
“Gündelik hayatta devrim,
şiirini, geçmişten değil gelecekten alabilir.”
Sitüasyonist Enternasyonal
Yeni Bir Yolculuk İçin Çağrı !
S.E.T. 21. yüzyılın yeni, güncel, yaşayan Gerçeküstücülüğünün yaratılması çabasının bir parçası olmak için yola çıkıyor.
S.E.T. Bülten, Sürrealist galaksiyi olanca genişliğince ele almaya çalışan bir çabadır. Sadece Sürrealist olan grup ya da sanatçıların yapıtları ile kendini sınırlamaz. Gerçeküstü ruh, düş, eylemle bağlantı kuran her üretime sayfalarını açar. Hareketin doğumunda etkili olmuş Romantizm, Dada gibi mecralarla, hareketin içinden doğmuş Sitüasyonist Enternasyonal, Panik Hareketi gibi grupların deneyimlerini S.E.T doğal parçası sayar.
S.E.T’in güncel varlığı, geçmiş Sürrealist birikimi, geleneği asla yadsımaz. Fakat inkarcı olmayalım derken sürekli geçmişi tekrarlayan-yaşayan her türlü Ortodoks yaklaşımı da reddeder. Çünkü : ‘Gerçeküstücülük’, büyücülük gibi, korsanlık ve ütopya gibi yaratıcı hayal gücü işidir aynı zamanda. Tıpkı Brezilya makiliklerinin gururlu haydutları Cangaçeiro’lar gibi, Gerçeküstücüler de yenilik yapmaya mahkûmdur : Kutsal hatlar, eski yollar, bilindik geçitler düşmanın elindedir. Öyleyse onların yeni sahalar bulması ya da daha doğrusu kendi yollarını toprağın üzerinde kendilerinin çizmesi gerekiyor, çünkü “Yol yapanındır.” (Michael Löwy, Sabah Yıldızı)
S.E.T. insanlık tarihiyle yaşıt olan şiirsel bakışın, romantik devrimci reddiyenin, gizli ilimlere bağlılığın, ütopya özlemlerinin, Gnosis’e ulaşma çabasının ve gündelik hayatı ele geçirme tasarısının parçasıdır.
S.E.T’in düş haritasının belli başlı koordinatları şunladır :
Otomatizm, potlaç, simya, iç-uzay.
1848, 1871, 1968, 2009 Atina : Barikat ilmi, Flaneur/ sürüklenme, Nag Hammadi kitaplığı, sanrı, paranoyak-kritik yöntem, zaman yolculukları, fetişizm, entropi, leziz ceset, erekte şiir.
Ütopya/ distopya/ heteretopya/ yeni Babil’ler.
Şiirsel terörizm, ham sanat, punk.
Hermetizm, rüyalar/ rüya dökümleri-paylaşımı.
Aşırma/ çalıntılama..
Hayali diller, siberpunk.
Psikanaliz/ anti-psikiyatri/ şizo-analiz.
Batınilik/ sufilik/ hetorodoksi.
Radikal politika, hack.
Karşıt kültür/ sualtı, önbilicilik, kolaj, frottage, gotik gelenek, simülasyon, psiko-coğrafi.
Happening, esrimeler/ sarhoşluğun gücü, rastlantılar/ olası randevular, şimdiki gelecek, ready made, arketipler/ mitler.
Cut-up/ fanzinler/ e-zine’ler, oyun felsefesi, bdsm, geçici otonom bölge, anti-sanat/ sabotaj sanatı/ kavramsal sanat/ mutant sanat, bilgi arkeolojileri, vahşet tiyatrosu, paralel evrenler, devletin ideolojik aygıtları, koleksiyoncu imgesi, delcolmania.
Atopos/ değersiz mekanlar, yapıbozum.
Soru-yanıt oyunları, deneysel müzik, gerçeklik terörü.
Doxa/ epistomoloji/ praxis.
Modernizm/ karşı modernizm/ post-modernizm, sex-pol, graffiti.
Son kertede S.E.T., Charles Fourier’in deyişiyle tutkusal birliğe ulaşmak, tüm yaşamı bir şiire çevirme düşünün bir eridir.
S.E.T; liberterdir, akla karşıdır, sınır ihlalcisidir, nefes alan, yaşayan bir Gerçeküstücü hayalettir !
Rafet Arslan
S.E.T. Bülten #01
Aralık 2010

ICAF 2021
İLİŞKİSEL BÜTÜNLÜK
ve D.I.Y. KÜLTÜRÜ
Bu yıl beşincisi düzenlenen İstanbul Çizgiroman ve Sanat Festivali ICAF, olumsuz pandemi koşullarına rağmen son derece hareketli ve bereketli geçti, daha ziyade gençlik ve eğlence festivali havasında gerçekleşen ICAF’ın katılımcı sanatçılar, atölyeler ve bilgilendirici toplantı seanslarıyla içine daldığımızda son derece kapsamlı ve ciddi bir etkinlik olduğunu farkediyoruz. Çizgiroman severler, usta çizerlerle buluşuyor; yenilikçi sanatçılar, genç aktivistlerle geleceği tartışıyorlar…

İki gün boyunca devam eden etkinlik, gitgide dijitalleşen sentetik dünyaya meydan okurcası capcanlıydı; emeğiyle ve sanatıyla yaşayanların, şehrin en uçuk-kaçık yaratıcı potansiyellerin ilişkisel bütünlük pratiklerini deneyimlendiği yüksek tansiyonlu bir otonom bölgeydi aynı zamanda ICAF. Löpçük Fanzin olarak katılımcı sanatçıların bazılarıyla ufak bir mülakat gerçekleştirdim :
E.A. 29 Ekim 2021

BIG BABOLI PRINTHOUSE
Sérigraphie Atelier & Art-Shop
Zez Eah ve Moklich tarafından işletilen Big Baboli Printhouse yeni sezonda birbirinden enteresan baskı resim örnekleriyle hayatımıza renk katmaya devam ediyor, koleksiyonluk serigrafi afişler, bilimum Cyberpunk baskı-resim örnekleri, Heavy-Metal kültürünün incelikleri, t-shirtler, grafzin’ler ve tüm diğer gelişmeler için takipte kalmayı unutmayın.
“Bu seneki ICAF hem pandemi sonrası ilk kez olması, hem lokasyonu, hem de ücretsiz olmasından dolayı oldukça kalabalıktı.”
Zez merhaba, Şarküteri galeri’nin kapanması hepimizi çok üzdü, bir çok yaratıcı insanın etkinlikler vesilesiyle bir araya geldiği, kültür ürettiği bir buluşma noktasıydı; B.B.P. olarak yeni sezonda çalışmalarınıza nasıl yön verdiniz ?
Şarküteri’yi arkadaşımız Berk Kula‘yla ortak olarak, atölyede hali hazırda işlerini bastığımız veya böyle bir alana ihtiyaç duyan tüm arkadaşlarımızın faydalanabileceği ortak bir alan olarak açmıştık. Bize bir çok şey öğretti daha önce böyle bir işin içine girmemiştik.
Ancak bizlerin de birer sanatçı olması ve kendi işlerimize düzgün bir şekilde devam edebilmemiz açısından Şarküteri Galeri dükkanın kapanması bizim için aslında bir açıdan avantaj oldu. Her ne kadar galeriyle ilgilenmekten büyük keyif ve mutluluk alıyor olsak da tekrar kendi alanımıza çekilip, acele etmeden iş üretmeye dönmekten memnunuz. Şarküteri içeriğinin büyük bir çoğunluğu zaten online dükkan’da yoluna devam ediyor. Umarız bu kısa sürede ilham verici bir macera yaşatabilmişizdir sanatseverlere.
ICAF’a daha evvel de katılmıştınız, bu seneki festivali nasıl değerlendiriyorsun?
Evet ! Festivalin yapılacağının kesinleşmesi sanırım epey geç oldu ve bizlere de son dakika haber geldi. Hiç hazır değildik ama bir hafta içinde üç kişi harıl harıl çalışarak hızlı bir şekilde masaya koyacak güzel bir şeyler çıkardık. Festivalin ücretsiz olmasından dolayı izleyici de oldukça çeşitliydi ve bu durum bizi de mutlu etti. Daha önce yollarımızın kesişmediği birçok kişiyle buluştuk. Bu seneki ICAF hem pandemi sonrası ilk kez olması, hem lokasyonu, hem de ücretsiz olmasından dolayı oldukça kalabalıktı.

“Girişimci gençlere
girişmelerini tavsiye ederiz.”
B.B.P. benzeri bir atölyenin daha verimli olabilmesi için nelere ihtiyacı var ?
Daha verimli olabilmemiz için doların, euro’nun daha normal seviyelerde olması gerek. Bu durum bizim malzeme alırken iki kez düşünmemizi sağlıyor, ayrıca yurtdışı ile daha sık temas halinde olmamıza en büyük engel. Kendimizi bir kafesin içinde ve güvensiz hissetmemize rağmen çalışmaya ve üretmeye aynı hevesle devam ediyoruz. Birlikte yaşadığımız diğer insanların da keyfinin, huzurunun yerinde olması hoş olurdu. Bunların sağlanması ve dengede olması büyüyebilmek, serpilebilmek adına epey önemli.
Avrupa ile mukayese ettiğimizde üretim-tüketim ilişkileri açısından ne tip farklar dikkatinizi çekiyor, girişimci gençlere tavsiyelerin nelerdir ?
Avrupa’da poster sanatçılığı ve kültürü tabii ki buraya kıyasla çok daha eski ve köklü. Günümüzde posterler, popüler kültür ürünü haline gelmişler ve hem sanatçıların tavırları hem de izleyicinin tavrı değişmiş ve koleksiyon değeri taşır hale gelmiş. Amerika’da ve Avrupa’da sanatçıların popüler müzik grupları için yaptıkları serigrafi baskı posterlerin oldukça geniş ve sadık bir koleksiyoner kitlesi var. Sanatçı ile izleyicinin biraraya geldiği devasa fuarlar kuruluyor vb…
Türkiye’de maalesef benzer bir geçmişten bahsetmemiz mümkün değil. Bizler bir ucundan tutmuş olduk ancak bu birşeyleri değiştirmiş midir, arkadan birileri devamını getirir mi, getirilen şey el emeği ve ustalık geleneğini sürdürür mü bilemiyoruz. Girişimci gençlere girişmelerini tavsiye ederiz.
Söyleşi için çok teşekkürler, çalışmalarınızda kolaylıklar ! Teşekkürler, sevgiler.


series
bigbabolisarkuteri.com


KITTY BITCHY FANZINE
Istanbul based Queer ‘zine created by Gizem Yılmaz
Hüzün, melankoli, alaycılık, tüm çocuksu şeyler, tatlı ve bebeksi dudaklar, karşı çıkışlar, direniş ve düşüş, masumiyet, şiddet, yalnızlık, birliktelik, yoldaşlık ve arkadaşlık, biraz daha alaycılık ve kırmızı kahkahalar.
Gizem merhaba, seni tanımayan okurlar için kısaca kendinden ve Kitty Bitchy zine’dan bahsetmek ister misin, seni böyle bir queer fanzin hazırlamaya iten şey neydi ?
Merhabalar, bizi davet ettiğin için çok teşekkürler sevgili yoldaşım Erman!
Multidisipliner bir sanatçı, yeni bir İstanbulluyum. Birkaç yıl önce küçük bir şehirden, geleneksel bir aileden buraya geldim; kendi özgün yolunu bu uçsuz bucaksız yerde aramaya çalışmak, ilk bölüm maceramı başlattı. Kastettiğim ekonomik bağımsızlık denen mefhum, mezun olduğum bölüm olan mimarlıktan kadim duayenlerle savaş, meslek hayatından sistematik dışlanma, her yönden devam eden bir mahalle baskısı, İstanbul’un sonsuz gece hayatı, elit galeriler, gündüzleri ise iş hayatında emek veren bir sanatçı olarak özgün sesimi aramam, bunlar gibi türlü olaylar ve durumlarla çoğunlukla tek başıma olan mücadelemdir.
Bu zorlu yolda fikir alabileceğim pek bir insan olmaması, kaygı ve yalnızlık zamanla Kitty the Bitchy’nin temellerini attı zihnimde. Kendi hayat mücadelemi, Kitty the Bitchy’nin de sahip olmasını umduğum nitelikler belirdi. Hüzün, melankoli, alaycılık, tüm çocuksu şeyler, tatlı ve bebeksi dudaklar, karşı çıkışlar, direniş ve düşüş, masumiyet, şiddet, yalnızlık, birliktelik, yoldaşlık ve arkadaşlık, biraz daha alaycılık ve kırmızı kahkahalar. Kadınların ve queer’lerin yoldaşlığının, kader arkadaşlığının iyileştirici gücü. Böylece bir fanzin olarak başlayacak olan Kitty the Bitchy’nin yaratıcılık ve utanmaz sürtüklük temelinde bir komüne dönüşmesini hayal ettim. Tüm özgürlük girişimlerimizin damgalandığı bu coğrafyada, biz de damgalarımızı öpücükler ve gözlerimizde parıldayan alevlerle şahlandırıp daha da özgürleşmeye ve ilham vermeye çabalıyoruz. Sabbi uzun süredir yanıp sönen ışıklarla dolu bu uzun yolda bir Güneş gibi açtı. Artık iki kişilik dev bir kadroyuz.
Kendi kurtuluşumu yaratıcılıkta ve sanatta buldum, masalda olduğu gibi. Bunun iyileştirici gücüne sonsuz inanıyorum.
‘Kırmızı Ayakkabılar’ alt başlığıyla ilk sayınızı Clarrissa Estés’den ilhamla neşrettğinizi dile getiriyorsun, genç bir sanatçı olarak yaşadığımız coğrafya açısından bu eserin bu düzeyde yoğun bir ilgi uyandırmasını neye bağlıyorsun?
Öncelikle kısaca neden ilk sayıda Estes’in Kırmızı Aykkabılar masalı ve psikoanalizini temel aldığımdan bahsedeyim. Bu masalda yazar “Cehennemin içinden geçen kırmızı ayakkabılarla o çılgın dansı yapmış olan kadınlar”dan bahsediyor analizde. Kendi yaratıcı yolunu bulmaya çalışırken yaşanan kayıplar, inanışlar aldanışlar, el yapımı ayakkabılar ve hazır parlak deri ayakkabılarla anlatılıyor. Kendi kurtuluşumu yaratıcılıkta ve sanatta buldum, masalda olduğu gibi. Bunun iyileştirici gücüne sonsuz inanıyorum. Bu yüzden ilk sayıda bir kaybediş ve buluş, yeniden kaybediş, bir düşüş ve dirilişle giriş yapmak istedim. Bu yoldan geçen kadınların, queer’lerin yolunu aydınlatması için bir başucu masalı olsun istedim ilk sayının. Benim için olduğu gibi; canavarlarla savaştan sonra yorgun bir gün sonunda, yalnız olmadığımızı hatırlatan bir resimli masal.
Bu yoğun ilgiyi gösterenler, Kurtlarla Koşan Kadınlar’ı okuyanlar, kendilerini ve üzerlerindeki yoğun toplumsal baskıyı, acılarını anlayabiliyorlar, kendilerini anlaşılmış hissediyorlar. Acıların, yetersizliğin, tatminsizliğin sebebini hep kendilerinden kaynaklı, içerden olduğunu da biliyorlar; bunun sebebinin ise dışarda olduğunu ve nasıl da bağlanıp zincirlerle, kuşatıldıklarını görebiliyorlar, bunları nasıl kırabileceklerini de. Dışardan, yani toplumdan gelen tüm baskı, yıkıcı sinyaller yaşadığımız toplumun her katmanına sinmiş, sarıp sarmalanmış; ama biz de her yerdeyiz, en beklenmedik yerlerde, evlerde, sokaklarda…
Dikkat !
Sevgi, Yaratıcılık ve Dostluk var !
Müzikle de uğraşıyorsun, neler yapıyorsun anlatmak ister misin?
Grubumuz İlk Zamanlar’da sahnelemesi ve üretmesi daha çok deneysel ve doğaçlama diyebileceğimiz, biraz da performans sanatına kayan işler ortaya çıkarıyoruz. Dülgerz çoğunlukla elektronik yapıyı şekillendiriyor, ben de şarkı sözü yazarlığı ve vokaldeyim, aranjede birlikteyiz. Genre’ların, tarzların ve akılların içinde değil, dışında kıyısında kenarında gezmeyi seviyoruz.
Tüm uğraştığım yaratıcı faaliyetler, dijital ve analog görseller, videolar, fanzinler ve müzikler hikaye anlatıcılığından besleniyor. Müzikle yaptığım da, bazen kadim bir masalı bir çocuğun beceriksizliği ile anlatmak, bazen bir rüyayı uykuyla geveleyerek, ya da bir kavgayı bağırarak, bazen dikkatle kelimeleri sıralayarak, zaman zaman da anlamsızlığın aklın sınırlarında mırıldanma ve haykırmalarla dolu şeyler üretmek. Çok tozlu bir anıdan, bildiğimiz bir şiirden beslenen, birbirimizden ya da yalnız izlenimlerimizden doğan.
Harika gerçekten, peki ya yerli-yabancı okuduğun, tavsiye edeceğin fanzinler, yayınlar var mı, varsa nelerdir?
Fanzin dünyasında pek yeniyim, o yüzden şu sıralar çok keyif aldığım grafik romanlardan birkaç örnek versem daha iyi. Jimmy the Smartest Kid On Earth aklımı başımdan aldı. Getrude Stein’ın Dünya Yuvarlıktır’ı illüstrasyonları ve kuraldışı diliyle çok tatlı, Tek Ruh okuma deneyimi çok başka bir çizgi roman. Onun dışında queer teori ve mimarlığa dair okumalar yapıyorum, ilgilenen özelden ulaşabilir….
Bir çok genç fanzinlerle uğraşıyor, bütün bu çabanın ata-erkil, kapitalist sisteme karşı bir direniş pratiği geliştirdiğini düşünüyor musun?
Fanzin fikir üretimi ve sonuç aşamalarının bütünü olarak bir karşı çıkış ve direniş, sınır aşımı eylemi. Kendi işlerini, kurumsal bir onay olmadan ilgilenenlerle buluşturma tutkusu, kapitalist yayıncılığı alaya almak, sürekli yarım kalmış, mükemmel karşıtı, karalama defteri, deney tüpü misali doğasıyla. Kendi biricik sesine güvenmeyi öğrenmenin bir yolu. Kendi onayını kendi veren, yaratıcısı, işçisi, dağıtımcısı, tanıtımcısı, her şeyi olmayı deneyen cesur çocukların oyunu. Gazı benzini kendinden, beyhude bir hobi diyenleri kesebilecek türden asi çocukların sesi.

Şu an üzerinde çalıştığın herhangi bir şeyler var mı, Kitty Bitchy zine’ın yeni sayısı ne zaman okurla buluşacak?
İlk Zamanlar’ın dijital ortamdaki ilk albümü, kendi bağımsız görsel işlerim ve Kitty the Bitchy aynı anda yürüttüğüm projeler. Sabbi ile Kitty the Bitch’nin bir komün olarak yaratabileceği tüm olanaklar üzerine çalışıyoruz şu an. Dediğim gibi, fanzin sadece başlangıçtı. Bu direnişi, utanmaz tavrı, ataerkiye ve normlara dil çıkarış eylemlerimizi; performans ve video sanatlarını da kapsayacak şekilde genişletecek ve dijital platformlar aracılığıyla sürtük kedilere ulaştıracak bir yapı kuruyoruz. Çok yakında sizlerle olacak, gelecek sayıların haberlerine de buralardan (benim ve Sabbi’nin instagram sayfalarından ve Kitty the Bitchy’nin kendi sayfasından) ulaşabilirsiniz.
Söyleşiye katıldığın için çok teşekkürler Gizem, eklemek istediğin bir şeyler varsa lütfen buyur.
Davetin için tekrar teşekkür ederim, sayenizde Yeraltı bir miktar ışık görüyor. Karanlık ortamlarda kendi ışığını bulanlara selam olsun !
For exculissive stories through all visual stuffs, architecture, sound, space and time.
epifani time

“The revolution of everyday life
cannot draw its poetry from the past,
but only from the future.”
Situationist International
Call For a New Journey !
Rafet Arslan
S.E.T. (Surrealist Action Turkiye) is starting out to be part of the attempt to create the new, contemporary and living Surrealism of 21st century.
S.E.T. Bulletin is an attempt to embrace the surrealist galaxy with all its immensity. It does not limit itself just by surrealist groups’ and artists’ works. S.E.T. Bulletin is open to every production related to surreal spirit, to dream and to action.The group considered the experiences of the movements such as Romantism and Dada that have inspired the Surrealism, along with the groups like Situationist International-Panic Movement which has born from it, to be a natural part of S.E.T
Contemporary existence of S.E.T. does not ignore the surrealist accumulation and tradition at all. But it refuses every orthodox approach that reproduces the past constantly. Because : ‘Surrealism’, like hermeticism, sorcery, piracy, and Utopia, is above all a matter of creative imagination. Like the cangaceiros, the noble bandits of the Brazilian woods, the Surrealists are doomed to innovate, invent, and explore. The old ways, the paved roads, and the beaten paths are in the hands of the enemy. New ways must be found “The wanderer makes the path.” Michael Löwy/ Morning Star (2009)
S.E.T. is part of a poetic vision which is as old as mankind, of a romantic revolutionary denial,
of a dream of Utopia, of a fidelity to occultism, of an attempt to reach the Gnosis and of an intention of invading the everyday life.
Main coordinates of dream map of S.E.T : Automatism, potlach, alchemy, innerspace.
1848, 1871, 1968, 2009 Athens : Barricade wisdom, flaneur/ derive, Nag Hammadi library, delusion, paranoiac-critic method, time travels.
Fetichism, entrophy, cadavre exquis, erect poetry.
Utopia/ distopia/ heterotopia/ new Babels, poetic terrorism, art brut, perversion, cyberpunk.
Hermetism, dreams/ documentation and sharing of dreams, plagiarism/ de-tournement.
Imaginary languages, cyberpunk.
Psychoanalysis/ anti-psychiaty/ schizo-analysis, Heretism/sufism/heterodoxy.
Radical politics, hack, anticulture/ underwater, precognition, collage, frottage, gothic tradition, simulation, psycho-geography.
Happening, trances/ power of drunkenness, coincidences/ possible appointments, future of now, readymade, archetypes/ mythes, cut-up/ fanzine/ e-zine.
Philosophy of game, bdsm, temporary autonomous zone, anti-art/ art sabotage/ conceptual art/ mutant art, epistemological archeology, theatre de la cruaute/ theatre of cruelty, paralel universes, ideological state apparatuses, collector image.
Delcolmania, atopos/ worthless places, deconstruction.
Question and answer games, experimantal music, reality terror, doxa/ epistomology/ praxis.
Modernism/ anti-modernism/ postmodernism, sex-pol, graffiti.
Once and for all, the S.E.T. Bulletin is a soldier of the dream of achieving a passionate union as Charles Fourier argues and of the dream of transforming all life into poetry !
S.E.T. is libertarian, is against the reason, trespasses the borders.
S.E.T. is a breathing and living Surrealist Phantom !
Rafet Arslan (Translated by Michelle)
S.E.T. Bulletin #01
December 2010

Hayata, hayatın en kırılgan unsuruna –yani, gerçek hayata– olan inanç o kadar kuvvetlidir ki, sonunda kaybolup gider. İnsan dediğimiz bu iflah olmaz hayalperest, yazgısından duyduğu hoşnutsuzluk gün be gün arttıkça, kullanmaya sevk edildiği nesnelere değer atfetmekte zorluk çeker; o nesneler ki, ya umursamazlığı yolunun üzerine çıkarmıştır onları, veya kendi çabasıyla –neredeyse her zaman sadece kendi çabasıyla– kazanmıştır, çünkü çalışmayı kabullenmiş, en azından şansını (daha doğrusu şans addettiğini!) denemeyi reddetmemiştir. Bu noktada büyük bir tevazu hisseder: Hangi kadınlara sahip olmuştur, hangi aptalca serüvenlere bulaşmıştır, bilir; zenginliği ya da yoksulluğu onun için artık hiçbir şey ifade etmez. Bu açıdan, yeni doğmuş çocuktan farksızdır. Vicdan rahatlığına gelince, itiraf edeyim onsuz da gayet iyi idare eder. Şayet onda bir nebze zihin açıklığı kalmışsa, tek yapabildiği çocukluğuna dönmek olur ve akıl hocalarıyla eğitmenlerinin onca eğip bükmesine rağmen yine de çocukluğu ona hoş gelir. Bilinen tüm kısıtlamaların yokluğunda, aynı anda sürdürülmüş birkaç yaşamın perspektifini edinir orada. Bu yanılsama kök salar içinde; artık her şeyi anlık olarak, olabilecek en basit haliyle görmekten başka bir şey istemez. Çocuklar her güne dertsiz tasasız başlarlar. Her şey emirlerine amadedir, en berbat maddi koşullar bile iyidir. Orman ister karanlık olsun ister aydınlık, fark etmez, nasılsa uyumak yoktur.
Ama şu da bir gerçek ki, kimse o kadar uzağa gitmeye kalkmaz, mesele sadece uzaklık değildir. Tehditler ardı ardına gelir; pes edilir, fethedilecek toprakların bir bölümünden vazgeçilir. Sınır tanımayan hayal gücü, böylece keyfî bir fayda ilkesine katı biçimde uymaya zorlanır; bu aşağı rolü uzun süre kabullenemeyince de, insanı, yirmili yaşlarındayken sönük yazgısıyla baş başa bırakarak çekip gider.
Sonraları insan, yaşama sebeplerini giderek yitirmekte olduğunu hissedip, âşık olmak gibi istisnai bir duruma yaklaşmaktan bile aciz hale geldiğini görünce, ucundan kıyısından toparlanmaya çalışsa da başaramaz. Çünkü bundan böyle ruhen ve bedenen sürekli dikkatini talep eden pratik bir zorunluluğun hükmü altına girmiştir. Artık davranışları enginliği, fikirleri büyüklüğü ıskalayacaktır. Gerçek veya hayalî olayları, zihninde ancak, benzer olaylar yığınıyla ilişkileri çerçevesinde canlandırabilecektir – kendisinin dahil olmadığı, ıskalanmış olaylarla. Demek istediğim: Bu olayları, sonuçları diğerlerinden daha güven verici olan başka bir olayla ilişkili olarak değerlendirecektir. Bu durumda da, onlarda hiçbir surette selametini göremeyecektir.
Sevgili hayal gücü, en çok sevdiğim yanın affetmemendir.
–Andre Breton, 1924, Çeviri: Kaya Özsezgin
“Bazen kelimeler gerçekten o güce sahip olur,
ve kalbinize saplanabilir.
O zaman bunu başka türlü tarif edemezsiniz,
olduğu gibi söylemeniz gerekir.”

Tüm seçkin kitapçılarda !











“İnsanlık Ölmedi,
Sokaklarda Yaşıyor !”











ATEŞLİ BİR FOTOROMAN :
SKATE OR DIE !!










Senin oyunun da sıkıntıdan doğmuştu, kentteki gidişata karşı çıkma amacını taşımıyordu, ne gece sokağa çıkma yasağına, ne duvarlara afiş asmaya ya da yazı yazmaya konan hain yasaklamalara, hiçbirine. Sen renkli tebeşirlerle çizmekten keyif alıyordun, o kadar (graffiti sözcüğünü sevmezdin, o sanat eleştirmeni tınısını), bir de ara sıra gelip çizilenlere bakmaktan, hele işler yolundaysa, belediye kamyonunun gelişini, işçilerin karalamaları silerken savurdukları desteksiz küfürleri izlemekten hoşlanıyordun. Çizimlerin siyasal bir içerik taşımaması umurlarında değildi, yasak her şeyi kapsıyordu, çocuğun BİR EV YA DA BİR KÖPEK çizme yürekliliğini gösterse, onun çizdikleri de övgüler ve gözdağları arasında silinecekti. Kentte yaşayanlar, korkunun kimden yana olduğunu pek kestiremiyorlardı artık; senin kişisel korkunun üstesinden gelmen, karalamalar için en uygun zamanı ve yeri çoğu kere yanılmadan saptaman buna bağlıydı belki.
Hiçbir keresinde tehlikeyi göze alman gerekmedi, çünkü yerinde bir seçme yapmayı biliyordun ve temizlik kamyonları gelene kadar, o süre içinde, tertemiz bir boşluğu andıran bir şey açılıyordu önünde, umuda bile yer tanıyan bir boşluk. Uzaktan kendi çizimine bakarken, yoldan geçenlerin de ona kaçamak bir bakış attıklarını görüyordun, kimse, tam önünde durmuyordu tabii, ama bakmadan geçen yoktu, bazen iki renkle soyut bir düzenleme, bir kuşun yandan görünüşü ya ela birbirine sıkı sıkı sarılmış iki beden. Bir keresinde kara tebeşirle şöyle yazmıştın duvara :
BENİM DE İÇİM YANIYOR
İki saat bile kalmadı yerinde, aynı gün polisler elleriyle yazını yok ettiler. Sonraları yalnızca çizimlerle sürdürdün. Seninkinin yanı başında bir başkasının çizimi belirdiğinde, nerdeyse korkuya kapılmıştın, ansızın tehlike iki kata çıkmıştı, demek senin gibi biri, tutuklanmanın, belki de daha beter bir felâketin eşiğindeyken, birazcık eğlenmekten kendini alamamıştı ve o kişi -sanki daha önemsizmiş gibi- kadındı. Bunu kendine kanıtlayamadın, ama apaçık tanıtlardan çok farklı, daha açıklayıcı bir şey vardı : Özel bir çizgi, sıcak renklere düşkünlük, bir buğu. Kim bilir, belki de sokaklarda tek başına yürüdüğünden denge yaratmak için yapmıştın bu yakıştırmayı; o kadını beğeniyordun, onun adına korkuyordun, nasılsa arkası gelmez diye umutlanıyordun, ama bir keresinde, senin çiziminin yanıbaşına çizdiklerini gördüğünde az kalsın paçayı kurtaramayacaktın, içinden bir kahkaha atmak geldi, polisleri kör ya da budala yerine koyup orada dikilmek.

Bir gece onun tek başına duran bir çizimini gördün; kırmızı-mavi tebeşirle bir garaj kapısına çizmişti, kurtların kemirdiği tahtadan ve çivilerden yararlanmıştı. Her zamankinden daha çok oydu -çizgileriyle, renkleriyle-, aynı zamanda bir sesleniş, bir soru gibi geldi sana, bir çağrı gibi. Gün ağarırken döndün, devriyelerin sessiz (temizlik harekâtı hızını yitirdiğinde, ve kapının geri kalan bölümde yelkenleri, dalgakıranlarıyla, bir deniz görünümü çizdin şipşak; yakından bakmayan biri rastgele biri çizgi oyunu sanabilirdi, ama o nasıl bakacağını bilecekti nasılsa. O gece, iki polisin elinden dar kurtuldun, odanda bardak bardak cin içerek onunla konuştun, aklına her geleni söyledin ona, sesle yapılmış başka bir çizim gibi yelkenleriyle BAŞKA BİR LİMAN, onu esmer, suskun bir kadın olarak getirdin gözlerinin önüne, ona dudak ve meme yakıştırdın, birazcık aşık oldun.
Julio Cortâzar, ‘Graffiti’
Çok eski bir derginin arkasında bulunan el yazması
İleten : Cemal Akyüz










