
Mine genç ve yaratıcı bir sanatçı, onunla Big-Baboli Şarküteri sergi döneminde tanıştık. Dergimizin ikinci sayısının konuklarından, “Hepimiz birer büyücüyüz.” diyor ve cadı olmaktan korkmamamız gerektiğine dikkat çekiyor, Mine‘yle sanat, hayat ve yeni çağ üzerine söyleştik :
2021 Kış, Kadın Harekatı Dergisi
Mine merhaba, Avrupa’ya taşındığından, çalışmalarına orada devam ettiğinden bahsettin, İstanbul’dan ayrıldığından beri neler yapıyorsun?
İkinci memleketim Danimarka’ya dönüşümden bu yana kalacak yer ve yemek karşılığında bir çok yerde çalıştım. Konakladığım yerlerdeki insanlarla tanıştıkça zamanla mekanlar için de çizmeye başladım. İlk olarak eski bir seramik fabrikası için bir iş yaptım, orada çok şey öğrendim ama çok da zorlandım, ikincisi şehirde bir hosteldi ve kaldığım oda delirtici derecede ufaktı. Şimdi şehrin dışında Earthwise isimli bir yerde çalışıyorum; her şey çok tatlı fakat kendi evim olmadığı müddetçe işime ve kendime odaklanmam hep yarım kalıyor. Şu an için part-time işlerle meşgulüm, bir yandan burdaki işlere yardım ederken diğer yandan da etrafı tanımaya çalışıyor ve kendi işlerime ayırabileceğim boş zamanları kovalıyorum.
“Sanat, duyguları olduğu gibi ifade etmektir.”
Ne zamandır sanatla uğraşıyorsun, şu ana kadar Lumineh olarak nasıl bir yol izledin?
Başka sanatçılar için nasıl bilmiyorum ama “sanat nedir, ne değildir?” ya da “hangi sanatla, nasıl ve neye göre?” sorularını cevaplamak benim için pek de kolay değil ama sanatçı bir ailede doğup, büyüdüm.
Oraya-buraya boyayan bir çocuk olmak hiçbir zaman sorun olmadı fakat başka sorunlarım vardı, belki de bu yüzden boyamak hep iyi geldi.
Sanat, hayatımda hep vardı ama şu an için bile sanatı istediğim şekilde hissedemiyorum. Sanat kendini ona bırakmak gibi geliyor bana ve ben bunu henüz başarabildiğimi düşünmüyorum.
Benim için sanat duyguları olduğu gibi ifade edebilmektir. Bazı insanlar belki bunu yaşıyorlar, farkında bile olmadıkları bir akış içindeler.


Lumineh mahlası henüz yeni; eski mahlasım ‘Lillust’ı bir sebepten dolayı sonlandırmam gerekti, aynı şekilde ‘Dragons of Mine’ı da. Sadık kaldığım bir ismim (mahlasım) olsun isterdim ama beceremedim.
İşlerimi dekoratif buluyorum; bu ifade biçimine daha yatkınım. Aynı zamanda kıyafetleri boyayarak başladığım ‘Animals in Fiction’ projesi de zihinsel olarak halen devam ediyor. Hayvanları, canlıları ve tabiatı algılayışıma en yakın biçimde yorumlamaya çalışıyorum. Kimi zaman bu ihtiyacımın gerisinde kalıyorum ve bu delirtici olabiliyor. Tabiatın ve hayvanların sanat literatüründeki yorumları bana halen çok ilginç geliyor. Gerçek anlamda tanımadığımız bu varlıklardan nasıl oluyor da böylesi insanca yorumlar üretebiliyoruz, gerçekten şaşırtıcı !
Çizgiye dayalı bir sanatçısın, body painting’ten mural-art’a birçok farklı disiplinde işler beceriyorsun; en son devasa bir canlı-çizim performansı sergiledin, yaptığın işleri nasıl değerlendiriyorsun?
Kağıtta iş yapmak bir noktadan sonra sıkıcı gelebiliyor; beden, kumaş, duvar gibi yüzeylerde imajlarımın canlanması ise, işe ayrı bir heyecan katıyor.
Kendimi boyamak, vücudumu, zamanımın çoğunu harcadığım işe dahil etme ihtiyacımdan kaynaklandı, çizmek çoğunlukla hareketsiz bir iş olduğundan bedenim biraz sevgisiz kalmıştı ve çizgilerimle yeniden kendine geldi. Bir şeyle barışmanın en iyi yöntemi birlikte sevdiğiniz şeyleri yaparak zaman geçirmektir.
İçinde kaybolduğum canlı beden-çizimlerimin devamı gelecek, pek yakında… Bu konuda çok heyecanlıyım aslında ama hayat gailesinden ertelemek durumda kaldım. Deneysel boyutta, daha dışavurumcu çalışmalar planlıyorum.

Bir çok yetenekli gencimiz var, ama çoğu dekoratif düzeyde kalıyorlar, kendi sanatını keşfetmek, ortaya çıkarmak için sence neler gerekiyor? Sen kendini hangi düzeyde görüyorsun?
Sanat konusunda düzey tespit etmek pek kolay değil, üstüme vazife de değil. Ama sanatçılar ilgimi çekiyor, sanat yapmak da ilginç geliyor, başka sanatçılarla bir şeyler yapmak ise en güzeli. İyi hissettiren, heyecanlandıran projeleri, insanları bulup orada, onlarda birlikte olmak gerek.
Geçmişte, üretilen işin eşsiz, daha önce hiç yapılmamış çok önemli şeyler söyleyen bir iş olması gerektiğini düşünürdüm. Bizden o beklenirdi : Aile, okul, iş hayatı hep yapılanın en iyisini yapmazsak, işin değersiz olduğunu ima ettiler fakat başkalarının ötesine geçemeyiz, ancak yeterince odaklanarak kendimizin ötesine geçebiliriz.

‘Revolution will not be televised, it will be internalized.’
İnternet ve sosyal medya vasıtasıyla görünürlüğün toplumsal bir norma dönüştüğü, içinde yaşadığımız bu hızlı imaj üretim-tüketim çarkında sanatı, (sanatsal olanı) sen nasıl konumlandırıyorsun ?
Kapitalizmin sunduğu, hızlı üretim-tüketim amaçlı (içi boşalana kadar harcadığı) imgelerle bağımız ne düzeyde onu düşünüyorum. Yaratıcılığımız ve hayal gücümüzün üzerine çömmüş gibi bir şey.
Öz-benliğimiz bize unutturuldu,
Teknoloji ve internet’siz neredeyse birer hiç olduğumuz bize ezberletildi.
En büyük derdim bunu hatırlamak ve hatırlatmak, şüphesiz sanat bu konuda en iyi rehberlerden biri. Tabii ki internet’in faydaları ve iletişim imkanlarını da yadırgamıyorum ama garip bir yerlere gelmeye başladık ve zaman içe dönme zamanıdır.
Sergilediğin işlerde lirikal kompozisyonlar, düşsel temalar, dans ve maji hep bir aradalar; astroloji ve New-Age merakından bahsetmek ister misin; neler okuyorsun?
Çalışırken dinlediğim bazı kitaplar, söyleşiler ve yazılar var. Bu aralar ‘Teal Swan the Anatomy of Loneliness’, Matt Kahn’ın her türlü konuşması ve Maryann Rada dinliyorum. Ayrıca burada bir kaç kitap da buldum, bunlardan biri ‘The Mushroom at the End of the World’. Bir de CrimethInc yayınları‘nın çok faydalı olduğunu eklemeden geçemeyeceğim. Karşımda ‘Imagining Nature, Practices of Cosmology and Identity’ ve ‘Nature Spirits & Elemental Beings’ var fakat buraya taşındığımdan beri maalesef bir türlü başlayamadım.

‘Cadı olmaktan korkmamalıyız !’
Söyleşi için çok teşekkürler, sanatınla bizleri büyülediğin için de ayrıca teşekkürler. Kadın Harekatı dergimiz ilk sayısıyla okurlarına ‘Merhaba’ dedi, son olarak kadın bir sanatçı olarak dergimiz, uluslararası kadın harekatı ve kadınlar için neler söylemek istersin?
Tüm tecrübelerime dayanarak en başta kendimize iyi bakmamız gerektiğini söyleyebilirim. Kendimize sahip çıkmamız gerekiyor. Cadı olmaktan korkmamalıyız, olduğumuz gibi olup, kendimizi inkar etmeden yaşamalıyız. Biz kendimizi inkar edersek başkaları da inkar etmeye başlıyor. Varoluşumuz bu iç-kuvvetin gerçekleşmesiyle zamanla kolektif bir güce dönüşecektir. Kadın-erkek ayırmadan : Bu durum hepimiz için geçerli. Her konuda şu an garip bir noktadayız, belki yepyeni bir algıya erişeceğimiz sancılı bir dönüşümün içindeyiz ve bu yaşadığımız süreç önceden inşa ettiğimiz çoğu şeyin anlamsız kalacağı bir boşluk dönemi de getirebilir. Buna inanmak en iyisi yoksa kafayı yiyebilirim !
Ve ben de teşekkür ederim, emeğinize, aklınıza sağlık, bereket ve kuvvet diliyorum.
🦇 Mine Sübiler 🌟
Turkish/ Danish Visual Fuckin’ Artist