Istanbul Underground Apokalypse Culture 2030 (Arz-ı Mev’ûd)

Je Cru X Büstün, İstanbul 2024

Durumların İnşası ve Uluslar Arası Sitüasyonist Eğilimin Örgütlenme ve Eylem Koşulları Hakkında Rapor

Guy Debord, Haziran 1957 / Türkçeleştiren: Tunç Olcay

Modern Kültürde Devrim ve Karşı-devrim

Kültür içerisinde paralel iki karşı-devrimci ve kafa karıştırıcı strateji bulunmaktadır: Yeni değerlerin kısmen asimilasyonu ve kasti biçimde kültür karşıtı olan, sanayi imkanlarıyla kolaylaştırılmış üretimler (romanlar, filmler). İkinci bahsettiğimiz, Gençlerin okulda ve ailede başlayan aptallaştırılma sürecinin doğal bir devamıdır.

Her şeyden önce, bizler dünyanın değişmesi gerektiğini düşünüyoruz. İçinde hapsolduğumuz bu toplum ve yaşam için en özgürleştirici değişimi istiyor ve bu değişimin uygun eylemlerle mümkün kılınabileceğini biliyoruz.

Belli başlı bazı eylem yöntemlerinin kullanımı ve kültür ve gelenekler çerçevesinde çok daha rahat tanınabilen, ancak aynı zamanda tüm devrimci değişikliklerle karşılıklı ilişki içerisinde uygulanabilecek yeni yöntemlerin keşfi ile özel olarak ilgileniyoruz.

Bir toplumun “kültürü”, hem o toplumun yaşamı düzenleme yöntemlerini gözler önüne serer, hem de önceden biçimlendirir. Çağımızın en karakteristik özelliği, devrimci politik eylemin, dünyanın artık daha nitelikli biçimde örgütlenmesini gerektiren modern üretim olanaklarının gelişimini yakalayamamasıdır.

Yeni üretim gücünün akılcı bir biçimde yönetilmesi ve yeni bir medeniyetin inşasına dair küresel çapta yaşanan problemi her geçen yıl daha net biçimde görebildiğimiz çok önemli bir tarihsel kriz sürecinden geçiyoruz. Buna rağmen ekonomik sömürü altyapısının yıkılması önkoşuluna dayalı uluslar arası işçi-sınıfı hareketi, sadece birkaç kısmi yerel başarı elde edebilmiştir. Kapitalizm, bir yandan çeşitli reformist taktiklerle sınıf karşıtlıklarının üzerini örtüp işçi sınıfı liderliklerinin yozlaşmasından faydalanırken, öte yandan da yeni mücadele biçimleri (devletin ekonomiye müdahalesi, tüketim sektörünün genişlemesi, faşist hükümetler) icat etmiştir. Bu sayede, ileri derecede sanayileşmiş ülkelerin büyük çoğunluğunda eski toplumsal ilişkileri muhafaza etmiş ve sosyalist toplumu vazgeçilmez maddi temelinden yoksun bırakmayı başarmıştır. Öte yandan, son on yılda emperyalizme karşı en doğrudan ve en kapsamlı mücadeleyi sergileyen az gelişmiş ya da sömürgeleştirilmiş ülkeler, önemli zaferler elde etmeye başlamıştır. Bu zaferler kapitalist ekonominin çelişkilerini şiddetlendirmektedir ve (özellikle Çin devriminde görüldüğü üzere) devrimci hareketin topyekûn yenilenmesine katkıda bulunabilir. Bu tip bir yenilenme, kendini kapitalist ya da antikapitalist ülkeler dahilindeki reformlarla kısıtlamamalı, her yerdeki iktidar sorununa işaret eden çatışmalar geliştirmelidir.


One-man surrealist punk sound Bunu Sen İstedin, displays a naive but equally violent humorous. (2022)

Gerileme dönemindeki burjuvazinin çelişkilerinden biri, düşünsel veya sanatsal yaratımın soyut ilkelerine saygı gösterirken, fiili yaratımlara ilk etapta direnç göstermesi ve ardından zamanla onları sömürmesidir..

Modern kültürün parçalanışı, ideolojik mücadele düzleminde, bu kaotik uzlaşmazlık krizinin sonucudur. Şekillenmekte olan yeni arzular, çarpık biçimlerde sunuluyorlar:  Günümüz kaynakları bu arzuların yerine getirilmesini sağlayabilir, ancak anakronik bir ekonomik yapı bu kaynakları böyle bir amaca ulaşabilecek biçimde geliştirememektedir. Öte yandan yönetici sınıfın ideolojisi de tutarlığını tamamen yitirmiştir, çünkü bu ideolojinin birbirini izleyen dünya görüşleri değerini yitirmiştir. (bu değersizleşme, yönetici sınıfı tarihsel bir belirsizliğe ve kararsızlığa itmiştir) Çünkü, birbiriyle çelişen birçok gerici ideoloji (örn. hıristiyanlık ve sosyal demokrasi) birlikte var olmaktadır. Çünkü, bazı yabancı medeniyetlerin ancak yakın zamanda değeri anlaşılan bazı özellikleri günümüz Batı kültürüyle iç içe geçmiştir. İşte bu sebeple yönetici sınıf ideolojisinin esas amacı, bu kafa karışıklığını sürdürmektir.

Kültür içerisinde paralel iki karşı-devrimci ve kafa karıştırıcı strateji bulunmaktadır: Yeni değerlerin kısmen asimilasyonu ve kasti biçimde kültür karşıtı olan, sanayi imkanlarıyla kolaylaştırılmış üretimler (romanlar, filmler). İkinci bahsettiğimiz, Gençlerin okulda ve ailede başlayan aptallaştırılma sürecinin doğal bir devamıdır. Hakim ideoloji, yıkıcı keşiflerin önemsizleştirilip kısırlaştırılması ve ardından güvenli bir biçimde gösterileştirilmesiyle doğrudan ilgileniyor. Hatta yıkıcı bireylerden bile faydalanmayı başarıyor: Ölümlerinin ardından veya henüz hala hayattalarken yapıtlarını çarpıtıyor, yaygın ideolojik kafa karışıklığından faydalanıp onları kolaylıkla ulaşabilecekleri gizemlerle uyuşturuyor.

Gerileme dönemindeki burjuvazinin çelişkilerinden biri, düşünsel veya sanatsal yaratımın soyut ilkelerine saygı gösterirken, fiili yaratımlara ilk etapta direnç göstermesi ve ardından zamanla onları sömürmesidir.

Bunun nedeni, eleştirelliği ve deneysel araştırmayı bir azınlık içinde belli bir ölçüde muhafaza etme gereksinimi duyarken, aynı zamanda bu etkinliği dar kapsamlı bölümlere ayrılmış faydacı disiplinlere yönlendirip bütünsel bir eleştiri ve denemeden kaçınmaya özen göstermesidir. Kültür alanında burjuvazi, çağımızda kendisi için tehlikeli olan yenilik hevesini saptırarak bazı kafa karıştırıcı, değersizleştirilmiş ve zararsız yenilik biçimlerine yöneltmeye çabalar. Avangart eğilimler, kültürel faaliyeti denetimi altında tutan ticari mekanizmalar vasıtasıyla toplumun desteğini alabilecekleri kesimlerinden koparılır –genel toplumsal koşullardan ötürü bu kesimler zaten sınırlıdır. Bu eğilimin tanınırlık kazanan bireyleri, çeşitli şeylerden feragat etmeleri şartıyla kendine has bireyler olarak kabul edilirler: Buradaki temel nokta, kapsamlı bir karşı çıkıştan uzaklaşılarak farklı yorumlara açık, bölük pörçük eserlerin kabullenilmesidir. İşte, son tahlilde daima burjuvazi tarafından tanımlanıp manipüle edilen “avangart” terimine güvenilmez ve gülünç bir yön kazandıran şey tam da budur.

İma ettiği militan yönüyle kolektif avangart kavramı, eş zamanlı olarak hem kültürde tutarlı bir devrimci program gereksinime, hem de böyle bir programın gelişmesini engelleyen kuvvetlere karşı mücadele edilmesini gerektiren tarihsel koşulların son dönemdeki bir ürünüdür. Bu gibi gruplar faaliyet alanlarını, aslında devrimci siyasetin yarattığı belli bazı örgütsel yöntemlere aktarmaya yönlendirildiler ve böylece eylemleri siyasal eleştiriyle birtakım bağlantılar kurulmaksızın anlaşılamaz hâle geldi. Bu açıdan baktığımızda, fütürizm ile başlayıp Dadacılık ve sürrealizm ile devam ederek 1945 sonrası oluşumlara kadar uzanan dönemde, dikkate şayan bir ilerleme yaşanmıştır. Ancak, bu aşamaların her birinde aynı temelden değişim arzusunun olduğu ve gerçek dünyayı derinden değiştirmede yetersiz kalındığı vakit savunmacı bir tutumla başarısızlığı aşikar, son derece öğretisel konumlara geri çekilmeye giden hızlı bir çözülmenin yaşandığı gözlenebilir.

Etkisi I. Dünya Savaşı’nın hemen öncesinde İtalya’nın dışına yayılan fütürizm, çok sayıda biçimsel yenilik getiren, edebiyatı ve sanatları devrimcileştiren bir tutum benimsemişti. Ancak mekanik ilerleme kavramının aşırı basitleştirilmiş bir uygulanmasına dayanıyordu. Fütürizmin çocuksu teknolojik iyimserliği, onu besleyen burjuva öforisi dönemiyle birlikte kaybolup gitti. İtalyan füturizmi, zamanına ilişkin daha bütüncül bir teorik bakışa asla erişemeden milliyetçilikten faşizme doğru ilerleyerek çöktü.

Göçmenlerin ve I. Dünya Savaşı’ndan kaçanların Zürih ve New York’da başlattıkları Dada, iflası bütün çıplaklığıyla gözler önüne serilen burjuva toplumunun bütün değerlerinin reddedilmesini söylüyordu. Almanya ve Fransa’daki şiddetli tezahürleri esasen sanat ve edebiyatın belli bazı davranış biçimlerine (kasten salakça gösteriler, konuşmalar ve gezintiler) doğru tahrip edilmesini amaçlıyordu. Tarihsel rolü, geleneksel kültür anlayışına ölümcül bir darbe indirmiş olmasıdır. Dadacılığın hızla dağılması, tümüyle olumsuz tanımının kaçınılmaz bir sonucuydu. Bununla birlikte dada ruhu kendinden sonraki hareketlerin tümünü etkiledi; Gelecekteki herhangi bir yapıcı konum, çürümüş üstyapıların tekrarını dayatan toplumsal koşullar var olduğu sürece (ki bu koşullar entelektüel açıdan açıkça suçlu ilan edilmiştir) dadacı türde olumsuz bir yön içermek zorundadır.

Fransa’da dadacı harekete katılmış olan sürrealizmin kurucuları, hem ayaklanma ruhunu hem de dadanın ifade ettiği geleneksel iletişim araçlarının aşırı ölçüde değer yitirmesini temel alan yapıcı bir eylem alanı tanımlamaya çabaladılar. Freudyen psikolojinin şairane bir pratiğiyle işe başlayan sürrealizm, keşfettiği yöntemleri resme, sinemaya ve günlük yaşamın bazı alanlarına taşıdı ve etkisi, daha dağınık biçimlerde çok daha geniş bir alana yayıldı. Böyle bir mizaca sahip olan bu teşebbüste önemli olan şey, onun bütünüyle veya görece doğru olup olmaması değil, belli bir süreliğine çağın arzularına katalizörlük etmeyi başarıp başarmadığıdır. İdealizmin dağılmasının ve diyalektik materyalizme doğru bir yönelme anının izini taşıyan sürrealizmin ilerleme dönemi, 1930’dan kısa bir süre sonra yavaşlamaya başlasa da yıkılışı ancak II. Dünya Savaşı’nın ertesinde belirgin hâle geldi. O zamana kadar sürrealizm çok sayıda ülkeye yayılmıştı. Aynı zamanda katılığı abartılmaması gereken ve sıklıkla ticari kaygılarla yumuşatılan, ancak yine de burjuvazinin kafa karıştırıcı mekanizmalarıyla mücadelede etkin olabilen bir disiplini harekete geçirdi.

Arzu ve sürprizin egemenliğini savunarak yeni bir yaşam tarzı öneren sürrealist program, sanıldığından çok daha zengin yapıcı olanaklara sahiptir. Sürrealizmin kapsamındaki darlık, büyük ölçüde amaçlarını gerçekleştirecek maddi araçların yokluğundan kaynaklanıyordu. Ancak, başlangıçtaki taraftarlarının spiritüalizm saflarına geçmesi ve her şeyden önemlisi de daha sonraki üyelerinin vasatlığı, bizi sürrealist teorinin başarısız gelişmesinin sebeplerini bizzat bu teorinin köklerinde aramaya mecbur bırakıyor.

*COOL COLE, 2024, Karaköy

“Bilinçli olan ne varsa giderek yıpranır. Bilinçdışı olan ise hiç değişmeden kalır. Ancak bir kere serbest bırakıldığında harap olup gitmeyecek midir?”

Sürrealizmin kökenindeki hata, bilinçdışı imgelemin sonsuz ölçüde zengin olduğu fikridir. Sürrealizmin ideolojik başarısızlığı, gerek bilinçdışının yaşamın nihayet keşfedilen temel kuvveti olduğu inancından, gerekse sürrealistlerin, fikirler tarihini aşırı basit bir perspektifle gözden geçirip düzeltmekle yetinmenin ötesine geçmemelerinden kaynaklanıyordu. Bugün biliyoruz ki bilinçdışı imgelem zayıftır, otomatik yazma tekdüzedir, sözde “garip” ve “şok edici” sürrealist eserlerin o şatafatlı üslubu o kadar şaşırtıcı olmaktan çıkmıştır. Bu tahayyül stiline gösterilen biçimsel bağlılık, modern imgelem koşullarının tam zıttına, yani geleneksel gizliciliğe (okültizm) dönülmesine yol açar. Sürrealizmin bilinçdışına ilişkin hipotezine ne ölçüde bağlı kaldığı ikinci kuşak sürrealistlerin kalkıştıkları teorik sorgulamalarda doğrudan görülebilir: Calas ve Mabille, her şeyi sürrealist bilinçdışı pratiğinin birbirini takip eden iki unsuruyla ilişkilendirir: Bunların ilki psikanaliz, ikincisi kozmik etkilerdir. Bilinçdışının rolünün keşfedilmesi gerçekten de bir sürprizdi ve bir yenilikti. Ancak geleceğin sürprizlerinin ve yeniliklerinin bir yasası değildi. Freud da sonunda bunu keşfetmiş ve şöyle yazmıştı: “Bilinçli olan ne varsa giderek yıpranır. Bilinçdışı olan ise hiç değişmeden kalır. Ancak bir kere serbest bırakıldığında harap olup gitmeyecek midir?”

On the Passage of a few People through a Rather Brief Moment in Time: The Situationist International 1956-1972

Gerçeklik ve eskimiş olsa da hala gayretle açığa vurulan değerler arasındaki çatışmanın saçmalık noktasına geldiği, görünüşte akıl dışı olan bir topluma karşı çıkan sürrealizm, bu toplumun yüzeysel olarak bakıldığında mantıklı sayılabilecek değerlerini yıkmak için akıl dışı olandan yararlandı.

Toplumun ideolojisinin en modern tarafının, katı bir sahte değerler hiyerarşini terk etmesi ve sürrealizmin kalıntıları da dahil olmak üzere akıl dışı olanı açıkça kullanması, sürrealizmin başarısında büyük bir rol oynadı. Burjuvazi, her şeyden önce, yeni bir devrimci düşüncenin ortaya çıkışını engellemek zorundadır. Bu sebeple burjuvazi, sürrealizmin tehlikelerinin farkındaydı. Onu sıradan estetik ticaretin bir parçası hâline getirdiği günümüzde, insanları sürrealizmin geçmişte mümkün olan en radikal ve rahatsız edici hareket olduğuna inandırmak istiyor. Dolayısıyla, bir yandan bir tür sürrealizm nostaljisi besleyerek, herhangi bir cüretkar yeni girişimi sürrealizmin bir çeşit tekrarı olarak gösterip otomatikman hasıraltı ediyor ve bu girişimleri, yeniden gündeme getirilmesi mümkün olmayan, kaçınılmaz bir yenilginin tekrar sahnelenmesi düşüncesiyle itibarsızlaştırıyor. Hıristiyan toplumun ötekileştiriciliğine tepki gösterilmesi, bazı insanları ilkel toplumların tamamen akıl dışı ötekileştiriciliğine hayranlık duymaya itiyor. Ancak, bizim geriye değil, ileri gitmemiz gerekiyor. Dünyayı daha rasyonelleştirmeliyiz. Onu daha heyecan verici, etkileyici ve doyurucu kılmak için atılması gereken ilk adım budur.


Gökhan Gençay ‘Beyin ve Omurilik Cerrahisi’ İstanbul, 2024

Albemuth Özgür Radyo’nun Konukları:

GÖKHAN GENÇAY & FEYYAZ YAMAN

> KÖTÜ ÇOCUK


Maltepe Underground
CÜRÜM & DEBBOY (Sticker)
Bahariye
Kadıköy
Bahariye
Kadıköy
Bülent Üstün ve Obje Art (Anıl Yurdakul, 2022)
Bahariye
Kadıköy

Green Anarchy sayı #8, Maltepe Sahil, 2024

Ted Kaczynski > Yaralanacağı Yerden Vur


RGA, Darağaç, İzmir, 2019 (Posterized)

Üç kadından (Rikid, Owl ve Hemon) oluşan RGA ekibi, Türkiye’nin batısından İzmir kentinden geliyorlar. Urban Art Paris olarak dünyanın dört bir yanındaki kadın grafiti sanatçılarıyla röportajlarımıza devam ediyoruz ve onlarla tanışmaya gidiyoruz.

RGA EKİBİ İLE TÜRKİYE’DE BULUŞMA

RENCONTRE AVEC LE CREW RGA EN TURQUIE #3

LADY K / URBAN ART CREW / TEMMUZ 2020

Lady K: Nasıl bir araya geldiniz?

Aynı şehirde resim yapıyorduk ve arkadaşlığımız böyle başladı. Zamanla aramızdaki uyumu hayatta tutmak amacıyla bu ekibi kurmaya karar verdik. Owl karakter çiziyor, Hemon kaligrafi yapıyor, Rikid ise bir vandal.

Ne kadar zamandır çalışıyorsunuz? Sık sık birlikte grafiti yapar mısınız?

Bireysel olarak uzun zamandır, ancak ekip olarak üç yıldır aktifiz ve programlarımıza bağlı olarak mümkün olduğunca birlikte boyamaya gayret ediyoruz. Ancak bir araya gelemediğimiz zamanlarda bu bizi çalışmaktan alıkoymuyor.

Neden RGA’yı seçtiniz? Bu ne anlama geliyor?

RGA‘yı Riot Grrrl Attack’ın kısaltması olarak işliyoruz. Grafitilerimiz ilk bakışta buna atıfta bulunmasa da bir şekilde bunun bize uyduğunu düşünüyor ve 90’ların Riot Grrrl Hareketi’ni sahipleniyoruz.

Bizlere biraz bu hareketten bahsedebilir misiniz?

Riot Grrrl Hareketi 90’lar ve 2000’lerde sanatta erkek egemenliğine karşı bir hareket olarak başlıyor; en şamatalı dönemi geçmişte kalsa da halen bu ifadeyi kullanan ve tepkisini göstermekten korkmayan pek çok sanatçı var. Biz de toplumu, sanatçıları, insanları özgürlüğü için mücadele etmeye davet ediyoruz.

RGA 2018

Kadına yönelik şiddet, saldırı ve cinayetlerin artması hepimizi çılgına çevirse de bu haksızlığa karşı artık birlikte durmamız gerektiğinin bilincindeyiz. Gerek ülkemizde gerekse dünyanın farklı bölgelerinde savunmasız kesime yapılan haksızlıkları yakından takip ediyor ve herkesin özgürce yaşayabileceği daha iyi bir dünya umut ediyor, bunun için mücadele ediyoruz.

Yaşadığınız şehirde ve daha genel anlamda Türkiye’de kadınların durumu nasıl?

Sınır bölgelerinde, komşu ülkelerde yaşanan savaşların, ekonomik krizin ve siyasetin baskısını hissettiğimiz bir sürece maruz kaldık. Dolayısıyla herkes bu atmosferden kendince zarar gördü ancak son zamanlarda kadın özgürlüğü lehine olumlu gelişmeler yaşanıyor. Bu durum bizi de etkiliyor. Kadına yönelik şiddet, saldırı ve cinayetlerin artması hepimizi çılgına çevirse de bu haksızlığa karşı artık birlikte durmamız gerektiğinin bilincindeyiz. Gerek ülkemizde gerekse dünyanın farklı bölgelerinde savunmasız kesime yapılan haksızlıkları yakından takip ediyor ve herkesin özgürce yaşayabileceği daha iyi bir dünya umut ediyor, bunun için mücadele ediyoruz.

RGA 2021 İzmir

Bireysel çalışmalarımızın yanı sıra, birlikte daha güçlü ve aktif hale geldik. Farklı tarzlarımızın olması zamanla çok farklı işlerin ortaya çıkmasına da vesile oldu.

İnsanların RGA’ya tepkisi nasıl?

Semtimizde oldukça aktif olduğumuz için insanlar genellikle bizi tanıyor. Çoğu zaman geceleri ve hatta erken saatlere kadar resim yapıyoruz. Buradaki insanlar eskiden bizim erkek olduğumuzu düşünürlerdi çünkü toplum suç olarak gördüğü eylemleri genellikle erkeklerden bekliyor, biz de grafitilerimizle onların bu yükünü azaltıyoruz.

Semtimizde oldukça aktif olduğumuz için insanlar genellikle bizi tanıyor. Çoğu zaman geceleri ve hatta erken saatlere kadar resim yapıyoruz. Buradaki insanlar eskiden bizim erkek olduğumuzu düşünürlerdi ve de kıskanırlardı.

Maskülen bir sanat sahnesinde kadın olmak nasıl bir duygu?

Maalesef bu soruyu çok fazla insandan çok sık duyuyoruz. Biz buranın sadece birine ya da diğerine ayrılmış bir ortam olduğunu düşünmüyoruz. Hepimiz bu işin içindeyiz, hepsi bu.

Türkiye’de grafiti sahnesi daha çok nerelerde şekilleniyor?

Türkiye’de graffitinin en aktif olduğu şehir İstanbul. Bizim geldiğimiz İzmir ise ikinci sırada, çok aktif bir sahne olmasa da İzmir’de de bir çok yetenekli sanatçı var.

RGA’nın İstanbul Karga Art’daki ‘Dar’ etkiliği sonrasında hazırladığı video.

Yaşadığımız hayatlardan ve renklerinden ilham alıyoruz…

Tarzınızı oluştururken nelere dikkat ediyorsunuz?

Yasal olup olmaması fark yaratıyor. Eskizden çalışıyor olsak bile tipografiyi değiştirmek ve yüzeye uyarlamak zorunda kalabiliyoruz (illegal olduğunda). Eğer yasal olarak ya da önceden belirlenmiş bir duvarı boyuyorsak, harflerin uyarlanabilirliğine, akışına, renkleri nasıl kullanacağımıza ve göz alıcı olup olmadığına dikkat ediyoruz.

Herhangi bir projeniz var mı?

Ekip olarak her yerde resim yapmaya devam etmek dışında bir planımız yok. Bireysel olarak graffiti üzerine kitaplar, fanzinler yayınlamak ve kendi galerilerimizi açmak gibi farklı projelerimiz var elbette ama en önemli şey yurtdışına açılmak. Sadece şehrimizde ve ülkemizde kalmak istemiyoruz. Seyahat etmek ve dünyanın her yerinde grafiti yapmak istiyoruz.

Resource: LADY K / RENCONTRE AVEC LE CREW RGA EN TURQUIE #3 / URBAN ART CREW 2020

RGA & AGLY, Kadıköy 2024

> RGA CREW


Kültürel Eleştiri Olarak Oyun Alanı

Aldo van Eyck ve Oyun Alanı Olarak Kent*

Merijn Oudenampsen / Skopbülten, Çeviri: Oktay Turan

Oyun alanları izole mimari müdahaleler değildi. Bir şekilde güçlü bir sentez, modernizmin yoğun ateş altında olduğu fakat postmodern dönemin genel hayal kırıklığının henüz görünürde olmadığı bu ilginç zaman aralığında son avangardlar arasında yankı bulan ilginç bazı motiflerin anafikri olarak işlev gördü. Kendi içinde, bir oyun alanı sevimli ve birbiriyle çelişmeyen bir girişim olarak görülebilir; fakat zamanında kültürel eleştirinin kristalleşme noktası olarak işlev görmüştür.

1949 yılında, van Eyck kısa süreli ancak etkili bir avangard sanat hareketi olan CoBrA grubunun Amsterdam Stedelijk Müzesi’ndeki ilk sergisine ev sahipliği yaptı. CoBrA grubu ilhamını kısmen çocuk çizimlerinden alıyordu. Modern kurallarla bozulmamış olan çocuk hayal gücünün doğallığının, insanın “ürkütücü bir yapaylık, yalanlar ve çoraklık atmosferinde” yaşadığı bir toplumda ayrıcalıklı gerçeklik konumlarından biri olduğuna inanıyorlardı. Van Eyck ile CoBrA hareketi üyeleri arasındaki yakın ilişki, oyun alanı konusundaki ilk ilham kaynağının CoBrA olduğu tezini güçlendirmektedir. “Çocuğun temel yoldaşı olan sanatçıya olan ilgi her zaman aşırıdır. Sanatçının işlevi çok dekoratiftir,” diyordu van Eyck, 1956 yılında Dubrovnik’te düzenlenen 10. CIAM konferansında. CoBrA grubu, kurulduktan üç sene sonra dağıldı ancak üyeleri Constant Niewenhuys ve Asger Jorn 1958 yılında Sitüasyonist Enternasyonal’in kurucuları olarak tekrar sahneye çıktılar.

Bu bağlamda oyun olgusu da sembolik bir önem kazandı. 1938 yılında Hollandalı tarihçi Johan Huizinga Homo Ludens’i yazdı. Kitap, kültürde oyun unsurunun tarihsel önemi üzerineydi. Constant Niewenhuys bu fikri şehircilik üzerine geliştirdiği eleştiriye temel aldı. Aldo van Eyck gibi o da savaş-sonrası dönemin işlevselci mimarlığını kıyasıya eleştiriyordu. Guy Debord ile birlikte, kitlesel bir yaratıcılığa sahip bir toplumun gelişini ilan eden Üniter Şehircilik metninin ilk taslağını kaleme aldı. Constant, makineleşme sayesinde endüstriyel toplumun geleneksel çalışan insanı olan homo faber’in yerini, post-endüstriyel dönemde oynayan yaratıcı insan homo ludens’in alacağını öngörüyordu. Sitüasyonistler bu oyun unsurunu, temel olgularından birini geliştirmek için kullandılar. Debord’un belirttiği gibi, “[Ç]alışmanın ezici gerçekliği ile karşılaştırıldığında marjinal bir mevcudiyete sahip olan oyun bu nedenle hayal ürünü olarak görülür. Fakat sitüasyonistlerin görevi tam da oyunla ilgili olasılıkların hazırlanmasıdır.” 68 ayaklanmalarında düşünceleri önemli bir rol oynayan sitüasyonistler oyun unsurunu modern kapitalizme ve modern mimarlığa karşı isyan amaçlı yıkıcı bir stratejiye dönüştürdüler; Le Corbusier’nin otoriter mimarlığı bir tür faşizm olarak resmediliyordu. Psikocoğrafya ve ünlü dérive eylemi ile odağı, van Eyck’ın mekân ve durum üzerine yaptığı vurguya paralel olarak “sokaklar, binalar, işletmeler” üçlüsünden” “insanların kentte ve biraraya getirdikleri psişik ortamlarda nasıl yaşadıkları sorunsalı”na çevirdiler.

Sitüasyonistlerden ayrıldıktan sonra Constant  Hollanda’da ’68 ruhu kapsamında önemli rol oynadı. Ünlü ütopik çalışması Yeni Babil’de (van Eyck model yapımında kendisine yardım etmiştir aslında), Constant yaratıcı bir toplumun gelişi için apaçık bir metafor yaratmıştı. Kitlesel yaratıcılıkla ilgili görüşlerinin 60’ların gençlik hareketlerinde gerçekleştiğine şahit olmuş, fikirleri Hollandalı Yippiler –Provo– tarafından benimsenmiş, neşe ve sonsuz provokasyon 1950’ler Hollanda’sındaki otoriter ruhu dize getirmiştir. (Kaynak: skopbülten)


On the Passage of a few People through a Rather Brief Moment in Time: The Situationist International 1956-1972

Karga Kadıköy, 2024

FEMİNİST MANİFESTO

D -A- R

Var olduğumuz alanlarda bize imzalatılan tüm toplumsal sözleşmeleri yırtıp atıyoruz. Üretimlerimiz entelektüel kalıpların içine girmek için değil bize dayatılan tüm kalıpları yıkmak için. Söyleyecek sözümüz var, anlatacak yollarımızı hep birlikte arıyoruz. Sanatı öfkemizi, neşemizi, sevincimizi, dayanışmamızı ifade eden bir dil olarak kullanıyoruz. 42 sanatçının parçası olduğu sergide her karşılaştığımız yerde diyalog kurmak için yeni bir yer bulabilmenin umudu ve heyecanını taşıyoruz.

Bu dilde kimi zaman hep beraber susuyoruz kimi zamansa çığlıklarımızdan rahatsız olanlar sağır olana kadar bağıracak yerler arıyoruz; bizimle yolu kesişen herkesi bir arada olmaya ve bir diyalog alanı oluşturmaya, tartışmaya davet ediyoruz.

Beril Acar’dan karşı konulmaz bir teklif…
Kadıköy, Karga Art’da düzenlenen DAR sergisinden görüntüler.
Beril Acar ‘Self Love’ 2024

> BERİL ACAR


MAR ON ACTION !!
Zeynep Mar, Harikalar Diyarında / Detay: İnsan Kederinin Çöpcüsü
BLOOD PAINTING !!
Zeynep Mar ‘İnsan Kederinin Çöpcüsü’ 50 X 40 cm. kagit uzerine akrilik, kurukalem ve kan, 2024

> ZEYNEP MAR


Ezgi Lemur ‘Hi Baby, Welcome to Life!’ 2024

> EZGİ LEMUR


Zezeah ‘CARBON’ 2024

> ZEZ EAH


Nurbanu Kılıçer

> NURBANU KILIÇER


Karga Kadıköy, 2024 (Photo by Irmak Erdemli)

Zemini altından alınan, alanları daraltılan, hakları ve yaşam alanları gasp edilen herkesi dayanışmaya ve kendi alanımızı kurmaya davet ediyoruz!

Sergi, söyleşi ve performanslar ile karşılaşma alanlarımızı genişletmek için sabırsızlanıyoruz. Sistemin ve endüstrinin içinde bizi şekillendirmeye çalışanlara karşı bir arada direniyoruz. Varlığımız kimlik siyasetinin ötesindedir, sınıf ve toplum mücadelesidir. Bu mücadelede deneyimlerimizi, üretimlerimizi ve öfkemizi paylaşmak için sabırsızlanıyoruz.


22-24 Eylül 2023

22-24 Eylül tarihleri arasında Kadıköy Yoğurtçu Parkı’nda gerçekleşen Kadıköy Çizgi Festivali’ni her yaştan katılımcı büyük bir ilgiyle karşıladı.

Festivalde canlı çizimler, çizerlerin yer aldığı söyleşiler, film gösterimi ve imza günler gerçekleşiyor. Üç gün sürecek olan festival çeşitli etkinliklere ev sahipliği yapıyor. Etkinlik alanında kurulan stantlarda çizgi roman, karikatür dergileri ve ürünleri yer alıyor. Değerli karikatür evi öğretmenleri, illüstratörler, çizgi romancılar ve her kuşaktan bağımsız çizerlerin eserleri etkinlikte yer alıyor. Aynı zamanda gençlere de yer veren etkinlik Maltepe Üniversitesi Çizgi Film ve Animasyon Bölümü öğrencilerinin hünerlerini bizlerle buluşturuyor.


Seran Akyazıcı ‘Belalım Fanzin’ Kadıköy Çizgi Festivali, 2023, Yoğurtçu Parkı
‘Belalım Fanzin’ Kadıköy Çizgi Festivali, 2023, Yoğurtçu Parkı
‘Belalım Fanzin’ Kadıköy Çizgi Festivali, 2023, Yoğurtçu Parkı

> BELALIM FANZİN


Riso Comic’ten Alp İz ve Zübeyde Nur Seçen, Kadıköy Çizgi Festivali, 2023, Yoğurtçu Parkı
Riso Comic, Kadıköy Çizgi Festivali, 2023, Yoğurtçu Parkı

> RISO COMIC


Festivalde yer alan mezat programı ile nadir bulunan çizimler ve karikatürler açık artırma ile satıldı. Etkinlikte aynı zamanda Haziran ayında kaybettiğimiz çizer Kaan Ertem’in çizimlerinin bulunduğu bir sergi yer aldı. Değerli çizer Kaan Ertem anısına düzenlenen sergi katılımcılar tarafından oldukça dikkat çekti.Etkinlikte çocuklar da unutulmadı. Çocuk yayınevi stantları ve çocuklar için düzenlenen atölyeler de festival kapsamında yer aldı. Doğa ve çizgilerin bir araya geldiği etkinlikte renkli görüntüler ortaya çıktı. Birbirinden yetenekli onlarca kişinin ev sahipliği yaptığı etkinliğe katılım artarak devam ediyor.(Kaynak: İstanbulsanat)


Canlandıranlar: Tolgahan Bayhan, Arkada: Ege Avcı, Kadıköy Çizgi Festivali, 2024
Memo Tembelçizer – Maşhina 0002 – Çizgi Roman, Mizah Dergileri

> TOLGAHAN BAYHAN / MAŞİNA

Alt Kültür / Sanat / Tasarım / Müzik


Bahariye
Bostancı

STATİK: Dj Mahmut & Turbo ‘Bitsin Artık’ 2005
+90 bu hafta kamerasını grafiticilere ve sokak sanatçılarına çevirdi. (2020)
Gazete Kasaba 201?
Mastika Aka Ocboz ‘5 Ayrı Madde’ Altın Vuruş Compilation, 2000
Selamünaleyküm
Dj Mahmut ‘Turkish Rap Mixtape!’ 1999
Sinsi Düşman Turbo
TURBO^S2K 2023
Maltepe Drama Köprüsü (2024)

Ecotone 2021

Inverted Spectrum Records, kargArt ve Tayfun Polat işbirliğiyle 27-28 Nisan’da düzenlenecek Yeraltı 9000 etkinliği öncesi, döneme tanıklık etmiş konuklarla…

Aleyküm selâm !!

TYLER DURDEN YAŞIYOR!


Leave a comment