Ekonomik Savaşın Hayalet Zincirleri

FREDOX ‘Dossiers Noirs de l’histoire’ 2005

*1971 yılında A.B.D.’de, Richard Nixon döneminde alınan bir kararla, fiat para sistemine geçildi. Buna göre, basılan paralar artık altın veya gümüş gibi değer ifade eden madenleri temsil etmeyecek; onun yerine Amerikan Hükümetinin iradesini temsil edecekti. Yani keyfi olarak, istenilen miktarda basılabilecekti. Nixon Shock denilen bu olay, bütün dünya piyasalarını etkiledi ve artık günümüzde dünyanın tamamında kullanılan para, hükümetlerin iradesine dayalı kağıt parçaları haline geldi.

Hamza Yardımcıoğlu ‘Köleler ve Efendiler’ kitabından alıntıdır.

Sürekli hayatımızın içinde olan “para”, aslında para değildir. Sadece biz öyle sanıyoruz. 1971 yılından beri Dünya’da para kullanılmıyor.* Onun yerine fiat para sistemi denilen, -halbuki parayla hiçbir ilgisi olmayan- değersiz kağıt parçalarının dolaşımda olduğu bir düzene geçildi. Latince bir kelime olan “fiat”, “olsun” anlamına gelir. Birileri “para olsun” der ve kağıt parçaları sihirli bir şekilde “paraya” dönüşür. Yani anlayacağınız, bütün sistem bir illüzyondan ibarettir. Gerçekte, ortada para yoktur. Buna Türkçe’de “itibarî para sistemi” denir. İradeye dayalı olan bu “para” sisteminde, cebinizdeki kağıt parçaları manipüle edilmeye müsaittir ve edilir. Yani değeri sürekli dalgalanır. Böylece siz farkında bile olmadan, varlıklarınız elinizden akıp gider.

Para, gerçekte harika bir buluştur. İnsan hayatına çok şey katar. Onunla, sattığınız varlıklarınızın değerini depolayabilirsiniz. Mesela, ürettiğiniz 100 kilo sütü cebinizde taşıyamazsınız veya ileride kullanmak için 1 yıl bekletemezsiniz ama onu paraya çevirip istediğiniz zamana kadar cebinizde taşıyabilirsiniz.

Ama parayla sadece varlıklarınızı değil, harcadığınız zamanın ve emeğin değerini de depolayabilirsiniz. Yani para, özgürlüğünüzü cebinizde taşımanızı sağlayan bir araçtır. Bu bakımdan para, özgürlüğünüzün depolandığı yerdir. Onu sizden zorla (vergi olarak) veya sistemsel aldatmacalarla (kur dalgalanmaları, enflasyon, faiz, vs.) elinizden alan kişiler, sizden özgürlüğünüzü almış olur. Böylece hükümetler ve küresel finans elitleri, sizin efendiniz, siz de onların kölesi olursunuz. Sürekli çalışırsınız fakat hak ettiğiniz birikimi asla yapamazsınız. Kazandıklarınız belki sadece hayatta kalmanız için yeterlidir. Belki bir eviniz bile yoktur. Bütün kazandığınız, özgürlüğünüz, görünmez kanallardan akıp gider. Fakat siz sistemin kölesi olduğunuzun farkında bile olmazsınız.

Uykuda kalmanız için sistem size hep umut vadeder, sizi oyalayacak basit eğlenceler sunar. Bu öyle bir sistemdir ki, insanları sadece görünür veya gizli efendilerinin kölesi yapmakla kalmaz; sistemin varlığını sürdürmesi için çalışan gönüllü birer nefer yapar. Çirkini güzel, güzeli çirkin gösterir. Sisteme, tabulara, beyin uyuşturan ideoloji ve inançlara karşı gelenleri hain ilan edip taşlaması için motive eder. Beyni uyuşmuş köleler, açlıktan ağızları bile koksa, kendilerinden gasp ettikleriyle saltanat süren diktatörlerini alkışlarlar.

Onlar, itaat etmeyi reddeden özgür zihinlere karşı kıskanç ve tahammülsüzdür. Onların da kendileri gibi köle kalmasını isterler. Sistemin kurgulayıcıları bunu iyi bildikleri için, bu psikolojik mekanizmaları kullanırlar. Küresel kölelik sistemine karşı bir alternatif kurgulamak için, önce mevcut sistemin mekanizmalarının nasıl işlediğini bilmek, yani onu tanımak gerekir. Öyleyse gelin tanıyalım…

Dünyadaki yıllık toplam mal ve hizmet üretiminin, yani reel üretimin değeri 60 trilyon dolarken, menkul kıymetler olarak işlem gören kağıtların toplam değeri yaklaşık 1.2 katrilyon dolardır. (AOL Media, Peter Cohan imzalı makale, 9 Haziran 2010) Yani gerçek üretimin değerinin 20 katı. Öyleyse aradaki 800 trilyon dolarlık fark -ki bu bir balondur ve sonunda patlayacaktır- nereden gelmişti? Ve kimler tarafından kontrol edilmektedir?

Bu örnek bile tek başına, küresel finans sisteminde bir şeylerin, korkunç bir şekilde yanlış olduğunun net göstergesidir.

Şimdi konuyu sıfırdan ele alalım…

Paranın icadından önce takas yapılıyordu. Ama bu zor bir yöntemdi. Çünkü takasta her iki tarafın da bir diğerinin malını talep etmesi gerekiyordu.

Diyelim ki:

A kişisinin koyunu var ve eşekle takas etmek
istiyor.

B Kişisinin buğdayı var ve koyunla takas
etmek istiyor.

C kişisinin eşeği var ve buğdayla takas etmek
istiyor.

Bu durumda, bunlar arasından herhangi ikisi, bir araya gelerek asla takas yapamıyorlardı. Çünkü birisi diğerinin malını istiyor ama diğeri onun malını istemiyor. Ancak üçü tesadüfen bir araya gelirse ve üçlü bir anlaşma yaparlarsa mallar el değiştirebiliyordu. Ayrıca, her zaman takas edilecek malların değeri eşit de olmuyordu ve para üstü vermek gibi bir şansları da yoktu.

Altın ve gümüş parçaları, tarihin birçok döneminde ticarette takas ya da değişim için kullanıldı. Çünkü bunların kıymetli maden olarak takı gibi kullanımları da olduğu için değerleri vardı ve takas için de bir “ara birim” görevi görüyordu. Ama yine de altın ve gümüş parçaları tam anlamıyla para değildi. Çünkü bu parçaların standart bir ağırlığı yoktu. Kayıtlı tarihin bize söylediğine göre, M.Ö. 7. yüzyılda, Lidyalılar parayı icat etti. Lildalılar, altın ve gümüş parçalarını bir araya getirip erittiler ve kalıplardan geçirerek standart bir hale getirdiler. Altın ve gümüş artık paraya dönüşmüştü ve ticaret ivme kazanmaya başlamıştı.

O zamandan sonra binlerce yıl para olarak altın ve gümüş kullanıldı. 19. Yüzyılda endüstri devrimi ile Avrupa’da ticaret hacmi çok büyümüştü. Altın ve gümüş paralar yüksek miktarları bulunca hem dolaşımı hem de nakliyesi zor olabiliyordu; ayrıca bu işlemler güvenlik riskleri de taşıyordu. Bunun için bankalar kendilerine teslim edilen altın ve gümüşe karşılık, yazılı kağıtlar veriyorlardı. Bu kağıtlar istenildiği zaman tekrar altın ve gümüşe dönüştürülebiliyordu. İşte bunlar ilk kağıt paraydı ve böylece ticarette kağıt para kullanımı başlamış oluyordu.

1913 yılına gelindiğinde Amerikan Merkez Bankası olarak bildiğimiz FED kuruldu ve şu an kullandığımız fiat para sisteminin tohumları ekilmeye başlandı.

O yıla kadar ABD’de gelir vergisi diye bir şey yoktu. FED’in kuruluşuyla birlikte gelir vergisi yasası çıkarıldı ve bankalarla hükümetlerin, köleler üzerindeki gizli ve dolaylı ortaklığı kurulmaya başlandı. FED’in kuruluşundan önce Amerikan doları altını temsil ediyordu. Yani dolar, bir altın çekiydi. FED’in kuruluşundan sonra, bu yeni para sisteminin ilk zamanlarında, basılan paranın, hazinenin elindeki altına oranı %100 olması gerekirken, altın oranı yasayla %40’a düşürüldü. Yani hazinede 100 birim altın varsa, sanki 160 birim altın varmış gibi dolar basılabiliyordu. İlerleyen süreçte bu oran sıfıra indirilecek ve FED çılgınca para basacaktı. Böylece yaratılan enflasyonla, halkın eriyen alım gücü sihirli bir şekilde sistemi kurgulayanların eline geçecekti.

1944 yılında ABD’nin New Hampshire eyaletinde, kölelik tarihinin en önemli olaylarından biri yaşandı. II Dünya Savaşı müttefiki olan 44 ülkenin temsilcilerinin katılımıyla bir toplantı yapıldı ve Bretten Woods Anlaşması denilen bir metin imzalandı. Buna göre; bütün katılımcı ülkelerin döviz rezerv birimi dolar olacaktır. Doların kuru da “1 ons (31,1 gram) altın = 35 Dolar” olarak sabit kabul edilecekti. Böylece ABD, dünyaya dolaylı yoldan dolar ihraç etmeye başladı. Dünya ülkeleri, hazinelerindeki dövizlerini dolar olarak stokluyorlardı. Yani %40 oranda altına dayalı, %60 oranda ABD’nin iradesine dayalı olarak basılan bir para birimini.

1971’de ise ABD başkanı Richard Nixon idaresinde, doların altınla bağı tamamen koparıldı. Artık dolar %100 oranında ABD’nin iradesine dayalı basılan bir kağıt oldu. Bretten Woods anlaşması feshedildi ama sistem fiili olarak uygulanmaya devam etti. Bugün hala, neredeyse bütün dünya ülkeleri, döviz rezervlerini dolar olarak tutuyor. Ve bütün ülkeler ABD gibi fiat para basıyor. Ekonomileri daraldıkça piyasaya, krediyle borçlandırma yoluyla para sürüyorlar. Böylece enflasyon denilen durum ortaya çıkıyor ve halkların elindeki para eriyip gidiyor.

Örneğin; bir ekonomide, dolaşımda 20 lira varsa ve o ekonomin toplam varlığı 10 kilo buğdaysa, buğdayın kilosu 2 liradır. Bu ekonominin üretim kapasitesi artmadığı halde, siz 20 lira daha basıp piyasaya sürerseniz buğdayın kilosu 4 lira olur. Artık o ekonomide 20+20=40 lira olmasına rağmen, ekonomi büyümemiştir; hala 10 kiloluk buğday değerindedir. Cebinde 2 lirası olan kişinin parası, yarı yarıya düşer; o parayla bir kilo buğday alabiliyorken artık sadece yarım kilo alabilir.

Bu yüzden merkez bankaları, ekonomideki üretim artarsa, piyasaları dengelemek için para basar. Ama sadece ekonomi büyüdüğünde değil, bunu piyasaları hareketlendirmek için de yaparlar. Çünkü güvensizlik ortamı oluştuğunda insanlar para harcamak istemez ve piyasalar durgunlaşır. Fakat üretim artmadığı halde piyasaya iradi olarak sürülen fazladan her para, sizin cebininizden görünmez bir el tarafından çalınmış özgürlüğünüzü temsil eder. Ve bu dengesizlik, günümüzde devasa boyutlardadır.

2008’deki küresel ekonomik kriz, dünyada bütün kralların çıplak olduğunu gösteren bir örnekti. ABD’de FED’in pervasızca piyasaya dağıttığı krediler, -ki bunların çoğunu mortgage kredileri oluşturuyordu- borç kağıtları olarak dünya borsalarında satılıyordu. Yanlış okumadınız: “borç” satılıyordu.

Bu kağıtlar, dünya piyasalarında üzerlerine kâr koyularak elden ele geziyordu. Zaten olmayan bir paranın alacağını temsil eden kağıtların sözde değeri daha da şişmişti. Ve sonunda devasa bir balon oluştu. Bu kağıtlara harcanan paranın geri dönmeyeceği anlaşılınca, işler çoktan çığrından çıkmıştı ve balon patladı. Durumu kurtaralım derken daha fazla para bastılar. ABD, o güne kadar, tarihi boyunca bastığı paranın (800 trilyon doların) beş katı fazla parayı (4 katrilyon dolar) 2008 krizinden sonra birkaç yıl içinde bastı. Ama bu, aslında hiçbir şeyi düzeltmedi; yaptıkları şey, patlayan balona, çaktırmadan yama yapıp, içine daha fazla üflemek oldu. Ve şu an hala karşılıksız para basmaya devam ediyor. Üstelik bu işi diğer büyük ekonomiler de yapıyor.

Evrende hiçbir şey yoktan var olmaz veya vardan yok olmaz; dönüşür, bir halden diğer bir hale geçer. Bu, ekonomilerde de böyledir. Ekonomik krizler, hiper enflasyon, kur hareketleri ve bunun gibiler yüzünden kaybettiğiniz paranız/özgürlüğünüz başkalarının eline geçer. 2 liranız olduğu halde, 10 kilo buğdayın 1 kilosu sizinken, önce yarım kilo, sonra 100 gram, en sonunda 1 gram sizindir. Dünyadaki para sisteminde şu an yaşanan budur.

FED’in işleyişi bugün dünyadaki herkesin hayatını yakından ilgilendiriyor. O yüzden bu mekanizmayı anlamamız gerek.

Bu kuruluş, Amerikan devletine ait olmayan özel bir kuruluştur. Para basması için devlet FED’e tahvil verir. Tahvil ve bono, devletlerin borçlanma kağıtlarıdır. FED de bunun karşılığında tahvil miktarı kadar para basar ve dolaşıma sokar. Bunun yolu halka faizle verilen kredilerden geçer. İnsanların sırtına faizli borç yükü olarak binen hayali para, gerçeğe dönüşür.

Çünkü artık bankaya ve dolaylı yoldan devlete çalışan ve değer üreten köleler vardır. Devlet ve banka, elinde gerçek para varmış gibi yaparak çalıştırdığı kölelerden beslenir. Yaptıkları iş sadece onların çalışmalarını kurnazca organize etmekten ibarettir.

Bir çoğumuz, “FED’in faiz artırımı yüzünden, doların değerinin arttığını” televizyonda duymuştur. Sebebini merak ettiniz mi hiç? Aslında dolar artmaz, sizin paranızın değeri çalınır.

Şöyle izah edelim:

Devletler, tasarruflarının bir kısmını bono olarak hazinelerinde saklar. Bonoların, devletlerin borçlanma senetleri olduğunu söylemiştik. Diyelim ki bir ülkenin hazinesinde 1 milyar dolarlık bono var. Yani ABD ona bir sene sonra bu parayı ödemeyi taahhüt ediyor. O esnada ABD’deki faiz oranı %2. FED faizi %3’e çıkarırsa, bu sefer piyasaya sürdüğü yeni bonolar daha değerli görülecek (ama aslında değeri değişmeyecek çünkü hala aynı para birimini temsil eden bonolardır) ve eski bono kağıtlarının piyasa değeri düşecek. Böylece %2’lik faiz döneminde 1 milyar dolar bonoyu hazinesine koyan ülke, kayba uğrayacak. Bu sefer kendi birikiminin değeri düşecek ve kendi para birimi dolar karşısında erimiş olacak. FED’in faiz artırımında dolar kurunun artmasının sebebi budur. Aslında dolar artmaz, sizin “paranızın” değeri düşer; daha doğrusu, bir yerden başka bir yere gider.

İşte sistem bunun gibi akıl dışı mekanizmaları kullanarak çalışır.

Fiat para sistemi, kölelerin boynundaki görünmez zincirlerdir. Bağlı oldukları zinciri göremeyenler, kendilerini serbest sanır. Bağlı olduğunuz zincir ne kadar uzunsa, ancak o kadar uzağa gidebilirsiniz. Diğer bir değişle ne kadar paranız varsa o kadar özgür olursunuz.

Son yüzyılda, tarihte hiç olmadığı kadar büyük bir canavara dönüşen ve dünya halklarını esir alan, küresel gölgeler krallığının işleyiş mekanizmasından bahsettik. Kölelik sistemi binlerce yıldır, devam ediyor ama daha önce hiç bu seferki kadar büyük olmamıştı. Onun bu büyüklüğü, aynı zamanda en zayıf noktası. Açgözlülüğü onu o kadar şişirdi ki, patlama noktasına getirdi. Artık gereken şey, sadece kralların çıplak olduğunu kitlelerin görmesi…

Az önce bahsettiğimiz finans balonu yakın bir zamanda, belki birkaç yıl içinde patlayacak ve dünya, insanlık tarihinin hiç görmediği kadar büyük bir ekonomik çöküş yaşayacak.

Fiat para sistemini tarihte deneyen bütün ekonomiler, kaçınılmaz bir şekilde hiper enflasyon yaşayarak çökmüştür. 11. Yüzyılda, Çin’de Yuan hanedanlığında; 12. Yüzyılda, İngiltere’de; 18. Yüzyıllarda, Fransa’da… Bugünkü sistem de miadını doldurdu ve hiper enflasyona doğru koşar adım ilerliyor. Nitekim hiçbir hükümet, sonsuza dek karşılıksız para basamaz, çünkü çalışan insanların alım gücü veya kölelik derecesi, kritik sınırın, yani hayatta kalma sınırının altına düştüğü zaman sistem kaçınılmaz olarak çöker; kaos meydana gelir.

Daha önceki fiat para sistemi deneyimlerinin hepsi yereldi. Ancak şimdiki dünya çapında ve özellikle doların ortak döviz rezerv birimi olması yüzünden çarkları iç içe geçmiş küresel bir sistem. Üstelik üflenen balon akıl almaz bir derecede büyük. Patladığı zaman bütün dünya bunun şokuyla birlikte büyük bir buhran yaşayacak. Ekonomi uzmanları, bu krizin nasıl ve ne boyutta gerçekleşeceğini, artık geri dönüşün olma-dığını, kitaplarında rakamlar ve
formüller vererek is-patlıyorlar. Mevcut ekonomi modeli çöktüğünde, dünyada yeni bir model uygulanmaya başlanacak ve bu, büyük ihtimalle “enformasyonizm” olacak. Yani artık üretim, sermaye (kapital) üzerine değil, bilgi (enformasyon) üzerine kurgulanacak. Teknoloji çağında bilgi teknolojilerini yönetenler, üretimi organize edecekler.

Zeitgeist: Addendum (2008)

Küresel krizin patladığı o gün gelip, bütün kralların çırılçıplak olduğu görüldüğünde, dünya köleleri için bir özgürlük şansı doğacak. Eğer bu şansı kullanamazlarsa, bu sefer yeni efendiler bilgiyi elinde bulunduranlar olacak, diğerleri de muhtemelen çiplenmiş köleler…

Kitabın orijinali: “Köleler ve Efendiler” 2017


EKSTRA:


Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s