının aşırı ölçüde değer yitirmesini temel alan yapıcı bir eylem alanı tanımlamaya çabaladılar. Freudyen psikolojinin şairane bir pratiğiyle işe başlayan sürrealizm, keşfettiği yöntemleri resme, sinemaya ve günlük yaşamın bazı alanlarına taşıdı ve etkisi, daha dağınık biçimlerde çok daha geniş bir alana yayıldı. Böyle bir mizaca sahip olan bu teşebbüste önemli olan şey, onun bütünüyle veya görece doğru olup olmaması değil, belli bir süreliğine çağın arzularına katalizörlük etmeyi başarıp başarmadığıdır. İdealizmin dağılmasının ve diyalektik materyalizme doğru bir yönelme anının izini taşıyan sürrealizmin ilerleme dönemi, 1930’dan kısa bir süre sonra yavaşlamaya başlasa da yıkılışı ancak II. Dünya Savaşı’nın ertesinde belirgin hâle geldi. O zamana kadar sürrealizm çok sayıda ülkeye yayılmıştı. Aynı zamanda katılığı abartılmaması gereken ve sıklıkla ticari kaygılarla yumuşatılan, ancak yine de burjuvazinin kafa karıştırıcı mekanizmalarıyla mücadelede etkin olabilen bir disiplini harekete geçirdi.

Arzu ve sürprizin egemenliğini savunarak yeni bir yaşam tarzı öneren sürrealist program, sanıldığından çok daha zengin yapıcı olanaklara sahiptir. Sürrealizmin kapsamındaki darlık, büyük ölçüde amaçlarını gerçekleştirecek maddi araçların yokluğundan kaynaklanıyordu. Ancak, başlangıçtaki taraftarlarının spiritüalizm saflarına geçmesi ve her şeyden önemlisi de daha sonraki üyelerinin vasatlığı, bizi sürrealist teorinin başarısız gelişmesinin sebeplerini bizzat bu teorinin köklerinde aramaya mecbur bırakıyor.

*COOL COLE, 2024, Karaköy

“Bilinçli olan ne varsa giderek yıpranır. Bilinçdışı olan ise hiç değişmeden kalır. Ancak bir kere serbest bırakıldığında harap olup gitmeyecek midir?”

Sürrealizmin kökenindeki hata, bilinçdışı imgelemin sonsuz ölçüde zengin olduğu fikridir. Sürrealizmin ideolojik başarısızlığı, gerek bilinçdışının yaşamın nihayet keşfedilen temel kuvveti olduğu inancından, gerekse sürrealistlerin, fikirler tarihini aşırı basit bir perspektifle gözden geçirip düzeltmekle yetinmenin ötesine geçmemelerinden kaynaklanıyordu. Bugün biliyoruz ki bilinçdışı imgelem zayıftır, otomatik yazma tekdüzedir, sözde “garip” ve “şok edici” sürrealist eserlerin o şatafatlı üslubu o kadar şaşırtıcı olmaktan çıkmıştır. Bu tahayyül stiline gösterilen biçimsel bağlılık, modern imgelem koşullarının tam zıttına, yani geleneksel gizliciliğe (okültizm) dönülmesine yol açar. Sürrealizmin bilinçdışına ilişkin hipotezine ne ölçüde bağlı kaldığı ikinci kuşak sürrealistlerin kalkıştıkları teorik sorgulamalarda doğrudan görülebilir: Calas ve Mabille, her şeyi sürrealist bilinçdışı pratiğinin birbirini takip eden iki unsuruyla ilişkilendirir: Bunların ilki psikanaliz, ikincisi kozmik etkilerdir. Bilinçdışının rolünün keşfedilmesi gerçekten de bir sürprizdi ve bir yenilikti. Ancak geleceğin sürprizlerinin ve yeniliklerinin bir yasası değildi. Freud da sonunda bunu keşfetmiş ve şöyle yazmıştı: “Bilinçli olan ne varsa giderek yıpranır. Bilinçdışı olan ise hiç değişmeden kalır. Ancak bir kere serbest bırakıldığında harap olup gitmeyecek midir?”

On the Passage of a few People through a Rather Brief Moment in Time: The Situationist International 1956-1972

Gerçeklik ve eskimiş olsa da hala gayretle açığa vurulan değerler arasındaki çatışmanın saçmalık noktasına geldiği, görünüşte akıl dışı olan bir topluma karşı çıkan sürrealizm, bu toplumun yüzeysel olarak bakıldığında mantıklı sayılabilecek değerlerini yıkmak için akıl dışı olandan yararlandı.

Toplumun ideolojisinin en modern tarafının, katı bir sahte değerler hiyerarşini terk etmesi ve sürrealizmin kalıntıları da dahil olmak üzere akıl dışı olanı açıkça kullanması, sürrealizmin başarısında büyük bir rol oynadı. Burjuvazi, her şeyden önce, yeni bir devrimci düşüncenin ortaya çıkışını engellemek zorundadır. Bu sebeple burjuvazi, sürrealizmin tehlikelerinin farkındaydı. Onu sıradan estetik ticaretin bir parçası hâline getirdiği günümüzde, insanları sürrealizmin geçmişte mümkün olan en radikal ve rahatsız edici hareket olduğuna inandırmak istiyor. Dolayısıyla, bir yandan bir tür sürrealizm nostaljisi besleyerek, herhangi bir cüretkar yeni girişimi sürrealizmin bir çeşit tekrarı olarak gösterip otomatikman hasıraltı ediyor ve bu girişimleri, yeniden gündeme getirilmesi mümkün olmayan, kaçınılmaz bir yenilginin tekrar sahnelenmesi düşüncesiyle itibarsızlaştırıyor. Hıristiyan toplumun ötekileştiriciliğine tepki gösterilmesi, bazı insanları ilkel toplumların tamamen akıl dışı ötekileştiriciliğine hayranlık duymaya itiyor. Ancak, bizim geriye değil, ileri gitmemiz gerekiyor. Dünyayı daha rasyonelleştirmeliyiz. Onu daha heyecan verici, etkileyici ve doyurucu kılmak için atılması gereken ilk adım budur.


Gökhan Gençay ‘Beyin ve Omurilik Cerrahisi’ İstanbul, 2024

Albemuth Özgür Radyo’nun Konukları:

GÖKHAN GENÇAY & FEYYAZ YAMAN

> KÖTÜ ÇOCUK


Maltepe Underground
CÜRÜM & DEBBOY (Sticker)
Bahariye
Kadıköy
Bahariye
Kadıköy
Bülent Üstün ve Obje Art (Anıl Yurdakul, 2022)
Bahariye
Kadıköy

Green Anarchy sayı #8, Maltepe Sahil, 2024

Ted Kaczynski > Yaralanacağı Yerden Vur


RGA, Darağaç, İzmir, 2019 (Posterized)

Üç kadından (Rikid, Owl ve Hemon) oluşan RGA ekibi, Türkiye’nin batısından İzmir kentinden geliyorlar. Urban Art Paris olarak dünyanın dört bir yanındaki kadın grafiti sanatçılarıyla röportajlarımıza devam ediyoruz ve onlarla tanışmaya gidiyoruz.

RGA EKİBİ İLE TÜRKİYE’DE BULUŞMA

RENCONTRE AVEC LE CREW RGA EN TURQUIE #3

LADY K / URBAN ART CREW / TEMMUZ 2020

Lady K: Nasıl bir araya geldiniz?

Aynı şehirde resim yapıyorduk ve arkadaşlığımız böyle başladı. Zamanla aramızdaki uyumu hayatta tutmak amacıyla bu ekibi kurmaya karar verdik. Owl karakter çiziyor, Hemon kaligrafi yapıyor, Rikid ise bir vandal.

Ne kadar zamandır çalışıyorsunuz? Sık sık birlikte grafiti yapar mısınız?

Bireysel olarak uzun zamandır, ancak ekip olarak üç yıldır aktifiz ve programlarımıza bağlı olarak mümkün olduğunca birlikte boyamaya gayret ediyoruz. Ancak bir araya gelemediğimiz zamanlarda bu bizi çalışmaktan alıkoymuyor.

Neden RGA’yı seçtiniz? Bu ne anlama geliyor?

RGA‘yı Riot Grrrl Attack’ın kısaltması olarak işliyoruz. Grafitilerimiz ilk bakışta buna atıfta bulunmasa da bir şekilde bunun bize uyduğunu düşünüyor ve 90’ların Riot Grrrl Hareketi’ni sahipleniyoruz.

Bizlere biraz bu hareketten bahsedebilir misiniz?

Riot Grrrl Hareketi 90’lar ve 2000’lerde sanatta erkek egemenliğine karşı bir hareket olarak başlıyor; en şamatalı dönemi geçmişte kalsa da halen bu ifadeyi kullanan ve tepkisini göstermekten korkmayan pek çok sanatçı var. Biz de toplumu, sanatçıları, insanları özgürlüğü için mücadele etmeye davet ediyoruz.

RGA 2018

Kadına yönelik şiddet, saldırı ve cinayetlerin artması hepimizi çılgına çevirse de bu haksızlığa karşı artık birlikte durmamız gerektiğinin bilincindeyiz. Gerek ülkemizde gerekse dünyanın farklı bölgelerinde savunmasız kesime yapılan haksızlıkları yakından takip ediyor ve herkesin özgürce yaşayabileceği daha iyi bir dünya umut ediyor, bunun için mücadele ediyoruz.

Yaşadığınız şehirde ve daha genel anlamda Türkiye’de kadınların durumu nasıl?

Sınır bölgelerinde, komşu ülkelerde yaşanan savaşların, ekonomik krizin ve siyasetin baskısını hissettiğimiz bir sürece maruz kaldık. Dolayısıyla herkes bu atmosferden kendince zarar gördü ancak son zamanlarda kadın özgürlüğü lehine olumlu gelişmeler yaşanıyor. Bu durum bizi de etkiliyor. Kadına yönelik şiddet, saldırı ve cinayetlerin artması hepimizi çılgına çevirse de bu haksızlığa karşı artık birlikte durmamız gerektiğinin bilincindeyiz. Gerek ülkemizde gerekse dünyanın farklı bölgelerinde savunmasız kesime yapılan haksızlıkları yakından takip ediyor ve herkesin özgürce yaşayabileceği daha iyi bir dünya umut ediyor, bunun için mücadele ediyoruz.

RGA 2021 İzmir

Bireysel çalışmalarımızın yanı sıra, birlikte daha güçlü ve aktif hale geldik. Farklı tarzlarımızın olması zamanla çok farklı işlerin ortaya çıkmasına da vesile oldu.

İnsanların RGA’ya tepkisi nasıl?

Semtimizde oldukça aktif olduğumuz için insanlar genellikle bizi tanıyor. Çoğu zaman geceleri ve hatta erken saatlere kadar resim yapıyoruz. Buradaki insanlar eskiden bizim erkek olduğumuzu düşünürlerdi çünkü toplum suç olarak gördüğü eylemleri genellikle erkeklerden bekliyor, biz de grafitilerimizle onların bu yükünü azaltıyoruz.

Semtimizde oldukça aktif olduğumuz için insanlar genellikle bizi tanıyor. Çoğu zaman geceleri ve hatta erken saatlere kadar resim yapıyoruz. Buradaki insanlar eskiden bizim erkek olduğumuzu düşünürlerdi ve de kıskanırlardı.

Maskülen bir sanat sahnesinde kadın olmak nasıl bir duygu?

Maalesef bu soruyu çok fazla insandan çok sık duyuyoruz. Biz buranın sadece birine ya da diğerine ayrılmış bir ortam olduğunu düşünmüyoruz. Hepimiz bu işin içindeyiz, hepsi bu.

Türkiye’de grafiti sahnesi daha çok nerelerde şekilleniyor?

Türkiye’de graffitinin en aktif olduğu şehir İstanbul. Bizim geldiğimiz İzmir ise ikinci sırada, çok aktif bir sahne olmasa da İzmir’de de bir çok yetenekli sanatçı var.

RGA’nın İstanbul Karga Art’daki ‘Dar’ etkiliği sonrasında hazırladığı video.

Yaşadığımız hayatlardan ve renklerinden ilham alıyoruz…

Tarzınızı oluştururken nelere dikkat ediyorsunuz?

Yasal olup olmaması fark yaratıyor. Eskizden çalışıyor olsak bile tipografiyi değiştirmek ve yüzeye uyarlamak zorunda kalabiliyoruz (illegal olduğunda). Eğer yasal olarak ya da önceden belirlenmiş bir duvarı boyuyorsak, harflerin uyarlanabilirliğine, akışına, renkleri nasıl kullanacağımıza ve göz alıcı olup olmadığına dikkat ediyoruz.

Herhangi bir projeniz var mı?

Ekip olarak her yerde resim yapmaya devam etmek dışında bir planımız yok. Bireysel olarak graffiti üzerine kitaplar, fanzinler yayınlamak ve kendi galerilerimizi açmak gibi farklı projelerimiz var elbette ama en önemli şey yurtdışına açılmak. Sadece şehrimizde ve ülkemizde kalmak istemiyoruz. Seyahat etmek ve dünyanın her yerinde grafiti yapmak istiyoruz.

Resource: LADY K / RENCONTRE AVEC LE CREW RGA EN TURQUIE #3 / URBAN ART CREW 2020

RGA & AGLY, Kadıköy 2024

> RGA CREW


Kültürel Eleştiri Olarak Oyun Alanı

Aldo van Eyck ve Oyun Alanı Olarak Kent*

Merijn Oudenampsen / Skopbülten, Çeviri: Oktay Turan

Oyun alanları izole mimari müdahaleler değildi. Bir şekilde güçlü bir sentez, modernizmin yoğun ateş altında olduğu fakat postmodern dönemin genel hayal kırıklığının henüz görünürde olmadığı bu ilginç zaman aralığında son avangardlar arasında yankı bulan ilginç bazı motiflerin anafikri olarak işlev gördü. Kendi içinde, bir oyun alanı sevimli ve birbiriyle çelişmeyen bir girişim olarak görülebilir; fakat zamanında kültürel eleştirinin kristalleşme noktası olarak işlev görmüştür.

1949 yılında, van Eyck kısa süreli ancak etkili bir avangard sanat hareketi olan CoBrA grubunun Amsterdam Stedelijk Müzesi’ndeki ilk sergisine ev sahipliği yaptı. CoBrA grubu ilhamını kısmen çocuk çizimlerinden alıyordu. Modern kurallarla bozulmamış olan çocuk hayal gücünün doğallığının, insanın “ürkütücü bir yapaylık, yalanlar ve çoraklık atmosferinde” yaşadığı bir toplumda ayrıcalıklı gerçeklik konumlarından biri olduğuna inanıyorlardı. Van Eyck ile CoBrA hareketi üyeleri arasındaki yakın ilişki, oyun alanı konusundaki ilk ilham kaynağının CoBrA olduğu tezini güçlendirmektedir. “Çocuğun temel yoldaşı olan sanatçıya olan ilgi her zaman aşırıdır. Sanatçının işlevi çok dekoratiftir,” diyordu van Eyck, 1956 yılında Dubrovnik’te düzenlenen 10. CIAM konferansında. CoBrA grubu, kurulduktan üç sene sonra dağıldı ancak üyeleri Constant Niewenhuys ve Asger Jorn 1958 yılında Sitüasyonist Enternasyonal’in kurucuları olarak tekrar sahneye çıktılar.

Bu bağlamda oyun olgusu da sembolik bir önem kazandı. 1938 yılında Hollandalı tarihçi Johan Huizinga Homo Ludens’i yazdı. Kitap, kültürde oyun unsurunun tarihsel önemi üzerineydi. Constant Niewenhuys bu fikri şehircilik üzerine geliştirdiği eleştiriye temel aldı. Aldo van Eyck gibi o da savaş-sonrası dönemin işlevselci mimarlığını kıyasıya eleştiriyordu. Guy Debord ile birlikte, kitlesel bir yaratıcılığa sahip bir toplumun gelişini ilan eden Üniter Şehircilik metninin ilk taslağını kaleme aldı. Constant, makineleşme sayesinde endüstriyel toplumun geleneksel çalışan insanı olan homo faber’in yerini, post-endüstriyel dönemde oynayan yaratıcı insan homo ludens’in alacağını öngörüyordu. Sitüasyonistler bu oyun unsurunu, temel olgularından birini geliştirmek için kullandılar. Debord’un belirttiği gibi, “[Ç]alışmanın ezici gerçekliği ile karşılaştırıldığında marjinal bir mevcudiyete sahip olan oyun bu nedenle hayal ürünü olarak görülür. Fakat sitüasyonistlerin görevi tam da oyunla ilgili olasılıkların hazırlanmasıdır.” 68 ayaklanmalarında düşünceleri önemli bir rol oynayan sitüasyonistler oyun unsurunu modern kapitalizme ve modern mimarlığa karşı isyan amaçlı yıkıcı bir stratejiye dönüştürdüler; Le Corbusier’nin otoriter mimarlığı bir tür faşizm olarak resmediliyordu. Psikocoğrafya ve ünlü dérive eylemi ile odağı, van Eyck’ın mekân ve durum üzerine yaptığı vurguya paralel olarak “sokaklar, binalar, işletmeler” üçlüsünden” “insanların kentte ve biraraya getirdikleri psişik ortamlarda nasıl yaşadıkları sorunsalı”na çevirdiler.

Sitüasyonistlerden ayrıldıktan sonra Constant  Hollanda’da ’68 ruhu kapsamında önemli rol oynadı. Ünlü ütopik çalışması Yeni Babil’de (van Eyck model yapımında kendisine yardım etmiştir aslında), Constant yaratıcı bir toplumun gelişi için apaçık bir metafor yaratmıştı. Kitlesel yaratıcılıkla ilgili görüşlerinin 60’ların gençlik hareketlerinde gerçekleştiğine şahit olmuş, fikirleri Hollandalı Yippiler –Provo– tarafından benimsenmiş, neşe ve sonsuz provokasyon 1950’ler Hollanda’sındaki otoriter ruhu dize getirmiştir. (Kaynak: skopbülten)


On the Passage of a few People through a Rather Brief Moment in Time: The Situationist International 1956-1972

Karga Kadıköy, 2024

FEMİNİST MANİFESTO

D -A- R

Var olduğumuz alanlarda bize imzalatılan tüm toplumsal sözleşmeleri yırtıp atıyoruz. Üretimlerimiz entelektüel kalıpların içine girmek için değil bize dayatılan tüm kalıpları yıkmak için. Söyleyecek sözümüz var, anlatacak yollarımızı hep birlikte arıyoruz. Sanatı öfkemizi, neşemizi, sevincimizi, dayanışmamızı ifade eden bir dil olarak kullanıyoruz. 42 sanatçının parçası olduğu sergide her karşılaştığımız yerde diyalog kurmak için yeni bir yer bulabilmenin umudu ve heyecanını taşıyoruz.

Bu dilde kimi zaman hep beraber susuyoruz kimi zamansa çığlıklarımızdan rahatsız olanlar sağır olana kadar bağıracak yerler arıyoruz; bizimle yolu kesişen herkesi bir arada olmaya ve bir diyalog alanı oluşturmaya, tartışmaya davet ediyoruz.

Beril Acar’dan karşı konulmaz bir teklif…
Kadıköy, Karga Art’da düzenlenen DAR sergisinden görüntüler.
Beril Acar ‘Self Love’ 2024

> BERİL ACAR


MAR ON ACTION !!
Zeynep Mar, Harikalar Diyarında / Detay: İnsan Kederinin Çöpcüsü
BLOOD PAINTING !!
Zeynep Mar ‘İnsan Kederinin Çöpcüsü’ 50 X 40 cm. kagit uzerine akrilik, kurukalem ve kan, 2024

> ZEYNEP MAR


Ezgi Lemur ‘Hi Baby, Welcome to Life!’ 2024

> EZGİ LEMUR


Zezeah ‘CARBON’ 2024

> ZEZ EAH


Nurbanu Kılıçer

> NURBANU KILIÇER


Karga Kadıköy, 2024 (Photo by Irmak Erdemli)

Zemini altından alınan, alanları daraltılan, hakları ve yaşam alanları gasp edilen herkesi dayanışmaya ve kendi alanımızı kurmaya davet ediyoruz!

Sergi, söyleşi ve performanslar ile karşılaşma alanlarımızı genişletmek için sabırsızlanıyoruz. Sistemin ve endüstrinin içinde bizi şekillendirmeye çalışanlara karşı bir arada direniyoruz. Varlığımız kimlik siyasetinin ötesindedir, sınıf ve toplum mücadelesidir. Bu mücadelede deneyimlerimizi, üretimlerimizi ve öfkemizi paylaşmak için sabırsızlanıyoruz.


22-24 Eylül 2023

22-24 Eylül tarihleri arasında Kadıköy Yoğurtçu Parkı’nda gerçekleşen Kadıköy Çizgi Festivali’ni her yaştan katılımcı büyük bir ilgiyle karşıladı.

Festivalde canlı çizimler, çizerlerin yer aldığı söyleşiler, film gösterimi ve imza günler gerçekleşiyor. Üç gün sürecek olan festival çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapıyor. Etkinlik alanında kurulan stantlarda çizgi roman, karikatür dergileri ve ürünleri yer alıyor. Değerli karikatür evi öğretmenleri, illüstratörler, çizgi romancılar ve her kuşaktan bağımsız çizerlerin eserleri etkinlikte yer alıyor. Aynı zamanda gençlere de yer veren etkinlik Maltepe Üniversitesi Çizgi Film ve Animasyon Bölümü öğrencilerinin hünerlerini bizlerle buluşturuyor.


Seran Akyazıcı ‘Belalım Fanzin’ Kadıköy Çizgi Festivali, 2023, Yoğurtçu Parkı
‘Belalım Fanzin’ Kadıköy Çizgi Festivali, 2023, Yoğurtçu Parkı
‘Belalım Fanzin’ Kadıköy Çizgi Festivali, 2023, Yoğurtçu Parkı

> BELALIM FANZİN


Riso Comic’ten Alp İz ve Zübeyde Nur Seçen, Kadıköy Çizgi Festivali, 2023, Yoğurtçu Parkı
Riso Comic, Kadıköy Çizgi Festivali, 2023, Yoğurtçu Parkı

> RISO COMIC


Festivalde yer alan mezat programı ile nadir bulunan çizimler ve karikatürler açık artırma ile satıldı. Etkinlikte aynı zamanda Haziran ayında kaybettiğimiz çizer Kaan Ertem’in çizimlerinin bulunduğu bir sergi yer aldı. Değerli çizer Kaan Ertem anısına düzenlenen sergi katılımcılar tarafından oldukça dikkat çekti.Etkinlikte çocuklar da unutulmadı. Çocuk yayınevi stantları ve çocuklar için düzenlenen atölyeler de festival kapsamında yer aldı. Doğa ve çizgilerin bir araya geldiği etkinlikte renkli görüntüler ortaya çıktı. Birbirinden yetenekli onlarca kişinin ev sahipliği yaptığı etkinliğe katılım artarak devam ediyor.(Kaynak: İstanbulsanat)


Canlandıranlar: Tolgahan Bayhan, Arkada: Ege Avcı, Kadıköy Çizgi Festivali, 2024
Memo Tembelçizer – Maşhina 0002 – Çizgi Roman, Mizah Dergileri

> TOLGAHAN BAYHAN / MAŞİNA

Alt Kültür / Sanat / Tasarım / Müzik


Bahariye
Bostancı

STATİK: Dj Mahmut & Turbo ‘Bitsin Artık’ 2005
+90 bu hafta kamerasını grafiticilere ve sokak sanatçılarına çevirdi. (2020)
Gazete Kasaba 201?
Mastika Aka Ocboz ‘5 Ayrı Madde’ Altın Vuruş Compilation, 2000
Selamünaleyküm
Dj Mahmut ‘Turkish Rap Mixtape!’ 1999
Sinsi Düşman Turbo
TURBO^S2K 2023
Maltepe Drama Köprüsü (2024)

Ecotone 2021

Inverted Spectrum Records, kargArt ve Tayfun Polat işbirliğiyle 27-28 Nisan’da düzenlenecek Yeraltı 9000 etkinliği öncesi, döneme tanıklık etmiş konuklarla…

Aleyküm selâm !!

TYLER DURDEN YAŞIYOR!


Istanbul Underground Apokalypse Culture 2030 (Hardcore Cyberpunk)

Mr. Besk 2022

THIS IS ZOMBIE NATION

DO NOT GET HOPELESS BECAUSE THAT’S A SIGN YOU GOT BITTEN AND INFECTION IS SPREADING.

TREAT YOUR BITE WITH KINDNESS, HOPE, BEAUTY, LOVE, LOVE, LOVE.

THEY ARE LIFELESS BECAUSE THEY HAVE LOST LIFE WITHIN.

DO NOT LET THEM TURN YOU INTO ONE OF THEM. TREAT YOUR BITE WITH INTEGRITY, VISION AND LOVE.

NO MATTER WHAT YOU DO, DO NOT ROT WITHIN.

YOU CAN INSPIRE A ZOMBIE WITH YOUR LIGHT AND BRING THEM BACK TO LIFE. EVERY STEP YOU TAKE HAS AN EFFECT.

AND DON’T FORGET TO TREAT OTHERS INFECTIONS WITH KINDNESS.

by Lumineh

⭐ 😎 💎


2023, İstanbul

Kentsel Dönüşüme Karşı,

Ruhsal Dönüşüm İçin Çağrı!

Rafet Arslan, 03.06.2008

“Kritik bir anda, herkesin dilindeki bir sokak şarkısının biçimlendirdiği bir hayat nasıl bir şey olurdu dersiniz?”

Son yıllarda şehrin horlanmış, kaderine terk edilmiş mahallerinde tuhaf bir şeyler oluyor. Dönüşüm gibi muhalif dilde önemli yer tutmuş bir terim üzerinden resmi otoriteler ve çok-uluslu kapital planlar yapıyor. Tarlabaşı, Sulukule, Balat… Öncelikle, bu mahallerin ne olduğuna kısa bir bakış atalım.

Bu bölgeler; yersiz yurtsuz kökenden beslenen Çingene topluluklarının, Anadolu’dan gelmiş burslu öğrencilerin, muhafazakar toplumsal cinsiyet kod sistemlerinin sapkın ilan ettiklerinin (travesti, ibne, lezzo vb.), farklı cinsiyetlerden fahişelerin, çalgıcıların, artık toplayıcıların, hurdacıların, junky’lerin,  akademik ya da entel olmayan sistem karşıtlarının, kendini izole etmiş psikotiklerin, gayrı meşrunun ve her türden mülksüzün zorunlu açık mahalle modelleri geliştirdikleri yerleşim alanlarıdır. 

Sistem, bu bölgelerin kentsel kibarlaştırılmasını ve ardından soylulaştırılmasını gündeme getirmiştir. Böylece eskimiş, gözden düşmüş bu mahallerin toplumsal bilinçdışında birikmiş enerjileri yok edilecek,  sistem dışı  gayri meşru  oligark trafiğine bağlanacak,  kolluk güçlerinin geçmişte tam gözetleme, denetim ve sindirmeyi başaramadığı bu bölgeleri işgal etmesi ve otoritesini mutlaklığını kutsaması sağlanacak, mülksüzlerden boşaltılmış-temizlenmiş-kibarlaştırılmış mahallerin arsaları üzerinden kapitalin üretim-tüketim-yeniden üretim döngüsü hakim kılınacaktır. Kent merkezindeki kara delikler olarak bu alanlar, finans-kapitalin ışıltılı gösterisine dahil edilecek; sistemin doymaz bilmez vampir iştahı kendi hakimiyetinin dışında tek bir var oluş alanı kalmayana dek; kara delikleri yemeye devam edecektir.

Mülksüzler ise, kendi halince bir hayat sürdükleri mutlu olmasalar bile kendilerini huzurlu hissettikleri, bu bildik coğrafyalardan kent dış sınırına doğru sürüleceklerdir. Sistemin yerlerinden edilecek mülksüzleri itaate zorlamak için uzattığı bir parmak bal ise Toki modelinde cisimleşmiş toplu konut alanlarıdır. Yüzyıl başı Amerikan işçi sınıfına düzenlenmiş apartman dizgelerinden ve Le Corbusier’in Birlikçi Kent modelinin yozlaştırılmış ve bir çeşit kara mizaha çevrilmiş planlamalarından yola çıkmış toplu konut anlayışı; insanlara sadece geceyi kendi hücresinde geçirecekleri, toplu hapishane hayatı sunar. 

Bu insanları birleştirmeye değil; kitleleştiremeye yönelik bir hamledir. Sonucu özgür bireylerin yan yana gelip toplumsallaşacağı bir kollektivite değil; robotlaştırılmış bir sürünün yalnızlık sürecidir.

DDR -Tanklar ve Yığınlar

Kentin dışında öbeklendirilen toplu konutlar aynı zamanda kenti gündelik yaşamdan ırak eden gettolardır. Bütünsel kent algısının kırılması izole bireyselleşme-yalnızlaşma sürecini arttırır. Gettosuna sıkışan bireyin psiko-patolojisinde bütünsel kente karşı travmatik bir korku oluşur. Kafka fragmanları gibi kent imgesi git gide büyürken, izole birey kendini küçük ve dışında hisseder; bir bakıma ötekileştirilir. Bu da ayrılığın, ayrılmışlığın gücünü arttırırken, Birlikçi ideali dışlar.

Denetimin zayıf olduğu mahallesinden koparılıp, etrafı otoyollar ve hiper marketlerin jungle’ı ile  çevrili adalarına hapsedilen mülksüzlere sistem iki yeni hayat seçeneği sunar:

Yoksulluğun doğal dayanışmasından, cemaatsel ilişkilerden soyutlanmış kişinin; sistemin tam denetiminde ve vahşi kapitalizmin bencillik kültürüyle uyumlu, normal bir yurttaşlar haline gelmeleri hedeflenir. Yani kişilerin yaşamı, yaşam alanı modeline uygun olarak rasyonelleştirilir. Kapital kentinin kurallarına uymayanlara yaşam şansı tanınmaz. Artık, yerleştirildiği toplu konutlarda kola kutuları toplayamayacak, serserilik yapamayacak ya da parasız kalınca (ki genelde öyledir) deftere borç yazacak bir Rıza amca olmayacaktır. Hiper marketlerde borçlanmanın tek yolu kredi kartına sahip olmaktır. Kapıcı parası, apartman gideri gibi tanımadığı kavramlarla tanışacak; çocuğunu okula göndermemenin bir suç olacağı gerçeği ile yüzleşecektir. Sürekli sıkıştıran hayat şartları artık sürekli bir iş arayışına yöneltecektir. Sistem bio-politik araçlarla mülksüzlerin bedenlerini de tahakküm altına alacaktır. Mesai saatlerinin robotluğuna teslim rasyonel ve steril mezarlık hayatı, sistemin mülksüzlere sunduğu ütopya; işte budur.

Sistemin sunduğu diğer seçenek ise, dayatılan bu mezarlık disiplinini reddetmek ve kentin büyük suç pazarına eklemlenmektir. Bu yolun son uğrağı da sitemin diğer bir toplu yaşam seçeneği cezaevleri olacaktır. Sistem dışı özgürleşme pratiklerine soyunamayan izole mülksüz bireyleri bekleyen her seçenek; büyük kapatılmalara açılacaktır.

21. yüzyılın başında dünyanın tüm metropollerinde devreye sokulan bu soylulaştırma planına karşı çıkmanın yolu; kuşkusuz alternatif şehircilik modelleri önermekle başlayacaktır. 19. yüz yıl başlarında Charles Fourier’in ilk temellerini attığı, Letteristlerin ve Situasyonistlerin geliştirdiği Birlikçi Kent  hedefinin en önemli öznesi, birlikçi bir mimaridir. Yaşam alanlarının kişilerin eğilimlerini, arzularını, düşlerini araştırmak için yola çıkmalarına yardımcı olabilmesi, iş ve eğlence arasında gerekli uyumun sağlanması, tutkuların özgürleşmesine ve iyiye doğru dengelenmesine yardımcı olması, ‘kendini bilen’ bu bireysel bilinçlerden kolektif yaratı ve şenliklerle taçlandırılacak bir toplumsallaşmaya ebe olması beklenir. 

Birlikçi Kente  giden ışıltılı yolun ilk basamağı, tek tek kişilerin özgürlüğe adım atacakları bir ruhsal dönüşü gerçekleştirmeleridir. Sistemin yapay ihtiyaçlar, sahte arzular yaratarak oluşturduğu  sanal hayatlara karşı çıkmanın yolu, bireysel düşü kolektifleştirerek ruhsal dönüşümleri ayaklandırmaktır. Ruhsal dönüşüm ise, toplumsal dönüşümün anahtarlarını kuzey yıldızı gibi göz bebeklerinde barındırır. 

On the Passage of a few People through a Rather Brief Moment in Time: The Situationist International 1956-1972

Birlikçi Kent idealinin gerçeklemesi sadece kurumsal çalışmalar ile değil, pratik hayatın içinde olacaktır. Bunun için soylulaştırılan bölgelerde de, getto toplu konut alanları içinde de yapılacak kuşkusuz çok şey var. 

Sistemin; sahiplerinin elinden alıp kibarlaştırılmış mahallerde tam da hakim olduğunu  düşündüğü anda, mahrem ve steril duvarları sokağın sanatçıları  için baştan çıkarıcı tuvaller olacaklardır. Işıltılı yeni kitsch mimari, boya darbeleri ile kirletilecek; sivil itaatsizlik refleksini ortaya koyacaktır.

Kent genelinde kolektif eyleme geçen düş, geçici ve kalıcı özgür bölgeler yaratılacaktır. Gösterinin işleyişi saptırılacak, var olan dünyanın dibine açılacak fare delikleri ile yeni bir dünyanın nüveleri şimdi ve burada oluşturulacaktır. Erekte olmuş şiir kitaplıklardan fırlayacak ve sokakları işgal edecektir. Oyun; şu anki sahibi çocuklardan tüm yaşları ve yaşamı kapsayacak şekilde insan hayatına egemen kılınacaktır. W. Benjamin’in deyişi ile ‘kritik bir anda, herkesin dilindeki bir sokak şarkısının biçimlendirdiği bir  hayat nasıl bir şey olurdu dersiniz?’

Özgür düşünceyi ketleyen ahlaki yargı sistemlerini geçersizleştirmek, tüketim köleliğine karşı takas pazarları kurmak, sokakları festival alanlarına çevirmek, otoritenin gücünü ironinin kuvveti ile zayıflatmak, sanat ile hayat arasındaki köprüleri dinamitlemek…

Böylece, özgürleşen arzu ile kenti ilk defa gerçekten keşfetmiş olacağız; fethedeceğimiz günün hayallerini büyütmek için!


Smash Racism ! A Riots Comix
Asena Hayal anlatıyor: Gece hayatı, kulüp kültürü, müzik dinleme eylemi, koleksiyonerlik

Bostancı Lunapark

Call For a Spiritual Transmutation

Against Urban Transformation!

Rafet Arslan, 03.06.2008

“How would be a life that was carved out of a song seng by everybody on the streets, at a critical moment?”  

For the last decade something weird has been occuring in the humiliated, forsaken districts of the city. Legal authoroties and multinational capital has plans  out of  such a term as transformation which has a significant place in a contrary language. First we should tell more about these distincts, namely  Tarlabaşı, Sulukule, Balat… 

These distincts are places which have been fed by deterritorialized lineage like gypsies, youngsters from eastern Anatolia who came with scholarships, ones so called perverts by conservative social sexual codes (transvestites, gays, lesbians, etc.), prostitutes from both sexes, music players, waste pickers, junkmen, junkies, non-academic, non-entellectual system opposers, where they  grow their own models of habitats.

System has brought in urbanization and then aristocratization of these distincts. Therefore, the energy accumulated within social unconscious of these wrecked, discredited distincts would be cleared off, would be bounded to illegitimate traffic of oligarch out of the system, hence the occupancy and absolute authority of police force that could not penetrate into those districts to watch, control and intimidate in the past could be provided. Only then it would be possible to make production-consumption-reproduction cycle of capital dominant over these areas that will have been urbanized and cleaned out of the disposessed. Those regions, those black holes of the city will be involved in the sparkling show of finance-capital, the apetite of system that is never satisfied will go on to eat everything including black holes until no area will be left for existance of any other life form out of its dominance.

The dispossessed will be driven off to outer borders of the city from the places they felt relatively safe and familiar even if not really happy. The only benefit the system offers to these people in return for evacuation of their places are  the apartment houses in forms of Toki model. This perspective of cooperative housing derived from apartment series designed for American worker class and inspired by Coopreative City model of Le Corbusier was embodied in such degenerate plans that turned into a kind of sick humour. What is offered by that is a collective prison life in which everybody can pass the night within his own cell. This is a movement to mass people, not to collect them together. And the result will not be a collectivity where free individuals come together and socialize, for it is a  process of isolation of a gang that is to be robotized.

Rakun 2022, istanbul

Those apartments grouped out of the city borders are also ghettos whose daily lives are aparted from city. Such a break in total urban conceptualization helps the isolation process of  abandoned individual. Then a travmatic fear develops in psycho-pathology of the individual who feels stucked in his ghetto against totality of the city. Just like in the fragments of Kafka, isolated individual feels himself small and excluded while the image of the city increasingly expand. In other terms, he is alienated which enhances  the influence of isolation and externalize the Collective ideal.

System offers the disposessed who banished from his weakly controlled distinct and confined into these islands surrounded by autobans and hypermarkets.

The aim is transformation of ones who have been separated from a natural cooperation arised from poverty and all of those collective relationships into normalized people that compete with the culture of the very self dictated by cruel capitalism and under complete control of the system. Any one who does not obey the rules of the city of capital are not let to live. He won’t be able to collect empty cans, walk around adrift, or when he runs out of money (that is the case almost everytime) he won’t be able to find an uncle who has this grocery to be taken haphazardly. The only way of paying later is having a credit card in hypermarkets. He will find out new terms like doorkeper’s remuneration and contribution to building’s expenditures, he will face the fact that it is a crime not to send his child to school anymore. This life will impose him to find a continuous job. The system will dominate the body of the dispsessed by the help of its bio-politic tools. He will soon give up to robot work of the very fixed working hours. A rational and quite sterile cemetery life, this is the utopia system promises for disposessed people.

The other option system offers is to refuse this cemetery discipline imposed and joining into great crime market of the city. But this way will probably end in jail which is another collective life form generated by the system. In short, any option in front of the disposessed who has no way of embarking any praxis of liberation outside of the system, will end up with  Great Confinements.

2022, İstanbul

In the beginning of 21st century, the way of opposing this urbanization plan which has been operated in all of the metropolises of the world, will certainly start by offering alternative city plannings. The most significant subject of a Unionist City plan developed by Letterists and Situationists on the basis of Charles Fouriers principals that emerged in the beginning of 19th century was a unionist architecture indeed.

Living spaces that make it possible for people to search their tendencies, desires and dreams, a harmony between work and joy, liberation of passions in order to go towards equilibrium and serving for good  was expected, hence the ‘consciouss individuals’ would be able to give birth to a socialization adorned by collective creations and celebrations.

The first step of this way to Unionist City is the emergence of a spiritual transformation each individual will experience to take his freedom over. The way of refusing the virtual lives that system generates by creating artificial needs and imitated desires is inciting a collectivity of individual dreams and arouse the spiritual transformations. This spiritual transformation is what holds the key of a social transform.


Die in Vain ‘Desperate To Piss’ 2022

Emergence of Unionist City is part of practical life rather than theoretical studies. Therefore, there are so much to do in both urbanized regions as well as areas of ghetto apartments. At the very moment when the system has already managed to take those civilized districts over and dominate, the refined and confident walls of saved regions will be nothing but tempting canvas to street artists. The new sparkling architecture of kitch will be spoiled by civil disobedience reflexes.

When dream is in charge all over the city, there will be temporary or permanent free regions. The parody will be distracted, cores of a new world will be created in the rat holes, now and here. Erected poem will get out of libraries and invade the streets. Game will master all people’s lives at any ages, not only children who are the natural owners. Just as W. Benjamin put it; “How would be a life that was carved out of a song seng by everybody on the streets, at a critical moment?”  

Invalidating the moral judgements that prevent free thought, setting barter markets against consumption bondage, turning the streets into places of festivals, defeating the power of the authority by the power of irony, dynamiting the bridges between art and life itself…

Then we will have discovered the city for the first time indeed by the help of nothing but liberated desire; just for growing the dream of our invasion.


Berk Karadaş (1989-2023)

Yakın zamanda kaybettiğimiz ‘Maestro’nun anısına.


Kadıköy
Şaşkınbakkal 2023
Bostancı Kasaplar Çarşısı Graff. Zone 2023
Bostancı Kasaplar Çarşısı Graff. Zone 2023
Bostancı Kasaplar Çarşısı Graff. Zone 2023
Özgür aka. Alper Aga’nın hikayesi, 2023
Bostancı Kasaplar Çarşısı Graff. Zone 2023
Bostancı Kasaplar Çarşısı Graff. Zone 2023
Downtown Bostancı 2023
Downtown Bostancı 2023
Küreselleşme Dehşeti · Rashit
Rakunart !!

Feneryolu Underground Graff. Zone
Feneryolu Underground’a giriş
Feneryolu Underground Graff. Zone
Feneryolu Underground Graff. Zone 2022

KAN BEBEK !!
Karaköy Underground
Rinx Club Sunar: Kaosun diyarına hoşgeldiniz!

Feneryolu Underground Graff. Zone
Feneryolu Underground Graff. Zone
Feneryolu Underground Graff. Zone 2022
Feneryolu Underground Graff. Zone 2022
Feneryolu Underground Graff. Zone 2022
Feneryolu Underground Graff. Zone 2022
Feneryolu Underground Graff. Zone 2022
Feneryolu Underground Graff. Zone 2022
Feneryolu Underground Graff. Zone 2022
Feneryolu Underground Graff. Zone 2022
Feneryolu Underground Graff. Zone 2022
Feneryolu Underground Graff. Zone 2022
Feneryolu Underground Graff. Zone 2022
Feneryolu Underground Graff. Zone 2022
Feneryolu Underground Graff. Zone 2022
Feneryolu Underground Graff. Zone 2022

Ulu Önder Gazi Mustafa Kemal Atatürk (Bostancı)
Beşiktaş Skate Cru., 2022
Haossaa – Ranbo 123 @ Peyote Istanbul
Marmaray Güvenlik

Karşı kalem Gökhan Gençay, her zamanki saha çalışmalarında

Gökhan Gençay

‘Benim Kanım’

“Benim Kanım”, 2021 yazının sonunda okurlarla buluştu. Anaakım yayınevleriyle biçim ve sunum hususunda anlaşamadığımız için bir çeşit yeraltı yayını gibi basıldı, kulaktan kulağa duyuruldu, sıfır tanıtımla sınırlı sayıda kitapçıya ulaştı. Aşağılık kompleksinden kıvranan muktedirler bilinçli olarak görmezden gelse de şu veya bu şekilde muhataplarının bir kısmına ulaştı. Punklardan, gençler ve genç kalabilenlerden, skateboarderlardan, her çeşit uyumsuzdan aldığım göz yaşartan dönüşler, mailler de bunun göstergesi oldu.

“Benim Kanım” sadece öykülerden ibaret değildi, underground illüstratörler hiçbir telif talep etmeden destek olarak kitapta çizimlerini paylaştı. Velhasıl, benim kanıma Erman’ın, Cleon’un, Pakito’nun, Nicolas’ın, Fredox’un ve Jeremy’nin kanları da dahil oldu. Akacak kan damarda durmadı ve biz de akıtmaktan zerre çekinmedik. “Benim Kanım” böyle karşınıza geldi.

Aradan geçen süre boyunca kâh Kadıköy sokaklarında stencil olarak belirdi, kâh kitapçıların vitrinlerinde yerini aldı, kâh dünya seyahatine çıktı, Barcelona’yı, Berlin’i, Endonezya’yı, New York’u, Prag’ı dolaştı.

Son olarak da, aşağıda da gördüğünüz üzere, kitabı ithaf ettiğim üstadım Chuck Palahniuk’un kütüphanesinde yerini aldı. “Benim Kanım”ın Portland’a, Chuck’ın eline geçene kadarki macerasını, okurlarının gönderdiği fotoğrafların bir bölümüyle kısaca paylaşayım bu vesileyle.

Destek veren, sahiplenen herkes sağolsun, varolsun. “Benim Kanım”ı beğenenlere artık “Melek Yüz”ün sırasının geldiğini de duyurmuş olayım.

Chuck Palahniuk vS Gökhan Gençay

Her zamanki sloganımızla bitirelim:

RISE OR DIE!


Haossaa ‘Nonsync’

SOYUTLAMA

McKenzie Wark

‘Bir Hacker Manifestosu’ndan Türkçeleştiren Merve Darende

Bir çift dünyayı ürkütür, soyutlamanın çifti. Devletlerin ve orduların, şirketlerin ve toplumların kaderleri buna bağlıdır. Birbirleriyle çekişen bütün smıflar, yönetseler yahut yönetilseler de, buna saygı gösterirler hatta korkarlar. Bizimkisi yeniye -parmaklarıyla X yaparken- gözü kapalı atlayan bir dünya. [001]

Bütün sınıflar kaderlerinin halen bağlı olduğu, dünyanın bu amansız soyutlamasından korkarlar. Sadece hacker sınıfı hariç bütün sınıflar. Bizler soyutlamanın hackerlarıyız. Yeni kavramlar, yeni algılar, yeni duyular ve hacklenmiş ham bilgi meydana getiririz. Hangi kodu hacklersek hackleyelim, programlama dili, şiir dili, matematik ya da müzik, eğriler veya renkler olsun, bizler yenidünyaların soyutlayıcılarıyız. Kendimizi araştırmacı, yazar, sanatçı, biyolog, kimyager, müzisyen, filozof ya da programcı olarak tanıtsak dahi, bütün bu öznelliklerin her biri yavaş yavaş oluşan ve aslında kendisinin farkında olan bir sınıfın parçasıdır. [002]

Ve tam olarak kim olduğumuzu bilmiyoruz. Bu kitabı; köklerimizin, amaçlarımızın ve ilgi alanlarımızın manifestosu yapma arayışı bundandır. Bir hacker manifestosu: sadece hackerın doğası gereği onu diğerlerinden farklılaştıran bir manifesto değil, zamanla kendisinden bile farklılaştıran bir manifestodur. Hacklemek farklı olmaktır. Bir hacker manifestosu betimlemenin kabul etmediği bir şeyi betimleme iddiasında bulunamaz. [003]

Hackerlar dünyaya yeni şeylerin gelmesine imkân yaratırlar. Her zaman büyük şeyler ve hatta iyi şeyler bile değil ama yeni şeyler. Sanat, bilim, felsefe ve kültür gibi bilginin toplanabileceği, çıkarılabileceği ve dünya için yeni imkânların yaratılabileceği, bilginin her türlü üretiminde hackerlar eskiden yeniyi çıkartırlar. Bu yenidünyaları yaratırken, onlara hükmetmiyoruz. Yarattıklarımız, bizim tek başımıza ortaya çıkardığımız, dünyaları yaratan araçları tekelinde bulunduran başkalarına ve onların çıkarlarına, devletlere ve şirketlere ipoteklidir. Ürettiğimize sahip değiliz-o bize sahip. [004]

Hackerlar bilgilerini ve kıvrak zekâlarını ve nüktedanlıklarını kendi özerkliklerini devam ettirmek için kullanırlar. Bazıları parayı alır ve kaçarlar.(Şerefimizle yaşamalıyız.) Bazıları şereflerini tehlikeye atmaktan korkarlar.(Yapabileceğimiz en iyi şekilde yaşarız.) Bu yollardan birini seçenlerimiz sıklıkla diğerini seçenlerimize içerlerler. Bazısı sahip olamadığı refaha içerler, bazısı da dilediği gibi hack eylemi yapabilme özgürlüğüne sahip olamamaya içerler. Hacker sınıfının tehlikeleri atlatmasını sağlayan, bir sınıf olarak çıkarlarımızın daha soyut bir ifadesi olması ve bu çıkarların diğerleriyle dünyada nasıl buluştuğudur. [005]

Hackerlar birleştirici değillerdir. Çoğu zaman tekilliğimize dalmaya istekli değilizdir. Kolektif hack olarak adlandırılan eylem, aslında zorlayıcı bir birlik olmamakla birlikte, farklılıkların aynı hizaya getirilmesine dayanarak bir sınıfın çıkarlarını gözetir. Hackerler bir sınıftır ama soyut bir sınıftır. Soyutlamalar yapan bir sınıf ve soyut bir sınıf. Hackerları bir sınıf olarak soyutlaştırmak aslında öncelikle sınıf kavramını soyutlaştırmak demektir. Hacker sınıfının sloganı, birleşmiş dünyanın işçilerinin değil, çözülmüş bir dünyanın çalışmalarınındır. [006]

Her yerde soyutlama hüküm sürer ve bir somutluk kazanmıştır. Her yerde soyutlamaların düz çizgileri ve kusursuz eğrileri meseleleri karışık ama etkili vektörler olarak düzenler. Ama eğitimin soyutlamayla ne üretilebileceğini öğrettiği yerde, soyutlamaların kendilerinin nasıl üretildikleri bilgisi hacker sınıfı için daha faydalıdır. Deleuze: “Soyutlamalar hiçbir şey açıklamazlar, onların kendilerinin açıklanmaları gerekir.” [007]

Soyutlama ortaya çıkarılabilir ya da üretilebilir, maddi ya da manevi olabilir ancak soyutlama her hack eyleminin ürettiği ve tasdiklediği bir şeydir. Soyutlamak bir düzlem yaratmaktır, aksi takdirde farklı ve ilişkisiz meseleler olası ilişkiler getirebilir. Soyutlamak doğanın gerçekliğini ifade etmek, onun olanaklarının örneklerini göstermek, sonsuz ilişkisellikten bir ilişki çıkarmak ve çeşitli şekillerde göstermektir. [008]

Tarih soyutlanmanın üretimidir ve üretimin soyutlanmasıdır. Hayatın bir çağdan diğerine değişiklik göstermesinin sebebi zorunluluktan özgürlük elde etme işleminin yeni soyutlama şekillerine göre uygulanmasıdır. Tarih birbiri ardına gelen hacklerle, gerçek kılınmış sanaldır. Tarih, hacklendiği sürece doğanın birikerek artan niteliksel farklılaşmasıdır. [009]

Doğanın soyutlamasının akabinde onun üretkenliği ve hayati ihtiyaçların üzerine artı değerin üretimi gelir. Tekrar tekrar ihtiyaçtan daha ileri soyutlamalar, ileri üretkenlik, üreterek -en azından potansiyel olarak-ihtiyaç üzerinden büyüyen bu artı değer, büyüyen bir hack kapasitesi getirir. Ama hacklemenin doğası, artı değerin üretimi bizi rahat bırakmaz. Tekrar ve tekrar, azami ihtiyaçlar üzerindeki artı değeri kontrol eden bir yöneten sınıfı ortaya çıkar ve gözden kaçan ihtiyaç araçlarını üreten bu insanlara yeni ihtiyaçlar getirirler. [010]

Bizim zamanımızı farklı kılan, uzun zaman hayal edilmiş, zorunluluktan uzak bir dünyanın olabilirlilik ufkundaki görüntüsüdür. Soyutlamanın üretimi, hacklemeyi seri bir halden modası geçmiş bir hale çeviren ve sınıf çıkarlarını gerileten, bir kere ve hepimiz için, zincirleri kırabileceği bir eşiğe ulaştı. Debord: “Dünya zaten, yaşaması için halen bir bilince sahip olduğu zamanın hayaline sahiptir.” [011]

Keşif ihtiyaçların anasıdır. Bütün devletler servetlerinin ve güçlerinin üretimi için soyutlamaya bağımlıyken, bu devletlerdeki yönetici sınıfların yeni şekillerdeki soyutlama üretimini hoş karşılamazlar. Yönetici sınıf daima hackerı kendi yaratımının kontrolünden mahrum bırakarak, yenilikleri kontrol etmenin ve onu kendi çıkarlarına çevirmenin bir yolunu arar ve böylece dünyayı tamamen reddederek kendi gelişimini idare eder. [012]

Yeni soyutlamalar toplumdan hack eylemiyle ayrılan kimseler tarafından gerçekleştirilirler. Eskisinden yenidünyalar hackleyen biz diğerleri, sadece uzak yabancılar değil, aynı zamanda mevcut sınıflardan da ayrı olanlarız. Bir grup olarak ya da programcı, sanatçı, yazar, bilim adamı, müzisyen olarak kendine özgü varoluşumuzu tanımlarken, nadiren bu kendimizi gösterme yollarını bir sınıf deneyiminin katıksız parçaları olarak görüyoruz. İnekler ve ucubeler başkaları tarafından dışlanarak negatif bir hale gelirler. Beraber bir sınıf oluşturuyoruz, öyle ki kendisini varoluşun içine yontan ve bunu kendisi için yapan bir sınıf. [013]

Gerçek, soyut aracılığıyla tanımlanır, üretilir ve açığa çıkarılır. Gerçek, maddedeki gizil potansiyel değildir, potansiyelin potansiyelidir. Hacklemek soyutu üretmek ya da bilgiye uygulamak ve böylelikle yenidünyaların olanaklarının, zorunlulukların ötesinde ifade edilmesidir. [014]

Bütün soyutlamalar, doğanın soyutlamalarıdır. Soyutlamalar maddi dünyanın potansiyelini açığa çıkarır. Soyutlama maddesel dünyanın en tuhaf özelliğine, bilgiye güvenir. Bilgi belirli bir maddesel formda bağımsızca varolabilir ancak maddesel form olmaksızın varolamaz. Hack doğanın maddesel özelliklerine dayanır ve gene belirli maddesel bir formun bağımsız birşeyini keşfeder. İşte, maddesel ve maddesel olmayan. Maddenin maddesel olmayan gerçekliğini ve onun bilgisinin özelliklerini açığa çıkarır. [015]

Soyutlanma her zaman doğanın bir soyutlanmasıdır, doğanın çiftini yaratan bir süreç, ikinci bir doğa, ortak hayatın kendi ürünleri arasında ikamet ettiği ve doğal olmak için ürettiği çevreyi almaya geldiği, insan var oluşunun bir alanı. [016]

Toprak doğadan bir kaynak çıkarmadır, mülkiyet şeklinde soyut kılınan doğanın üretken potansiyelinin bir yönü. Sermaye topraktan bir kaynak çıkarmadır, mülkiyet şeklinde soyut kılınan toprağın üretken potansiyelinin bir yönü. Bilgi zaten topraktan kaynak çıkarmış olan sermayeden bir kaynak çıkarmadır. Bu çiftin çiftidir. Soyutlamanın üretimi sermayenin ötesindedir ancak her ikisi de kendi ayrı varoluşlarını mülkiyet şeklinde üretirler. [017]

Toprağın üretken bir kaynak olarak gelişimi, sermaye şeklindeki kendi soyutlanması için tarihsel ilerlemeler yarattığı gibi, sermayenin gelişimi de bilginin entelektüel mülkiyet formunda daha soyutlanması için, tarihsel ilerlemeler sağlar. Geleneksel toplumlarda, toprak, para ve bilgi, göreneksel ya da kalıtımsal bağlarla belli sosyal ve bölgesel güçlere bağlıydılar. Soyutlanmanm eski feodal enkazı hacklemesi, özel mülkiyete evrensel bir hak şeklindeki mülkiyetin daha soyut bir formuna dayanan bu kaynakların liberalleştirilmesiyle olur. Bu evrensel soyut form önce toprağı, sonra sermayeyi ve şimdi de bilgiyi kapsar. [018]

Mülkiyetin soyutlanması üretken kaynaklan serbest bıraktığında, aynı zamanda bir sınıf bölünmesi yaratır. Özel mülkiyet toprağı sahiplenen pastoral bir sınıf ve bundan mahrum bırakılan bir çiftçi sınıfı meydana getirir. Özel mülkiyetin soyutlanması, insanları topraktaki geleneksel ve komünal haklarından mahrum bırakarak, çalışan sınıf olma yolunda yoksun bırakılmış bir sınıf yaratır. Bu çalışan sınıf, imalatın maddesel araçlarını ellerinde bulunduran yükselen sınıf sahipleri yani kapitalist sınıf için çalışmaya koyulurlar. Bu çalışan sınıf ciddi anlamda sınıf kuralını yıkma söyleminde bulunan ilk sınıftır. Ancak bu tarihi görev, mülkiyet şekli soyutlamanın kendi içindeki üretken enerjilerde gizli olan sınıfsızlığın gerçekliğini açığa çıkaracak derecede soyut olamadığı için başarısız olur. [019]

Yeni soyutlamaları her zaman hack yaratır. Hacker sınıfının ortaya çıkmasıyla, yeni soyutlamaların üretilme oranı ivme kazanır. Entelektüel mülkiyetin, mülkiyetin bir şekli olarak tanınması-kendisi bir soyutlama, yasal bir hacktir- bir entelektüel mülkiyet yaratıcıları sınıfı yaratır. Ama bu sınıf halen çıkarları geri plana atılmış diğer sınıfın yararına çalışır. Özel mülkiyetin bilgiye yayılması, hacker sınıfını mülkiyetin bir şekli olan soyutlamada kendi yeniliklerini kendisi üretebilen bir sınıf yapar. Çiftçiler ve çalışanların aksine, hackerlar henüz mülkiyet haklarından tamamen mahrum bırakılmamışlardır, ama yine de kapasitelerini üretim araçlarına sahip olan bir sınıfı -vektörel bir sınıfı, çağımızın ortaya çıkan yönetici sınıfı- soyutlamak için kullanmalıdırlar. [020]

Vektörel sınıf hackerları entelektüel mülkiyetlerinden mahrum bırakmak için şiddetli bir mücadele verir. Patentler ve telif hakları yaratıcılarının değil, bu soyutlamalarının değerlerini paraya çeviren vektörel sınıfının ellerine verir. Vektörel sınıf soyutlamayı tekeline almak için çabalar. Vektörel sınıf için “politika entelektüel mülkiyet üzerindeki iletişim, kontrol ve komuta gibi askeri strateji araçlarının mutlak kontrolüdür.” Hackerlar kendilerini hem bireysel olarak hem de sınıf olarak mahrum bırakılmış bulurlar. [021]

Vektörel sınıf entelektüel mülkiyetin değerini paraya çeviren araçlar üzerindeki tekelini sağlamlaştırdıkça, hackerlar daha çok karşılarına çıkarlar ve sınıf düşmanı olurlar. Hackerlar vektörelistlerin, hackerların ortak olarak üretecekleri bilgiyi kendilerinin sahiplenerek erişim için fahiş fiyatlar istemelerine karşı mücadele etmeye başlarlar. Hackerlar soyutlamanın metalaştırıldığı ve vektörel sınıfın özel mülkiyeti haline getirildiği çeşitli şekillerin karşısına çıkarlar. Hackerlar en iyi ifadeyle, kendi sınıf çıkarlarını soyutlamanın serbest üretimine dayandıran ve bu tarz bir mülkiyetin belirli engellerinden değil de mülkiyetin kendisini soyutlaştıran bir sınıf olma mücadelesiyle biline gelir. [022]

Kıtlık mitinden bu yana gelen üretken ve yaratıcı kaynaklan liberalleştirmek için, hackerların çalışanlar ve çiftçilerle-dünyanın bütün üreticileriyle-bir araya gelmesi gereken zaman gelmiştir. Dünyayı metalaşmış sömürü yoluyla kendi yıkımından kurtaracak, işbirliğinin yeni şekillerinin yaratılmasının zamanı gelmiştir. Çağımızın en büyük hack eylemleri belki de ortak özgür ifadelerin örgütlenme şekillerini ters yüz edebilir ve böylece insanların yönetici sınıfa hizmet etmesindense soyutlama insanlara hizmet eder. [023]


Capital Is Dead | McKenzie Wark in conversation with Verso Books

HAYKIR!

Aşkı Arabeksleştiren

Tüm O Aptal Şarkılara


Critique by a Situationist: Leo’ Sullivan

Leo’ Sullivan ‘Chez Madamoiselle DMT’ 2017

When an activist video begins with “DIY corporate branding” – ie labels, music, credits, etc. It not only makes an hour of religion seem longer, The Message I take away gets branded by poverty as much as commerce.

Suppressing traditions including religion creates power voids powers such as NATO seek. Sadly the Left has surrendered tovthis tech. In California, as with Australia, EVERY community’s public reality meetings were illegally banned for years – except for DNC – approved, BLM/ AntiFa Black-Bloc smash -&-grabber bonfires.

Any lefty got a clue why?

Since foreverwar against Empire, a regressive power representing as “democracy” suppresses analyses of power and powers’ deceptive means. Too often democracy fears genius. We now perceive community as electronic; while a backwards, religious past exposes the off-shore bankster empires’ terrorist fact. Black Panthers, Lyndon Larouche, Farrakhan, NYC Firefighters and Trump’s Capitol Deplorables all expose the bold breadth of the false-flag Zionation.

And what can religion never offer? How about an authentic derive’ which transgresses our assumed ideologies. They say transgression ended Rumi’s teacher Shams, a great critic of language. ‘Religion’, meaning ‘right’ proudly declares its assumption, Belief. Older systems apply investigation of appearances; newer systems apply nihilist denial of experience. Ideologic transgression remains something the west- and even occasionally capitalism- still appears to excel at.


Are banks ‘more dangerous than standing armies’? Revolution RPG swings us other-way round. Some deny wealth has historic ties to war, power, their own knee-jerk politics. Some cannot imagine democracy is compatible within fascism; easier to conjure imaginary fascists who threaten our naive tolerance. Either result from confidence in structure. If our TV cries “inflation just happens!” as banker empires grow fat? Recall the buddha’s message- Question Authority

Corbett produces the receipts:

What is BlackRock? Where did this financial behemoth come from? How did it gain such incredible power over the world’s wealth? And how is it seeking to leverage that power in shaping the course of human civilization? Find out in this in-depth Corbett Report documentary on How BlackRock Conquered the World.

the podcast version of the receipts: How BlackRock Conquered the World


I’m thrilled young people are interested in exploring the Situationist ideas. They are keys to progressing what Marx imagined. Power has but one trick: Divide and Conquer. the Sits offer ways out of monopoly strructure and control, by loosening our political fascinations. And they give us the same sort of insight into society that made Marx critical to the age of empires.

I do try to keep this group focused on the writers and the writing. there are still people who believe what they dont understand must be evil, and attack. Understanding too much is also dangerous bc eventually we realize, life is incomplete- nothing satisfies. But getting surprised? that is always a treat. it must be why we dont stay in paradise.

Leo’ Sullivan / Situationist International


“When you’re cold, under-fed & desperate, you’ll become more willing” – Whitney Webb

Journalist Whitney Webb has worked to uncover some of the most dangerous stories of our lifetime, and she joins Glenn to reveal just how eye-opening it’s been.

Source: Leo’ Sullivan / Situationist International


Istanbul Underground Scene Report: part 4 (July 2022)

A.S. 2020, Kadıköy

MANİFESTO

Sitüasyonist Enternasyonel (1960)

Varolan çerçeve, teknolojinin karşı konulamayan gelişimi ve bunun toplumsal yaşamımızdaki anlamsız olası kullanımlarının [yarattığı] hoşnutsuzlukla birlikte, gün be gün artan yeni beşerî kuvveti boyunduruk altına alamaz. Bu toplumdaki yabancılaşma ve tahakküm, bir kısım değişkenler arasında dağıtılamaz; lakin yine aynı toplumun kendi içinde, hep birlikte reddedilebilir yalnızca. Bugünkü çok-biçimli krizin devrimci çözümüne kadar tüm gerçek ilerleme açıkça askıya alınmıştır.

Gerçekten de [özgün bir şekilde] “üretimi, üreticilerin özgür ve eşit birliği temelinde yeniden örgütleyen” bir toplumdaki yaşamın örgütsel perspektifleri nelerdir? Çalışma, bireye nihayetinde tam bir özgürlük veren yaşamsal maddelerin sosyalizasyonu ve üretimin otomasyonu aracılığıyla dış bir ihtiyaca indirgenebilir. Böylelikle, tüm ekonomik sorumluluklardan, öteki insanlara ve geçmişteki dair tüm sorumluluklarından ve borçlarından azat edilerek insanlık, borçlu iş ölçüsüne indirgenmesi imkânsız olduğu için parayla ölçülemez yeni bir artı-değer çıkaracaktır. Herkesin ve her bir kimsenin özgürlüğünün garantisi, özgürce inşa edilen yaşamın, oyunun değerinde bulunmaktadır. Bu oyunsal (karnavaleks) zeminin yeniden yaratımının uygulaması, insanın insan tarafından sömürülmesinin son bulmasıyla güvence altına alınan yegâne eşitlik çerçevesidir. Oyunun özgürleşmesi, yaratıcı özerkliği, dayatılan çalışma ve zevk arasındaki eski (ancient) işbölümünün yerini alacaktır. Kilise zaten popüler şenliklerde ihtiva edilen ilkel gülünç yönelimleri baskı altında tutmak için sözde cadıları yakmıştı. Katılımı olmayan, yalancı, berbat oyunlar üreten, hâlihazırdaki egemen toplumda gerçek sanatsal bir etkinlik, bir suç olarak sınıflandırılır. Bu, yarı gizli bir durumdur. Skandal şekline bürünerek ortaya çıkar.

Peki, durum ne kadar gerçektir?

Daha çok insan varlığınca kışkırtılan daha iyi bir oyunun gerçekliğidir. Bütün ülkelerin devrimci oyuncuları, gündelik hayatın tarih öncesinden ortaya çıkışını başlatmak üzere Sitüasyonist Enternasyonalce birleşebilirler. Bu nedenle, şu anda var olan sendikal, politik örgütlenmelerden bağımsız, yeni kültürün üreticilerinin özerk bir organizasyonunu tavsiye etmekteyiz, ilk halk hareketi, öncü deneysel aşamasını bu organizasyona bıraktığı anda, bizim atfettiğimiz en acil hedef UNESCO’nun ele geçirilmesidir. Bu durum dünya çapında birleştirilince, sanatın ve tüm kültürün bürokratizasyonu, geçmişin yeniden üretimi ve eklektik konuşma temelinde dünyada var olan sosyal-sistemlerin derin ilişkilerarasılığını açığa vuran yeni bir olgudur. Bu yeni koşullara, devrimci sanatçıların müdahalesi, yeni bir eylem türü olmalıdır. Tek bir yapı içerisinden yönlendirilen kültürün bu yönetimsel yoğunlaşması, komplocu ele geçirmeyi tercih ettiği için, onun tam kendi varlığı da darbe yoluyla ele geçirilebilir. Ve kurum, bizim yıkıcı perspektifimiz dışında herhangi bir anlamlı kullanımdan yoksun olduğu için, bu aygıtın ele geçirilmesini çağdaşlarımız önünde meşru görüyoruz. Ve onu ele geçireceğiz. Art arda gelen taleplerin açığa kavuşturulmasında en önemli olduğunu kanıtlayan işi çabucak yürüteceğimizden emin olduğumuz için, UNESCO’yu kısa bir süreliğine de olsa ele geçirmemiz gerekli.

Yeni kültürün ilkesel karakteristiği ne olabilir? Ve eski sanat ile nasıl karşılaştırabilir?

  • Gösteriye katılmış olana karşıt olarak, gerçekçi Sitüasyonist kültür, tam/total katılımı önerir.
  • Belirli bir zamana hapsedilmiş sanata karşıt olarak, doğrudan yaşanılan anın örgütlenmesini içerir.
  • Özelleş(tiril)en sanata karşıt olarak, her an bütün bir halde kullanılabilir eylemleri içinde taşıyan küresel bir uygulamayı içerir.

Doğal olarak bu, şüphesiz ki anonim olan kolektif üretime meyilli olacaktır (en azından emeğin artık metalaşmaması ölçüsünde, bu kültür arkasında izler bırakma gereğinin hâkimiyetinde olmayacaktır). Bu deneyimin asgari önerileri bütün yaşanılabilir gezegenlere genişletilebilir olan ve bütün gezegeni kaplayabilecek ölçüde birleşik, dinamik bir kentleşme ve davranışta bir devrim olacak. Tek yanlı sanatın aksine, sitüasyonist kültür bir diyalog, bir etkileşim sanatı olacak. Bugün görülebilen bütün kültürlerin sanatçıları toplumdan tamamıyla kopmuşlardır. Tıpkı rekabet dolayısıyla birbirlerinden ayrıldıkları gibi. Fakat kapitalizmin bu kör düğümüyle yüz yüze kalınınca, sanat da esas olarak bunun karşılığında tek yanlı kalmıştır, ilkelliğin (primitizm) bu kapalı alanı, tamamlanmış bütünlüklü bir iletişimle alt edilmeli ve yerine konmalıdır.

İleri bir aşamada herkes, -mesela, ayrılmaz bir biçimde total kültür yaratımının üreticileri/tüketicileri olarak- yeniliğin çizgisel kriterinin hızlı bir şekilde çözülmesine yardımcı olacak olanlar birer sanatçı olacak. Herkes yönelimlerin, deneyimlerin çok yönlü patlamasıyla ya da radikal olarak farklı ‘okullarla’ art arda olmayan, fakat anında olan durumlarla birlikte, konuşmak üzere bir sitüasyonist olacak.

Biz zanaatların tarihsel olarak sonuncusu olacak olanı takdim edeceğiz. Amatör-profesyonel sitüasyonist’in rolü -uzmanlık karşıtı olarak- yine, herkes kendi yaşamlarının inşasına iliştirilmeyen sanatçılar anlamında bir sanatçı olduğu zaman, ekonomik ve zihinsel bolluk noktasına değin uzmanlaşmadır. Fakat tarihin son zanaatı, yani SİTÜASYONİST ENTERNASYONEL arasında göründüğü ve zanaat olarak statüsü genelde inkâr edildiği zaman, kalıcı bir iş bölümü olmayan topluma çok yakındır.

Bizi doğru anlamayanlara, indirgenemez bir küçümsemeyle sesleniriz ki, sizin kendilerinizin yargıç olduğuna inandığınız sitüasyonistler, bir gün sizi yargılayacaklar. Bütün biçimleriyle dünyanın özelleş(tiril)mesinin kaçınılmaz tasfiyesi olan dönüm noktasını beklemekteyiz. Bunlar bizim hedeflerimizdir ve bunlar insanlığın gelecekteki hedefleri olacaktır.

ali rıza t. , ayça a. / tesmeralsekdiz için çevirildi. şubat 2006


FeminAmfi, Yeldeğirmeni,, 2022
Kırkyama FeminAmfi, Yeldeğirmeni,, 2022
FeminAmfi, Yeldeğirmeni,, 2022

Önce toplumsal çoğunluk patriyarkal, homofobik değerlerinden kurtulmaya çalışsın, AVM lere, kent mekanlarının ticarileştirilmesine karşı çıksın, üniversitelerin bilimsel özerkliğine sahip çıksın. Toplumsal çoğunluk muhafazakar ve konformist; onu “aydınlatmak” isteyenlere seçimlerde darbe üstüne darbe indiriyor.

-Yaşar Çabuklu (2014, muhabbet)

Evrenselliğe inanmıyorum. Evrensellik denilen şey genellikle batının evrenselliğidir. 18. ve 19.yy batı evrenselliği ötekileştirmeye dayanıyordu. Kadınlar, siyahlar, sakatlar, eşcinseller, etnik azınlıklar vb. ayrımcılığa uğruyordu.

Geçmişte Yunus Emre, Karacaoğlan, Pir Sultan Abdal gibi büyük şairler yetiştirmiş bir toplumuz, şu an böylesi gönül erlerine rastlayamıyoruz, geçmişle övünüyoruz; bu durumu nasıl değerlendirirsiniz?

Bugünün toplumu geçmiştekinden farklı. Halk kültürü denen şey zayıflıyor, ana akım medyanın, televizyonun biçimlendirdiği ticari bir pop kültür öne çıkıyor ve halk bu yeni kültürü tüketiyor. Tasavvufun sosyal-kültürel koşulları giderek ortadan kalkıyor. Halk kültürü denilen şey batıda folklorik bir öğedir artık, yerel bir çeşnidir.

Bugün bilimin, teknolojinin nimetlerinden başta parası olanlar olmak üzere birçok toplumsal kesim farklı ölçülerde yararlanıyor. Dünyada görece daha demokratik kültürler de var daha otoriter kültürler de. Patriyarkayı sadece devlet yaratmadı, toplum gündelik hayatı içinde patriyarkal ilişkileri bizzat üretiyor. Önce toplumsal çoğunluk patriyarkal, homofobik değerlerinden kurtulmaya çalışsın, AVM lere, kent mekanlarının ticarileştirilmesine karşı çıksın, üniversitelerin bilimsel özerkliğine sahip çıksın. Toplumsal çoğunluk muhafazakar ve konformist; onu “aydınlatmak” isteyenlere seçimlerde darbe üstüne darbe indiriyor. Cioran’ın şu minvalde sevdiğim bir cümlesi var: “halk için üzülmeyi bırakın: meselesi çözümsüzdür”

Hayata karşı hep mesafeli bir tavrınız oldu, her zaman böyle miydiniz, karamsar biri misiniz?

Mesafeli olmak eleştirel olabilmenin önemli koşullarından biri. Yakınlığı dışlayan bir şey değil bu hatta yakınlığı daha değerli kılan bir şey.

Kötümserlik/iyimserlik gibi karşıtlıklar sorunlu ve göreceli. Karamsarlık genellikle topluma ilişkin bir umuda bağlı olarak düşünülüyor ki bence bu yanlış. Toplumsal çoğunluk genellikle egemen söylemin farklı biçimlerini içselleştirir. Eleştirel birinin zaten topluma ilişkin fazla bir umut beslememesi gerekir.

Toplumsal durum şöyle ya da böyle olabilir, iç karartıcı olabilir. Ulus denilen şey devletin yukarıdan aşağıya kurduğu, sınırlarını, yasalarını, ulusal bayramlarını, resmi dilini belirlediği, farklı etnik, dinsel vb. topluluklar arasında bir hiyerarşi ilişkisi kurduğu, homojenleştirmeye çalıştığı bir yığındır. Birey bu yığınla bir kader ortaklığı içine girmek zorunda değildir. O , imkanları çerçevesinde kendi istediği gibi yaşamaya çalışır, kendi çevresi içinde kurar mutluluğunu ya da mutsuzluğunu.


Yaşar Çabuklu 1955’te İstanbul’da doğdu. Boğaziçi Üniversitesi’nden siyaset bilimi yüksek lisans derecesi aldı (1983). Türk ve Dünya Ünlüleri Ansiklopedisi’nde metin yazarlığı yaptı.

Kitapları: Kovulanın İzi (2001), Özgürlükçü Düşüncenin Peşinde (2003), Postmodern Toplumda Kriz ve Siyaset (2004), Toplumsalın Sınırındaki Beden (2004), Uzam ve Kötülük (2005), Bedenin Farklı Halleri (2006), Toplumsal Kurgular ve Cinsiyetçilik (2007), Toplumsal Performanslar (2009), Postmodern Toplumdan Kesitler (2010), Kültürün Karanlığı (2012)


Rakunart, Yeldeğirmeni,, 2022
Yaşar Usta Emek Portalı, Kadıköy, 2022
2021, Kadıköy, İstanbul
Antisilence ‘Kesme Sesini!’ 1999

Alakır Nehri Kardeşliği

Sivil İtaatsizlik Alanları Bildirgesi

15 Mayıs 2014

Bizler için, insanlığın ve onu besleyen doğa’nın katili olan bu kapitalist sisteme, her ne bahaneyle olursa olsun, kıyısından köşesinden, gönüllü ya da gönülsüz içinde yer alarak ona hizmet etmenin, artık ne ahlaki, ne ideolojik, ne felsefi, ne fiziksel ne ruhsal ne de vicdani anlamda katlanılabilir bir hali kalmıştır.

Elimizin değdiği, gözümüzün gördüğü, yaşamımızın her alanında ve an’ında yer alan ‘şeylerin’ üretim ve tüketim aşamalarında, köle gibi, sağlıksız ve adaletsiz koşullarda çalıştırılan insanların ve doğa’da katledilen milyonlarca masum canlının vebaline daha fazla ortaklık edebilecek halimiz de kalmamıştır.

Karşı durduğumuz her şeyi, heran, devamlılığını besler halde davranmayı isteyebilecek bir yaşam düşümüz de yok bizim.

Artık bu kirli oyunu oynamıyoruz.

Tüm ürünlerinizi, sunduğunuz, dayattığınız her şeyi, her kullanımında kan, vahşet ve zulüm kokan tüm bu yarattıklarınızı istemiyoruz artık.

Almıyoruz. Kullanmıyoruz.

Toprağımıza ve doğamıza çekilip tamamen, sadece onun bizlere emeğimiz karşısında sunduklarıyla yaşıyoruz.

Sivil itaatsizlik alanları yaratıyoruz.

Toprağa gireceksek elbet birgün hepimiz, bizler, bu topraklarda, bu şekilde yaşayıp gitmek istiyoruz.

Alakır Nehri Kardeşliği


Suadiye, 2022
‘Arada Kalmak’, 2022, Suadiye
Bilinmeyen Sanatçı, 2022, Suadiye
GEG’den iki gizemli figür, 2022
Bakı
Cin-löp, Rakun, Suadiye
Mad, Suadiye
Bufer^SCR Crew, Yeni Suadiye Köprü, 2021
SCR CREW – İstanbul Bombings 1, BMF 2018
Tunç Dindaş’ın hazırlayıp sunduğu HipHop kanalı

Beat Music Factory


Semi^OK, Bahariye, 2022

WEST-KADIKÖY

Bahariye, 2022
MECK^BUKO, Bahariye
ERiAN^OPAK CREW, Bahariye
Rapor2 ‘Çiz’ feat. Radical Noise, 1999
Hasanpaşa Yarı Açık Graffiti Koğuşu, 2021
Canavar, Hasanpaşa Underground, 2022

Nudity at Altıyol
Turcrew, Altıyol Merdivenler
Ördek, Altıyol Merdivenler
Pasor^Conk, Altıyol Merdivenler
OSD, Altıyol Merdivenler
Merz, Altıyol Merdivenler
Yeldeğirmeni, Kadıköy

Canavar, 2017, Bahariye
Sol: Odin, Petuk, Tok70, Adekan, Robo, Ares / Sağ: Canavar, Bahariye, 2017
Whydah Gally, Bahariye Yokuş, 2021
PSE, Bahariye Yokuş, 2021

AS, Brain Corruption, 2021
MRE ‘Creature from Yoğurtçu’ 2021
M?, Karanlığın Hizmetkarları, 2021

Siya SiyaBend – Hayyam (Kadikoy) 2019

Tepe Boys Sahil Ziyareti, Nisan 2022, Suadiye

TEPE ÇOCUKLARI

DÖNDÜR KADEHİ

Cem, Emre Yiğit, Eray Şahin, Bora, Resa, Kerem Şahinoğlu, Taha – Nisan 2022, Suadiye Sahil
Bora, Resa, Taha, Mert, Eray Şahin – Nisan 2022, Suadiye Sahil
Cem, Emre Yiğit, Eray Şahin, Bora, Resa, Kerem Şahinoğlu, Taha – Nisan 2022, Suadiye Sahil
EMAR on Action !
FATAL EMAR !
Yeldeğirmeni, 2022

Don’t forget to check preview issues !!


UN FAULDUO Experimenting Around Comics

Taller de historieta experimental. Tres jornadas, Programa de Estudios Independientes (PEI), MACBA, Barcelona, España, 2018

Colectivo de investigación y experimentación alrededor del campo de la historieta, formado por Nicolás Daniluk, Ezequiel García, Nicolás Moguilevsky y Nicolás Zukerfeld. En un recorrido interdisciplinario que abarca las artes visuales, el cine, la música, las artes escénicas y la literatura, el grupo realizó exposiciones y performances en el Fondo Nacional de las Artes, C. C. San Martín, UBA, Biblioteca Nacional, ArteBA, Universidad Di Tella, Club Editorial Río Paraná (Rosario), C. C. Borges, C. C. Recoleta y Oficina 26 (Rosario). Recientemente, Un Faulduo dictó un taller y expuso su trabajo en el marco de la muestra “Oscar Masotta. La teoría como acción” (MUAC – Museo Universitario Arte Contemporáneo, UNAM, México, 2017, y MACBA – Museo de Arte Contemporáneo, Barcelona, España, 2018). El colectivo también edita una revista en papel que lleva 11 números y mantiene, desde su aparición en 2005, un sistema de rotación de directores: cada número es dirigido por un miembro diferente del equipo, lo que obliga a cambios de formato, contenido y técnica. Desde 2014, Un Faulduo se propone pensar la relación entre el lenguaje de la historieta y la forma del ensayo, y de allí surge el libro “La historieta en el (Faulduo) mundo moderno” (Tren en Movimiento, 2015), libremente inspirado en el célebre escrito de Oscar Masotta “La historieta en el mundo moderno” (1970).

Libro “La historieta en el (faulduo) mundo moderno” (2015). Publicado por Tren En Movimiento Ediciones. 160 páginas. 23x16cms

Argentine art collective exploring and experimenting around comics. At present, the group is formed by Nicolás Daniluk, Ezequiel García, Nicolás Moguilevsky and Nicolás Zukerfeld. Along an interdisciplinary path that includes visual arts, film, music, performing arts and literature, the group carried out exhibitions and performances at Fondo Nacional de las Artes, C. C. San Martín, UBA, Biblioteca Nacional, ArteBA, Universidad Di Tella, Club Editorial Río Paraná (Rosario), C. C. Borges, C. C. Recoleta and Oficina 26 (Rosario). Recently, Un Faulduo ran a workshop and showed its production as part of “Oscar Masotta : Theory as action” exhibition at MUAC – Museo Universitario Arte Contemporáneo, UNAM (México) and MACBA – Museo de Arte Contemporáneo (Barcelona, Spain). Un Faulduo is also the name of a magazine published by the group, which has released eleven numbers since 2005. Each issue is led by a different member of the staff, forcing changes in format, content and technique. Since 2014, Un Faulduo intends to think the relationship between comics language and the essay form, and from there arises the book “La historieta en el (Faulduo) mundo moderno” (Tren en Movimiento, 2015), freely inspired by Oscar Masotta’s famous writing “La historieta en el mundo moderno” (1970).

Libro “La historieta en el (faulduo) mundo moderno” (2015)
Libro “La historieta en el (faulduo) mundo moderno” (2015)
Libro “La historieta en el (faulduo) mundo moderno” (2015)
UN FAULDUO N°11 (2018)

UN FAULDUO N°11: Dirigido por Nicolás Moguilevsky y editado por Tren En Movimiento Ediciones. 48 páginas. 30x40cms. Se presenta en un sobre cerrado que funciona como tapa serigrafiada, numerada e intervenida. Habrá que romper este sobre para develar los misterios que encierra: la multiplicidad de lecturas, las posibilidades del formato, el hacer colectivo y la reproducción de obra. Contiene el suplemento “La comedia y la cocaína”.

Y al final, la historieta (2018)
Y al final, la historieta (2018)

Y al final, la historieta : Performance realizada en el marco de “Revuelta en el cómic”, como parte del “Día y Noche de los Museos”. MACBA – Museu d’Art Contemporani de Barcelona, España, 2018.

Taller intensivo de historieta experimental (2018)

Taller intensivo de historieta experimental (o el historietista como detective) : Centro de producción artística Hangar.org, Barcelona, España, 2018.

Taller intensivo de historieta experimental (2018)
Taller de historieta experimental.

Taller de historieta experimental. Tres jornadas, Programa de Estudios Independientes (PEI), MACBA, Barcelona, España, 2018.

Taller de historieta experimental. Tres jornadas, Programa de Estudios Independientes (PEI), MACBA, Barcelona, España, 2018.
Después de la historieta, Argentina (2017)

Después de la historieta. Performance en el marco del encuentro “Volviendo a Masotta”. Auditorio Jorge Luis Borges, Biblioteca Nacional, Buenos Aires, Argentina, 2017

Después de la historieta, Argentina (2017)
Después de la historieta, Argentina (2017)

Después de la historieta. Mexico (2017)

Después de la historieta. Performance en el marco de la muestra “Oscar Masotta. La teoría como acción“, curada por Ana Longoni. MUAC – Museo Universitario de Arte Contemporáneo, UNAM, México, 2017.

Después de la historieta. Mexico (2017)
Después de la historieta. Mexico (2017)
Después de la historieta. Mexico (2017)
Después de la historieta. Mexico (2017)

México, 2017

Páginas originales y publicaciones expuestas en la muestra “Oscar Masotta. La teoría como acción”, curada por Ana Longoni (MUAC – Museo Universitario de Arte Contemporáneo, UNAM) y presentación del libro La historieta en el (fauldo) mundo moderno (Museo Universitario del Chopo), México, 2017

México, 2017
México, 2017

Ruido y Contexto Editora 02
Ruido y Contexto Editora: Pequeña editorial de fanzines y taller de serigrafía centrado en la ilustración y el archivo gráfico.

unfaulduo.com

ruidoycontexto.com