Kara Panterler: Black Panther Party (1966-1982)

In 1969, Black Panthers from Sacramento attend a Free Huey Rally in Oakland, California.

“Öksüz bir çocuk gibi hissediyorum kendimi,

Yetim bir çocuk,

Evinden çok uzaklarda.”

Kara Panterler Partisi’ne Genel Bakış

Bobby, Fred, Huey, Mumia ve diğerlerine…

Kerem Kamil Koç, 2010

Kara Panterlerden bahseden bir tarihçeyi 1960 senesinde, ki oldukça sıra dışı birkaç senenin öncülüdür, Bobby Seale ve Huey Newtonun tesadüfi olarak okullarının Afro-Amerikan Birliğinde gerçekleştirilen tartışmalardaki tanışıklığına bağlamak onu tarihsel gelişimi içersinden soyutlayarak; tarihi sebep sonuç ilişkileri içersinde bir akış olarak değil, birbirinden kopuk olay bütünlerinin bir aradanlığı olarak sunmaya yarar.

Nasıl ki Fransız Devrimi‘nden bahsedilirken doğru bir izlekte ilkel komünal toplumlardan yola çıkılması gerekliyse, mevzubahis Kara Panterler olduğunda da, sayfa sınırlılığından ötürü çok eskilere gidemesek de kökeni belirtmek bakımından gereklidir.

Siyahilerin Amerika Birleşik Devletleri‘ndeki mücadelesi 1960’larda kitleselleşip genel form ve taleplerini belirginleştirmekle beraber, Kıta Avrupa‘sının kolonyal çağında Kolombun Amerika kıtasına ayak basmasıyla birlikte başladığını söyleyebiliriz.

15- 19. yy.lar arasında iyimser bir tahminle 15 milyon siyahinin bulundukları topraklardan kendi rızaları dışında, zorla, elleri ayakları zincirlenerek ve türlü işkencelerle Amerika Kıtasına getirildiği bilinmektedir. Bir başlangıç olarak gemilerdeki bireysel ya da birkaç kişilik isyanlar, itaatsizliklerden bahsedilebilse de, panoramik bir kareye alabilmek için kıtaya çıkış ve sonrasından bahsetmek daha isabetli olur.

Kıtaya çıkıldığında gemilerdeki bu siyahi yükün gemilerle oraya zengin olmak, yeni bir hayat kurmak; yeni ve ‘fethedilmemiş’ topraklarda kendine fırsatlar yaratmak gibi amaçlarla gitmedikleri, sadece ucuz, hatta ucuzun da ötesi, neredeyse karşılıksız iş gücü olarak götürüldükleri gerçeği siyahileri kendini Amerikalı diye tanımlamaktansa, farklı coğrafyalardan da gelmiş olsalar ten rengi üstünden bir enternasyonalizme yönelip siyahi olarak adlandırmaya götürür.

1730’lar ve 40’lar arası irili ufaklı ve birbirinden kopuk onlarca isyan gerçekleşmiştir. 1776’daki, İngilizlere karşı bağımsızlığın elde edildiği Amerikan Devrimi Mumia Ebu – Cemal tarafından “Siyahileri Amerikalıların mı yoksa ingilizlerin mi sömüreceklerine dair.” bir küçük burjuva devrimi olmaktan ileriye gitmemiştir.

Black Panther demonstration, Alameda Co. Court House, Oakland, Calif., during Huey Newton’s trial.

Cemal hiç de haksız değildir; siyahiler açısından sadece ‘efendi’nin değişeceği, ama yaşam koşullarında herhangi bir düzelmeye sebep olmayacak bu devrimden sonra Amerika’daki ‘nesne’likleri 1850 senesinde çıkartılan Kaçak Köle Yasası ile tescillenmiştir. Bu yasaya göre kaçan köleler ‘sahip’lerine iade edileceklerdir. Tüm kıta, siyahiler için II. Dünya Savaşı‘nn toplama / çalışma kampları gibi bir kampa dönüşmüştür. Kader olarak kabul etmeye zorlandıkları konumları artık yasalaştırılarak kanunen de bir metaya indirgenmişlerdir. Önlerinde iki seçim şansı vardır, ya kabullenecekler ya da özgürlükleri için direneceklerdir. Her ne kadar psikolojide “öğretilmiş çaresizlik” konumunda kalan kesimler olsa da yüzlerce siyahi, tutuldukları zorunlu çalışma ve barınma yerlerinden bir şekilde edindikleri kamalar ve silahlarla firar ettiler, mevcut şartlarda yaşamaktansa, ölmeyi göze alarak firarı tercih ettiler.

Bu firarların hemen ardından, Kaçak Köle Yasası’nın kendisine tanıdığı haklarla firar eden kölelerinin peşine düşen Edward Gorsuche karşı verilen mücadele ile Christiana Direnişi (1851) patlak verdi. Bu direniş aynı zamanda Amerikan İç Savaşı olarak da bilinen Kuzey- Güney Savaşlarının tetikleyicisi olarak kabul edilir.

Sene 1865’e dayandığında siyahilerin çoğu kez Christiana Direnişi kadar organize olamamış onlarca orta çapta, yüzlerce de bireysel denecek kadar küçük isyanı ve firarı mevcuttu. Bu isyan ve firarlara karşı hem toprak sahiplerinin ekonomik çıkarları hem de siyahileri aşağı bir ırk olarak kabul eden yaklaşımlardan, günümüzde de varlığını devam ettiren, Ku Klux Klan doğdu ve siyahilere karşı şiddet eylemlerine başladı.

Ülkenin kuzeyi ile güneyi arasındaki ekonomik farklılıklar ve buna bağlı olan sosyolojik şartlar değişiyor ve uçurum açılıyordu. En temelde kuzeyde sanayileşme yoğundu; bunun için serbest iş gücüne ihtiyaç duyulmaktaydı; güneyde ise tütün, şeker kamışı ve pamuk ekimlerinin yoğun olduğu bir tarım toplumu hayat sürmekteydi ve serbest iş gücü için ihtiyaç duyulan köleliğin kaldırılması, sistem köleliğe dayandığından ve büyük aileler çok geniş toprakları ellerinde bulundurduğundan, onlar açısından ekonomik bir çöküş demekti.

Seçimlerin ardından, köleliği kaldırma sözü ile burjuvazinin oylarıyla iktidara gelen Lincoln‘ün görüşlerinden endişelenen güney eyaletleri statükonun devamını sağlayabilmek için kendi aralarında uzlaşarak Jeffersonun önderliğinde bağımsızlıklarını ilan ettiler. Kısa süre içerinde menfaat çatışmaları iki devleti savaşın içersine soktu ve ekonomik olarak her ne kadar birbirlerine yakın olsalar da 1865-1867 seneleri arasında devam eden savaşların ardından, sanayi gücünü arkasında barındıran kuzey, ekonomisi tarıma dayanan güneyi mağlup etti. Siyahilerin bu savaşlardaki konumları önemliydi; hatta savaşın gidişatını şekillendiren güçtü. Güneyin kaybetmesi ile tüm ülkeye hakim olan kuzey, dediğini yaptı ve kölelik kaldırıldı.

Şak, şak, şak… Alkışlar, sloganlar kuzey için, kalbimiz bu özgürlük savaşçılarıyla… Ne kadar duyarlı ve ulvi insanlardı… Gönülleri özgürlüğü yayma ve neredeyse ölüm ile yaşam arasındaki siyahi kardeşlerini kurtarma aşkıyla yanıyordu; öyle ki yaşamlarını sürdüler ortaya. Aslında sadece ekonomik sistemin revizyonu olan ve öngörülen sistemin faydası için yapılan bu iç savaşın siyahilere getirdiği yasal olarak kabul edilmiş bir özgürlük oldu. Siyahilerin Amerika’ya gelişinden itibaren köleleştirilmişlikleri üzerinden nesilden nesle akan, neredeyse genetik koda dönüşmüş olan siyahilerin aşağı oldukları düşüncesi kanunlarla engellenebilecek bir şey değildi. Nitekim kölelik kaldırılsa da ırkçılık sona ermedi. Özgürleşen siyahiler oy haklarını da kazandılar. 1877’de Hayesin ( Zamanın ABD başkanı ) ülkenin güneyinde konuşlandırılan ve yeni yasaların uygulatılmasını gözeten askeri birlikleri siyahların da ekonomik hayatta söz sahibi olmasıyla ekonomik anlamda zorlanan beyazların oylarını alma kaygısıyla geri çekmesiyle 1965 yılında yapılan yeni yasal düzenlemelere karşı siyahilerin yeniden karanlık yılları başladı.

“Children walking by Panther graffiti” by Stephen Shames

Tüm bu olanlar, birinci dalga diye adlandıracağımız süreçte olanların satır başlarıydı. Bahsettiğimiz karanlığa dönüş; siyahilerin politik alandan dışlanması, dinsel alanın politik alanın yerini almasına sebep oldu. Aynı zaman dilimi yavaş yavaş siyahilerin birbirine yardımını bir bakış açısı olarak edinmiş, kendine yeterli siyahi yaşam birimleri oluşturmayı hedefleyen insanların bir araya gelmeye başladıkları zaman dilimi olarak tarihe geçti.

Bu yakınlaşma ve topluluklaşma çabaları devam ederken 1930’da baş gösteren Büyük Buhran ile güneyden sanayi’de çalışmak üzere gelmiş olan siyahilerin işten çıkartılmaya başlanmasıyla oluşan kaotik geçişte gerçek adı FBI kayıtlarına göre Wallace Ford olan ama kendini insanlara Fard olarak tanıtan kişi ortaya çıktı.

Fard ipekli kumaşlar satan bir doğuluydu. Suriye ya da Lübnanlı olduğuna dair rivayetler vardır. Fard durumun şartlarından faydalanmakta gecikmedi. Siyahilerin aslen oralı olmadıkları ve doğal yaşamlarından kopmaları bir hatayken kendi yaşam tarzlarını bırakıp beyaz insan gibi davranmaya çalışmalarının hatalarını katmerlediğini söylüyordu. Peki, ne yapmalılardı? Mesela atalarının giyindiği gibi giyinmelilerdi… Tesadüfe bakın ki Fard‘ın sattığı ipek kumaşlar atalarının yaşadıkları yerlerdeki kumaşlardandı. Zamanla siyahiler Fard‘a atalarını sormaya başladılar. Devamlı atalarından bahseden bu insan atalarını, hiç görmedikleri köklerini biliyor olmalıydı. Şüphesiz ki biliyordu Fard, zeki, çenebaz ve menfaatlerin kokusunu uzaklardan alabilen bir insandı. Hikâye basitti… Siyahiler Şahbaz kabilesinden ilk insanların soyundan gelmekteydiler ve dinleri İslam, dilleri de Arapçaydı. Anlaşılan o ki Fard zaten bildiği şeyleri kullanmaya kararlıydı.

Kökenine dönmek isteyen, beyazların kendilerine hitap şekli olan isimlerini bir kenara bırakmalı ve atalarının isimlerini kullanmaya başlamalıydı. Siyahiler kendi aralarında örgütlenmeli, birbirlerine sıkıca tutunmalıydı. Bu birkaç paragraf yukarıda belirttiğimiz gibi süregiden bir çabaydı zaten. Ama atalarının yaşadıkları yerlerden gelen bu adam tüm diğer çaba içindekilere göre avantajlıydı; kökenden gelmekteydi. Topluluk oluşmaya başladıkça Fard onları bir arada tutabilmek için bir alt-kültür yaratması gerektiğini fark etti. Giyimle kendini sokakta belli etmeye başlayan bireyler için şüphesiz ki bu yeterli değildi. Beyaz adam kötü, pis ve ahmaktı. Onu fıtratı kadar yedikleri de etkiliyordu. O zaman beyaz adamın yediklerinden yememeliydiler. Hiç merak etmesinlerdi, zira Fard atalarının ne yediğini de şüphesiz bilmekteydi ve yeni açtığı markette tam da o gıdalardan satmaktaydı. Bir taraftan bir kitleyi bir arada tutan ortaklıkları yaratırken, öte yandan da bunu paraya çeviriyordu.

Büyük Buhran‘da işini kaybedenlerden birisi de o güne kadar adı fabrika vardiyalarında önemsiz, benzeri yüzlercesi gibi yazılıveren Elijah Poole (Daha sonrasında Fard’ın öğretileriyle Poole yerine Muhammad’i alacak olan) Elijah Muhammad‘ti. Fard‘ın kendisini Tanrı olduğuna inandırdığı Elijah Muhammad, kısa sürede azmi ve kıvrak zekâsını fark ettiği ve sadakatinden emin olduğu bu genci artık kendisini İslam Ümmeti olarak adlandıran hareketinin ‘Rehber’i ( Ki burada rehber’in Farsça bir kelime olduğunu Rah + Borden’den oluştuğunu, bunun da yol gösterici olarak gündelik hayatta kullanılsa da, dinsel alanda peygamberlik müessesini imlediğini belirtelim ) ilan etti. Gelişmelere seyirci kalmak niyetinde olmayan Amerikan Hükümeti’nin kolluk güçlerinin devamlı takibinde olan Fard‘ın açıklanamayan 1934 seneli kaybından sonra Elijah Muhammed doğal önder olarak cemaatin 8000’e varan müridini kontrol etmekteydi. Bu insanlardan cemaati maddi olarak destekleyenlerden, tüketimi ile kalkındıranlardan gelen tüm para aynı zamanda cemaatin bankası olan Elijah Muhammad‘in kontrolündeydi. Reddini deklare edip askere gitmediği için 1942- 46 seneleri arasında cezaevinde yatan Muhammad için çok sayıda siyahi hükümlü barındıran cezaevi kolaylaştırılmış şartlarda örgütlenme hizmeti sağladığı için oldukça elverişli bir yer oldu. Elijah bu zamanda ve sonrasında, gelişmekte olan ayrılıkçı iradeyi kuramsallaştırmak için bir öğreti metni hazırladı. Bu metin bir anlamda teolojik ve siyasi bir manifesto niteliğindeydi, içeriğinde özellikle teolojik anlamda Batıni yaklaşımı benimsemişti ve sosyal meseleler konusunda da siyahi evanjelizmin etkisi görülüyordu. Batıni yaklaşımın benimsendiği kısımlar İslamiyet, Hıristiyanlık, Musevilik ve Zerdüştlük inançlarının karışımı durumundadır. Bir tutarlılık arayışı da yoktur esasen. Zira 1930’larda Amerika’da İslamiyeti iyi bilen kimse neredeyse yoktur. Siyasi kısımlarda, teolojik hatta kozmogonik kısımlarda bile egemen Amerikan kültürünün siyahlara biçtiği değersizlik imgesinin tersine çevrilmiş halidir.

Bu noktada İslam, birleşebilecekleri soyut bir kimlik olmanın yanında aynı zamanda beyaz kesime karşı mutlak ötekileşme konumunun da bir simgesidir.

Elijah zamanında İslam Ümmeti, Fard‘ın zamanındaki örgütlenme çabalarını aşıp artık örgütlü bir güç haline gelmiş; “Amerikan toplumunun pazarından sıyrılarak” süpermarketlerinden bankalarına kadar kendi pazarını oluşturmuş ve 1975 senesine kadar 46 milyon dolarlık bir anonim şirketine dönüşmüştür.

İkinci Dünya Savaşı sonrasında, Çin devrimi, Latin Amerika’daki devrimci hareketlerin başarıları ve ulusal kurtuluş mücadelelerinin yükselişi, ABD’de de devrimci akımların güç kazanması için bir moral motivasyon yaratmıştı. 1960’larda bütün dünyanın içinden geçtiği politik süreç göz önüne alındığında, ABD’nin de bu politik ivmeden mahrum kalamayacağı açıktı. Bir de bunun üstüne 1956’da ABD’nin Vietnam’a müdahale ederek Fransa’nın başlattığı savaşı sürdürmesi eklenirse, ABD’nin içinde bulunduğu koşullar daha iyi anlaşılabilir.

Members of the Black Panther Party, stripped, handcuffed, and arrested after Philadelphia police raided the Panther headquarters, August, 1970

1955 sonrası siyahi hareket ivme kazandı. Bu sene içersinde meydana gelen bir olay sonrası, otobüse binen siyahi bir kadının hakaretlere uğraması, 381 günlük bir otobüs boykotuna sebep oldu. Bahsettiğimiz boykot siyahilerin bu kitlesellikte ilk eylemleriydi. Boykotu düzenleyen isim aşina olduğumuz bir isimdi: Martin Luther King. Bunlar olurken siyahiler arasından bir ses de İslam Ümmeti cenahından cılızdan da olsa güçlenerek yükselmekteydi: Malcolm X. Eğitimli bir siyahi burjuva ailede siyahilerin genel yoksulluğundan uzakta büyümüş bir Martin Luther King karşısında Malcolm X yoksulluk içersinde büyümüş, suça bulaşmış ve düşük eğitimli ancak gelişmeye açık ve zeki birisiydi. Martin Luther King‘in önerdiği çözüm burjuva siyahilere daha yakın olan ve çekici gelen uzlaşmacı, Gandhivari, sivil itaatsizliklere dayanan ve eşitlik ilkesinde haklarını talep etmekle yetinen, neredeyse komprador bir vizyona sahipken, Malcolm X‘in çözüm için önerdiği tek yol olan Bağımsız Siyahi Devleti düşüncesi, devrim, özellikle işsiz, gettolarda tecrit edilmiş ve uyuşturucu satıcılığı ya da seks emekçiliğinden başka bir iş yapma şansı bırakılmamış insanları ve gençleri etkiliyordu.

1964-1965 yıllarına gelindiğinde ABD‘nin her tarafı kaynamaya başladı. Florida’da bir siyah kadının öldürülmesi, siyah çocukların okudukları okulların bombalanma tehditleri alması, polislerin siyah çocuklara yaptıkları baskılar ve siyahlara uygulanan şiddet, toplum içindeki gerginliğin artmasına yol açmıştı. Siyah bir sürücünün tutuklanması ve genç bir siyah kadının polise tükürmekle suçlanarak haksız yere tutuklanması fitili ateşleyen kıvılcım oldu. Asırlar boyunca ezilen, hor görülen, insan yerine konulmayan siyahların beyazlara karşı öfkesi, 1965 Ağustosunda büyük bir isyana dönüşecekti. 11-16 Ağustos tarihleri arasında devam eden Watts isyanı sırasında dört binden fazla siyah tutuklandı. Ama sonrasında isyanın bitmediği, kendi içinde geri çekilerek geliştiği anlaşılacaktı. 1966 yazında kentler yakıldı, silahlı siyah gruplar ile ABD polisi arasında büyük çatışmalar oldu. 1967 yılına gelindiğinde isyan dalgası bütün ABD‘ye yayıldı. Bu tarihteki polis kayıtları, irili ufaklı 123 olayın vuku bulduğunu gösteriyor. Bu olaylar sırasında büyük bir çoğunluğu siyahlardan oluşan 83 kişi ateşli silahlarla öldürülmüştü.

October 1966 the Black Panther party was founded for self defense. The two founders were Huey Newton and Bobby Seale.

Tüm bu karmaşanın öncesinde tanışan ve okuldaki tartışmalarda dikkatleri üzerlerine toplayıp yavaş yavaş etkinlik alanlarını genişleten Seale ve Newtonun varlıkları önemliydi. Zira siyahi toplumdaki örgütlenme anlamındaki dağılmışlığı gidermek için başlattıkları Kara Panterler hareketi söylemleri ile 1965 senesinde öldürülen ve ölümünden önce, tek kurtuluşun silahlı mücadeleye dayandığını vaaz etmeye başlayan Malcolm X in taraftarları içinde, mücadeleci çizgisinden dolayı, yaygın bir popülariteye sahip oldu. Partinin liderlerinden biri ve kurucusu olan Huey Newton, beyaz liberaller ya da siyah burjuvalarla hareketin bir yere gidemeyeceğini, asıl hedefin siyah varoşlara ve silahlı mücadeleye dayanan bir yoksul siyahlar hareketi olması gerektiğini söylüyordu.

Özetle Kara Panterler olarak andığımız Öz Savunma İçin Kara Panterler Partisi disiplinli, beyazların baskı ve tacizlerine karşı tüm siyahilere şemsiye olabilecek ve gerektiği durumlarda kendisini silahla da savunmaktan geri durmayacak ve kendini Marksist olarak niteleyen; dahil olabilmek için başvuran herkesin Maonun Kızıl Kitap‘ını okumuş olması gereken, eğer okuma yazması yoksa kitap hakkında düzenli olarak yapılan genel ve açık toplantılara katılmış olmayı şart koşan bir oluşumdu. Küba Devrimi ve Çin Devrimi‘ni referans alan, zaman zaman gerilla mücadelesi taktikleriyle hareket eden, mücadeleyi işçi sınıfına değil beyazların ezdiği etnik gruplara dayandıran devrimci bir önderlikti söz konusu olan.

15 Ekim 1966 tarihinde açıklanan parti programı temel ihtiyaçlar göz önünde bulundurularak hazırlanmıştı :

1. Özgürlük İstiyoruz. Siyahi toplumumuzun itibarını belirleme gücü istiyoruz.

2. İnsanlarımız için tam istihdam İstiyoruz.

3. Siyahi toplumumuz Üzerindeki kapitalist soyguna son vermek istiyoruz.

4. İnsanın barınabileceği saygınlıkta konutlar istiyoruz.

5. Bu saygın Amerikan toplumunun gerçek doğasını yansıtan tüm insanlarımız için eğitim İstiyoruz.

6. Tüm siyahi erkeklerin askerlikten muaf tutulmasını İstiyoruz.

7. Polis vahşetine ve siyahi insanların öldürülmesine derhal son verilmesini istiyoruz.

8. Biz federal, devlet, bölge ve şehir cezaevlerinde ve nezaretlerde tutulan tüm siyahiler için özgürlük istiyoruz.

9. Mahkemeye çıkarılacak tüm siyahi insanların içlerinde kendi siyahi toplumlarından insanların veya akran gruplarının da olduğu bir jürinin olmasını istiyoruz.

10. Toprak, ekmek, konut, eğitim, giyim, adalet ve barış istiyoruz.

Parti bu taleplerde bulunurken aynı zamanda içinden çıktığı dinamik olan siyahi toplumla bağlarını kopartmadı, yaptıklarıyla isteklerindeki samimiyeti de ortaya koydular. Bunlardan en önemlileri şunlardı:

  • Polis- uyarı devriyeleri: Parti üyeleri siyahilerin yoğun olarak bulundukları semtlerde kameralar, fotoğraf makineleri, kanun kitapları ve gerekli durumlarda kendilerini korumak için silahlarla semtlerine giren polis devriyelerini izlerlerdi. Bu öylesine kurumsal bir hale gelmişti ki, artık düzenli olarak bu devriyeye çıkan Panterler neredeyse stajyer bir avukatın karşılaştıkları durumda bilmesi gereken şeylerin tümünü biliyor gibilerdi. Bu keyfi uygulamaları ve buna dayana polis şiddetini azalttığı gibi, personelinin çoğu güney kökenli olan polis departmanı üzerinde zaman içersinde büyük bir demoralizasyona sebep oldu. Devriyelerin kararlı karşı duruşları yüzyıllardır gururları durmaksızın kırılan siyahiler üzerinde olumlu etki yarattı ve partiye büyük katılımlar sağladı.
  • 1968′ de partinin başlattığı çocuklar için bedava kahvaltı programında panterler kendilerini destekleyen yerel esnaflardan topladıkları gıda maddelerini kahvaltı halinde çocuklara sunmaya başladı. Kahvaltılar yoksul siyahi semtlerde çocukların çoğunun evinde bulamayacağı ama gelişimleri açısından da oldukça faydalı sahanda yumurta, ekmek, birkaç dilim jambon ve mısır gevreğiydi.
  • Çocuklar için düzenlenen bir başka kampanya da sabahları erkenden kalkıp onlar okullarına gitmeden evvel onlarla zaman geçiren Panterler kampanyasıydı
22nd July 1968: Black Panthers march to a news conference in New York to protest at the trial of one of their members Huey P Newton. Newton was later convicted for the manslaughter of an Oakland policeman.
Huey! (1968) [Black Panther Party Documentary Film] 

1971’lerde partinin programları arasında topluluklararası haber servisi, polisin topluluklarca kontrolü, özgürlük okulları, halkın ücretsiz tıbbi araştırma sağlık kliniği, bedava giyecek programı, cezaevlerine ücretsiz otobüs programı, ürkütücü çevreye karşı büyükler programı, anemi araştırma vakfı, bedava mesken kooperatifi programı yanında bedava ayakkabı programı, bedava ambulans servisi, ücretsiz yiyecek programı gibi hizmetler de eklenmişti.)

İşte bu taleplerle 15 kişinin birlikteliği ile ortaya çıkan parti 1969’a gelindiğinde on binlerce üyesi olan ve beyaz Amerika tarafından “Bir numaralı toplum düşmanı” payesiyle nişanlandırılan konumuna yükselecekti. 1970 senesi Kara Panterler Partisi‘nin kadınların özgürlüğü konusunda resmi tavır aldığı senedir.

1970 sonrasında ise Malcolm X‘in çoğu söylemini eyleme geçirebilmiş olan parti, hedeflediği siyahi mücadeleyi tek organda yürütmek hedefine hemen hemen ulaşmıştı. Bunun getirdiği öz güvenle söylemini revize ederek salt siyahilere değil; beyaz Amerika’nın köşe ve kuytuluklarında kalmış diğer etnisitelere de hitap eden ve sempatizan toplayan bir harekete dönüştü. Siyahi milliyetçiliğinin ve Bağımsız Siyahi Devleti arzusunun terk edilmeksizin, soruna salt siyahilerin değil, öncelikle yerelleri olan Amerika’daki, ardından da dünyanın tüm ezilenlerinin sorunu olarak bakması, sahiplenmesi ve desteklemeye çalışması partiyi devrimci enternasyonalist çizgiye taşıdı.

Vietnam Savaşı‘na gönderilen siyahi askerlere yönelik olarak kaleme aldıkları bildiride şöyle diyordu Panterler: “ABD sizin ülkeniz değil, ABD için savaşmayın!“, “Vietnamlı kardeşlerinizi değil, sizlere onları öldürmeniz için emirler veren ırkçı domuzları öldürün!” Bununla da kalmayarak Güney Vietnam Halkın Kurtuluş Ordusu Komutanlığı‘na gönderilen özel bir mektupla belirsiz sayıda Kara Panterler Partisi mensubunu da Amerikan Emperyalizmine karşı savaşlarında destek olmak üzere göndermeyi teklif etmiştir. Bilinen bir başka örnek ise, Filistin’ in İsrail işgaline karşı mücadelesinde Filistinli Kurtuluş Cephesi El-Fetih‘e destek verilmesi ve El-Fetih‘le yaşanan yakınlaşmalardır.

CBS muhabiriyle görüşen El- Fetih‘in Cezayir sorumlusu, Panterlerle ilgili sorulan bir soru üzerine El- Fetih karargâhının, kendisinin kara panterlere şehir gerillası taktikleri ve sabotaj eğitimi verilmesi konusuna sıcak baktıklarını söyleyip şöyle devam ediyordu: “Zamanı gelince Panterler ABD’ ye ani ve derin darbeler indirecekler, ırk ayrımı politikasından sorumlu her düzeydeki yetkiliyi öldürecekler ve fabrikalarla kapitalist kurumlara sabotajlar düzenleyeceklerdir.

Amerika tüm bu gelişmelere karşı elinden geleni yapıyor, lakin siyasi arka planı güçlü olan, geniş bir toplumsal zemin üzerine kurulu, sempatizan sayısının bilinmediği ve gerektiğinde ne öldürmekten ne de ölmekten çekinmeyecek binlerce silahlı militanları bulunan Kara Panterlere karşı istediği etkinlikte karşı önlemler alamıyordu. Hukukun ayak bağı olduğu durumlarda hukuku aşabilmek ve “etkin” çözümler yaratabilmek amacıyla FBI‘in altında oluşturulan ve Karşı İstihbarat Programı olarak adlandırılan Cointelpro projesi hayata geçirildi. Cointelpro bir kontrgerilla oluşumuydu ve 1956 – 1971 yılları arasında Martin Luther King ve Malcolm X‘in öldürülmeleri haricinde, kara panterler partisi ve yöneticilerine yönelik baskı ve şiddet içerikli 295 operasyon düzenlemiştir.

Hoover‘ın, zamanın FBI başkanı, başkanlığında 1968- 69 senelerinde düzenlenen operasyonlarla partinin 14 üst düzeyli yöneticisi öldürülmüş, binlerce militan tutuklanmış ve yüzlerce üyenin de ömür boyu hapis cezalarma çarptırılmıştı. Bu operasyonların hedefi Kara Panterler olmakla beraber, aynı zamanda ülkedeki tüm devrimci ve demokrat yapılara da gözdağı verme niyetindeydi.

Kara Panterler Partisi, maruz kaldığı ağır devlet terörü altında büyük ölçüde gücünü yitirdi. Daha sonraki yıllar içinde ABD’ de yaşayan diğer etnik grupları da çevresinde barındırmaya başlamasına rağmen eski gücüne bir daha kavuşamadı. Böylece 60’lar ve 70’lerin başlarındaki devrimci kabarışla birlikte doğan tüm devrimci örgütlenmeler gibi, o da, dalganın geri çekilmesiyle birlikte zayıfladı. Ancak yine de siyah varoş gençliği içinde bir efsane olarak yaşamayı sürdürdü.


When gays and Panthers were united

“Jean Genet, 1970 yılının 1 Mayıs günü Yale Üniversitesi’nin kampusunda toplanmış olan yaklaşık 25 bin kişiye bir konuşma yapmak üzere evinden ayrıldığında, Amerikan polisinin onu yakalayamayacağı kaçak yolları denemek zorundaydı. Kürsüye çıkmayı başardığında, Dreyfus Davası’nı örnek vererek şunları söyledi: “Geçmişte Fransa’da tek bir suçlu vardı: O Yahudi’ydi; şimdi burada, ABD’de geçmişte ve bugün için bile tek bir suçlu var: O da Zenci.”

“Kara Panterler Partisi tarih olabilir,

fakat onu yaratan güç halen bizimle birliktedir”

– Mumia Ebu Cemal


Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Twitter picture

You are commenting using your Twitter account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s