Hematom: Adam, Ceset ve Benin Maceraları

Suhan Lalettayin, Vaa & Aleyna Özdemir ‘Hematom’ / Foto: Mayıs Obscura, 2025

H E M A T O M

içinizden söküp atması da vücudunuzu baştan aşağı sarmasına izin vermek kadar meşakkatli olacak.

Suhan Lalettayin

ağzınızı, bacak aranızı ve beyninizi sulandırmak üzere kurulan patolojik bir deneyin çıktısı: #hematom

içinizi ısıtacak bir aşk hikayesi… etik ve ahlak üzerine birkaç sıkıcı ders… çocukların erişemeyeceği yerde saklanmayan ilaçların mahvettiği hayatlara derinlemesine bir bakış imkânı… toksik ilişkilerinizi gözyaşlarıyla anacağınız bir yüzleşme seansı… değil.

şiir ile şiir olmadığı varsayılanın, gerçek ile kurmacanın, disiplin ile disiplinsizlik diye adlandırılanlar arasındaki çizgileri muğlaklaştırarak oynadığımız oyunlar esnasında meydana geldi. 

yıllardır durduramadığımız kanama, besleyip büyüttüğümüz hematom,
artık sizin derdiniz.

içinizden söküp atması da vücudunuzu baştan aşağı sarmasına izin vermek kadar meşakkatli olacak.

hematom‘a kucak açın, arkanıza yaslanın ve bu huzursuz eğlencenin tadını çıkarın.


Suhan Lalettayin, Vaa & Aleyna Özdemir ‘Hematom’ / Foto: Mayıs Obscura, 2025

Şiirin Suç Mahalline Dönüştüğü Bir Sanatçı Kitabı

Şair, yönetmen ve multidisipliner sanatçı Suhan Lalettayin’in beş yıla yayılan bir yaratım süreciyle ortaya koyduğu çok katmanlı sanatçı kitabı “hematom – adam, ceset ve benin maceraları”, klasik şiir formuna sert, cesur ve radikal bir müdahale olarak konumlanıyor.

Şiirin okuma pratiğiyle sınırlandırılamayacağına inanan Lalettayin, hematom’u salt bir şiir kitabı olarak değil; bölüm bölüm ilerleyen bir seri-şiir girişimi, çözümlenmeyi bekleyen bir vaka dosyası, paramparça olmuş bir zihnin iç hesaplaşmalarına ilişkin bir anı günlüğü ve eklektik yaklaşımla kurulan kriminal-poetik bir sanatçı kitabı olarak tanımlıyor.

‘Hematom’ 2025

Beden Korkusu, Aşk,Takıntı ve Bağımlılıkla Örülü Kriminal Bir Anlatı Deneyi

Proje, şiiri görsel, işitsel ve fiziksel anlatılarla buluşturan disiplinlerarası bir yaklaşıma sahip. Kitap, “Ben”, “Adam” ve “Ceset” isimli karakterlerin, kurgusal bir madde olan Neocorte etrafında gelişen tutku, saplantı ve intikamla örülü hikâyesini takip ediyor.

Yapay belgeler, mahkeme tutanakları, hazır nesne kolajları, konuşma deşifreleri ve çok sesli fragmanlarla örülü bu yapı; şiir ile delil, estetik ile patoloji, gerçek ile kurmaca arasındaki sınırları bulanıklaştırıyor. Kitabın illüstrasyonları ve mizanpaj tasarımı sanatçı Gizem Akgün tarafından üstlenilirken, parçalı metin yapısıyla çizimlerin fiziksel dili arasında kurulan çarpıcı uyum, okura hem içeriksel hem de biçimsel olarak çok katmanlı bir deneyim sunuyor.

“hematom”, bir yandan anlatıcının parçalanmış zihninde dolaşan benlik hâlleriyle uğraşırken, diğer yandan çağdaş şiirin beylik formlarına ve bireysel anlatı sınırlarına meydan okuyor. Kitap, okura yalnızca bir “okur” olma rolünü değil, aynı zamanda bir iz sürücü ve suç ortağı olma deneyimini yaşatıyor. hematom’u bir tür “suç şiiri” olarak tanımlayan Lalettayin, bu bağlamda şiirin sınırlarını genişleterek onu bir tür kriminal anlatı deneyine dönüştürüyor. Proje; klasik şiir kitaplarının çizdiği güvenli alanın dışına çıkarak, okuru belirsizliğin, obsesyonun ve parçalılığın hâkim olduğu bir evrene davet ediyor.

Suhan Lalettayin ‘Hematom’ 2025

Kitabın estetik yapısı; punk ve yeraltı kültürü, post-fanzin kolaj diliyle mental bozukluklar, travmalar ve bağımlılıkların kâğıt üzerindeki kanlı izdüşümlerinin ince bir işçilikle örüldüğü parçalı anlatım yapısı ve yoğun dilinin yanı sıra, sert ve rahatsız edici imgeler içeriyor. Lineer akan epizodik şiirlerin arasında non-lineer bir yaklaşımla yerleştirilen kanıtlar, mahkeme tutanağı gibi bazı yapay belgeler ve artçıl buluntularla hematom, “poetik bir hatırlama simülasyonu” olarak potansiyel suç ortaklarının karşısına çıkmaya hazır.

Kitap; gerçek ile kurmaca, şiir ile delil, estetik ile patoloji arasındaki sınırları silikleştiren, türler ötesi bir bellek deneyimi sunmayı amaçlıyor. Suhan Lalettayin’in şiir, belgesel, kurmaca dizi ve tiyatrodan beslenen yaklaşımı; beden korkusu, tıbbi patoloji, suç estetiği ve punk kültürüyle birleşerek daha önce sentezlenmemiş bir multidisipliner poetik/kriminal/belgesel sanatçı kitabı deneyimi yaratıyor.


Suhan Lalettayin ‘Hematom’ 2025
Suhan Lalettayin ‘Hematom’ 2025
Aleyna Özdemir ‘Hematom’ / Foto: Mayıs Obscura, 2025

adventures of man, corpse and me

> HEMATOMA

the outcome of a pathological experiment designed to tantalize your mouth, your groin, and your brain: hematoma

a heartwarming love story to warm your insides… a few tedious lessons on ethics and morality… an in-depth look into lives destroyed by drugs that weren’t kept out of the reach of children… a confrontation session where you’ll mourn your toxic relationships with tears… not.

it took shape through the games that we played by blurring the lines between poetry and what isn’t assumed to be poetry, between reality and fiction, between discipline and what is denominated as lack thereof.

the bleeding that we have been unable to stop for years, hematoma, which we have nurtured and raised together, is now your concern.

removing it from within you will be as challenging as allowing it to envelop your entire body.

embrace the hematoma, lean back, and savor the taste of this restless amusement.

dj s1ck s0ck ‘Hematom’ Hood Base, 2025
Suhan Lalettayin ‘Hematom’ Hood Base / Foto: Mayıs Obscura, 2025
Suhan Lalettayin ‘Hematom’ 2025
Suhan Lalettayin ‘Hematom’ Hood Base, 2025

HEMATOM

Türler Ötesi Bir Hafıza Deneyimi:

Kitap, Enstalasyon, Performans ve Video Art 

hematom’un fiziksel üretimi ve yaygınlaştırma süreci, Suhan Lalettayin’in kurucusu olduğu multidisipliner bir sanatçı oluşumu olan Knownas Collective ve Gizem Akgün’ün Danshol Press girişimi çatısı altında, Converse All Stars Programı desteğiyle hayata geçirildi. Kitabın lansmanı ve sergisi, İstanbul’un önemli bağımsız kültür ve sanat alanlarından Hood Base’te hayata geçirildi.

Sergide, karakterlerin yaşadığı yatak odası ve cinayet mahalli olan banyo birebir yerleştirmelerle yeniden yaratıldı. Sergide Gizem Akgün’ün orijinal illüstrasyonların ve kitabın orijinal sayfalarının sergilendiği duvarların yanı sıra, kitabın dünyasına ait olan yerleştirmelerde Beste Kara ile İpek Candan tarafından özenle tasarlanan heykel ve nesneler yer aldı. Orijinal illüstrasyonlardan bazıları, projeksiyonlar aracılığıyla enstalasyonlara entegre edilirken, yapay belgeler ve hazır nesne kolajlarla pekiştirilen anlatı alanı, kitaptaki “yapay dokümantasyon” estetiğini fiziksel boyuta taşıdı. 

1 Haziran 2025 akşamı Hood Base’te gerçekleşen açılış gecesi ve kitap lansmanında, Vaa’nın canlı performansının ardından geceye dj s1ck s0ck ve Interval dj setleri ile eşlik etti. Yoğun bir ilgiyle karşılanan serginin haftalar süren hazırlık sürecinde Gizem Akgün, Ömer Faruk Karaşahan, Serdar İleri, Esen Arıkan, Beste Candan ve İpek Kara, Mayıs Obscura, Aleyna Özdemir başta olmak üzere, Knownas Collectivein birçok üyesi ve destekçisi aktif rol aldı. “Gerçek bir suç mahalli”ni andıran enstalasyon; serginin kapanışının ardından, Vaa’nın Lale isimli parçası için Suhan Lalettayin tarafından yönetilen ve hematom’un dünyasında geçen bir müzik video klibi / video art projesine de sahne oldu. Suhan Lalettayin’in Vaa ile başrollerini paylaştığı müzik klibi ve video art projesinin 2025’in sonuna kadar yayımlanması planlanıyor.

hematom’un sergi, performans ve etkinlik serilerini Ankara ve Berlin’e de taşımayı planlayan Knownas Collective, bugünlerde destekçi ve fon arayışlarını sürdürüyor.


Suhan

Suhan Lalettayin

1999 doğumlu multidisipliner sanatçı, şair ve yönetmen. Deneyselliği bir yöntem değil, ifade biçimi olarak benimseyen Lalettayin, şiir ve hareketli görüntü tabanlı pratiklerin kesişiminde işler üretir. Hız, tekrar, kaos, sokak ve gece hayatı, patoloji, beden korkusu ve kimlik parçalanması gibi temalar etrafında şekillenen üretimleri; güncel sanat, şiir ve video sanatı arasında yeni diyaloglar yaratmayı hedefler.

röportaj, etkinlik, performans daveti ya da kitap hakkında detaylı bilgi için:
knownascollective@gmail.com

hematom hakkındaki güncel gelişmeleri
aşağıdaki sosyal medya adreslerinden takip etmek mümkün:

@knownascollective / @suhanlalettayin / @hemat0m________ 


Kadının Punk’ı Erkeği Yendi

Fulden
Fulden She-Demon ve Secondhand Underpants ‘Loud Women Fest’ 2019

Punk Rock Sahnesi ve Kadınlar

‘Biz bu yemeğin baharatı değiliz!’

Fulden She-Demon

Punk sahnesi erkeklerin toplumun genel-geçer heteronormatif erkeklik normlarının dışında var olabildiği yegâne özgür alanlardan. Ama aynı özgürlük kadınlara ve ötekileştirilen diğer gruplara tanınmadığında ortaya ciddi bir sıkıntı çıkıyor. Bu durumda kendimizi dayanışma olanağından uzak, iktidar ilişkilerinin ve toplumsal cinsiyet hiyerarşilerinin yeniden üretildiği bir düzlemde buluyoruz. Yazılacak her sahne raporunda, çekilecek her belgeselde, her arşiv projesinde başlangıç noktası (yani taban) olarak punk sahnesi karşımıza adı konulmayan bir erkekler kulübü olarak çıkıyor. Bu adı konulmamışlık belli ‘silme’ alışkanlıklarını içeriyor. Biz kadınlar yancı gibi olaya sonradan dahil edilip, silinen bir şeyleri yeniden ortaya koymakla görevlendiriliyoruz. Bir nevi önümüze konan yemeği ‘çeşni’lendiriyoruz. Bu görevin bizlere tayin edilmiş olması, tayin edenlerin bu konulara kafa yormayıp, bir yandan da vicdanlarını rahat tutmasını olanaklı kılıyor. Dolayısıyla bu ‘takımını seç‘ pratiği hala bir erkekler kulübü ortaya koyarken (burada kuşkusuz tayfacılık da ciddi bir sorun olarak karşımıza çıkıyor), bir yandan da kıyıdan köşeden dahil edilen kadınların katkısıyla kapsayıcı olma iddiası mümkün hale gelmiş oluyor ve bunun sorumluluğu da ötekileştirilenlerin omzuna biniyor. Dolayısıyla kadınların katkıları görmezden gelinir ve silinirken, dahil edilme sorunu da kadınlara rahatlıkla itelenebiliyor. Oysa biz sonsuza kadar kendi festivallerimizi yapmak istemiyoruz. Kendimize ite kaka açtığımız alanların kabul edildiğimiz tek alan olmasını ya da marjinalize edilmesini istemiyoruz. Bir punk fanzininde feminist bir yazının hemen ardından salt erkeklerin olduğu bir playlist‘in önümüze tek gerçek müzik olarak sunulmasını, kadınların katkılarının her defasında unutulmasını, yitip gitmesini istemiyoruz. Biz bu yemeğin baharatı değiliz. Olmamız gereken yer kıyı-köşe-periferi değil, tam merkez. ‘Oğlanlardan biri gibi’ değil, kendimiz olarak ve olduğumuz gibi kabul edilmek. İstisnai değil kaide olarak.

Kapsayıcılık hegemonya yıkmayı gerektirir

Biz punk’ın feminist hali değiliz çünkü bu ifade üzerine sonradan geçirilen bir ceketi çağrıştırıyor. Ancak punk zaten anaakım kültüre karşı konumlandığı ölçüde feminist olmak zorunda. Eğer değilse de üç akor bildiği için sokaktaki adamdan kendini üstün sanan bir densizliğin ötesine geçemiyordur. Kapsayıcılık, “Sen de varsın, işte buradasın, heh öyle kenarda köşede dur işte” demek değil. Gerçek kapsayıcılık hegemonya yıkmayı gerektirir. Hegemonya yıkımını olanaklı kılan şeylerden biri ötekileştirilenlerın öz ifadesi, düşünsel üretimi iken, bir diğeri ise bu üretimlerin kenara köşeye sığıntı gibi yerleştirilmesinden ziyade, tam merkeze alınmak suretiyle anlatının temel bir parçası haline getirilmesidir. İlki hakkında her zaman özeleştiri yapabilıriz. Evet, daha fazlasını yapmalıyız. Kendimizi daha çok ve daha iyi ifade etmeli, daha çok ve daha iyi üretmeliyiz. Tereddütlerimizi bir kenara koymalı, kendimize güvenmeli, inanmalı ve birbirimize sahip çıkmalıyız, ikinci kısma geldiğimizde ise mütemadiyen duvara tosladıgımızı hissediyorum. “Aaa kadınlar da vardı lan !” gibi bir sonradan dahil edilme, gerçek kapsayıcılıkla bağdaşamaz.

Bir Erkekler Kulübü Olarak Punk Sahnesi

Burada bir pozitif ayrımcılık çağrısı yapıyor değilim. Tam aksine, lügatimize pozitif ayrımcılık adı altında giren fikrin bulandırdığı bir sorun var ortada. Eğer ancak pozitif ayrımcılık olsun diye dahil edileceksek, işi hep kotadan kurtaracaksak bunun ifade ettiği şey kadınların yeteri kadar ‘iyi’ sanatsal/ düşünsel üretim ortaya koymuyor olduğu fikridir. Bu fikri bize veren cinsiyetçiliğin işleyiş şeklidir. Eğer bu üretimlere gözlerinizi yummuyor olsaydınız kadınların sürekli harika işler ortaya koyduğunu ve peşin hükümlü davranıyor olduğunuzu görürdünüz. Devekuşunun kafasını gömdüğü delikten çıkarıp biraz etrafına bakınması yeterli. Seçkinizde yalnızca erkeklerin yer alıyor olması salt erkeklerin iyi işler ortaya koyuyor olmasından değil, o ürün sizin önünüze gelene kadar cinsiyetçiliğin dokuz katından geçiyor olmasıdır.


Interview with Fulden-Shedemon on Feminism, Existentialism, and Punk Rock (2020)

Bu mücadele müttefiklerin mücadelesidir

Peşin hükümlü demişken, ortada bir güven sorunu olduğunun da altını çizelim. Erkekler kulübü ne demek? Yalnızca içindeki mevcut bireylerin erkek olmasını mı ifade ediyor? Bence bunun ötesinde bir şeyler de var ve bu güven pratiklerimize yansıyor. Buna araştırmacılar ‘örtük önyargı’ diyorlar. Mesela biri yalnızca erkek (görünümlü) olduğu için güveni hak etmeden otomatik olarak alabiliyorken, başka biri sadece kadın (görünümlü) olduğu için ağzıyla kuş tutsa şüpheyle yaklaşılıyor oluyor. Ve sonunda o güveni kazandığında ise istisnalar kaideyi bozmaz mekanizmaları devreye giriyor. Bunu kırmanın en önemli yollarından biri öz tefekkür (yani kendi eğilimleri, içgüdüleri, tercihleri ve davranışları üzerine derinlemesine düşünmek) ve özeleştiridir. Bu dışlama mekanizmalarının ne denli sinsice işlediğine dikkat etmeli ve bunları devreden çıkarmak adına topyekûn bir mücadele vermeliyiz. Bu mücadeleyi yalnızca ötekileştirilenler veremez. Bu mücadele müttefiklerin mücadelesidir. Herkesin ilk başta kendi davranışlarını, alışkanlıklarını, isteklerini, arzularını, güdülerini gözden geçirmesi ve bu dışlayıcılık canavarını nasıl ve ne denli beslediğini görmeye başlaması gerekir.

Ben kendime baktığımda geçmişte birçok kadınla dayanışma değil rekabet halinde olduğumu gördüm. İçselleştirilmiş cinsiyetçilikten ötürü sanki kaynaklar azmış da kazanmak için birbirimizi yenmemiz gerekiyormuş gibi bir yarışa girdiğimizi, birbirimize sevgi ve güvenle değil şüphe, kibir ve kıskançlıkla baktığımızı gördüm. Başka kadınlardan da bu tepkiyi aldıkça kendime defalarca, “senden nefret etmiyor, kendine dair taşıdığı yetersizlik duygularını sana yansıtıyor” demem gerekti. Yetersiz değiliz ve değerli hissetmek için kimseye bir şey kanıtlamamız gerekmiyor. Erkekler kulübünün bir parçası olmaya çalıştıkça erkekler arasında kendimiz olarak var olabildiğimiz yanılgısına kapılıyor ama daha ziyade aralarında eriyip gidiyor ya da eşikte tutuluyoruz. Bir bakıyoruz ki ancak ‘tahammül’ ediliyoruz. Ama tahammül ediliyor olmak kabul edilmekle eşdeğer değil. Kendimiz olabilmek için bir arada olmalı ve kenetlenmeliyiz. Erkeklerin arasına serpiştirilmiş, kopuk bir şekilde faaliyetlerimizi sürdürerek, enerjimizi bireysel anlamda kendini kanıtlamaya harcamak yerine bir aradalığımızdan güç almalıyız. Birbirimizi beslemeli, birlikte büyümeliyiz. Ve erkekler kulübü artık dağılmalı.

Tayfacılık ötesinde bir punk sahnesi mümkün mü?

Cinsiyetçilik dediğimiz şey bir olayla başlayıp bitmez. Tüm yaşam alanımıza sirayet eder. Bir insanın (bilinçli ya da bilinçsiz) seçimleri, düşünceleri ve inanış sistemlerine de indirgenemez (bunlar bazen cinsiyetçiliğin önemli parçaları olabilseler de). Cinsiyetçilik bütünsel bir sistemdir; birkaç cahil insanın hatasından ya da kötü niyetinden ibaret değildir. Bir taciz eylemi engellediğinde ya da cezalandırıldığında cinsiyetçilik orada ölmez. Cinsiyetçilik. tacizi ve şiddeti olanaklı kılan arkaplandır; ufuk çizgisidir. Dolayısıyla savaştığımız şey belli aktörlerin eylemlerinin ötesinde, bir kültüre içkin alışkanlıklar, sorgulanmayan doğrular, içgüdüsel hallerdir. Bu azılı canavarı yıkmak üç beş kişi değil, herkesin emeğini gerektirir. Biz sürekli toplumsal cinsiyet polisliği yapıyor durumunda kalmak istemiyoruz. Biz kendi yaşamımızın, eğlencemizin, dertlerimizin, varlığımızın ve paylaşımımızın peşindeyiz. Bu mücadelenin yükü yalnızca biz ötekileştirilenlerin omzuna düşemez. Herkes elini taşın altına koymalı. Tayfacılık ötesinde bir punk sahnesi mümkün mü ? Punk sahnesi erkekler kulübü olmaya mahkûm mu ? Bunları zaman ve mücadelemizin edinimleri gösterecek. Bir gün bu canavarın helvasını yeme umuduyla…

We’re not gonna lay down and die
This is our scene, this is our time
We’re knocking down the doors
On the men who called us Whore
This our time, this is our Fight

We’re not gonna lay down and die
This is our scene, this is our time
Swing our bats and clutching our knives
This is our time to fucking fight

Fuck your boys club

Girl’s Club · Sissyfit (2018)

Ne Yapabiliriz? diye soranlara kapsamlı olmayan bir liste

  1. Kadın müzisyenlerle çalışın.
  2. Kadın müzisyenleri araştırın, dinleyin, paylaşın.
  3. Yaptığınız ve paylaştığınız şarkı listelerinde kadın müzisyenler olsun (“token” olarak ya da laf olsun diye değil, gerçekten orada olması gerektiği için – çünkü kadınlar efsane işler yapıyorlar).
  4. Kadın müzisyenlerin ve sanatçıların işlerine para verip alın.
  5. Cinsiyetçi küfrü lügatinizden çıkartın (kadınların da kullanıyor olması bir şeyi değiştirmiyor), alternatif küfür kullanın. Özellikle SAHNEDE ve veya şarkı sözlerinde bunu kullanmanız erkekliği yücelten ve kadınlığı aşağılayan mevcut iktidar ilişkilerinin yeniden üretimi manasına geliyor.
  6. Kadın müzisyenlerin konserlerine, festivallerine gidin.
  7. Kadın müzisyenlerle ortak işler yapın; ortalık sosis partisine döndü diye onları sonradan olaya eklemlemeye kalkmayın – en başından bir ortaklık kurun.
  8. Salt erkek gruplarının bulunduğu müzik listelerini, lineupları, vb. kanıksamayın, normalleştirmeyi reddedin, sorunsallaştırın.
  9. Tacizleri, tecavüzcüleri ve şiddet uygulayanları affetmeyin, aranıza almayın, ifşadan iki hafta sonra kol kola gezmeyin. Unutmayın, unutturmayın. Aman tadımız kaçmasın Ali Rıza Beycilik yaparak mazur görmeyin.
  10. Bu insanlardan biri olmadığınız için kendinizi ‘iyi oğlanlardan’ saymayın, daha fazla ne yapabilirsiniz diye düşünün, sorgulayın ve yapın.
Son olarak, kısa bir Bell Hooks videosu

Burada mesele bir şeyleri yapıyor ya da yapmıyor olmak değil, her zaman yapılacak daha fazla şey olması. Her zaman öğreneceğimiz de yeni şeyler var. Öğrenme meselesi asla bitmiyor. Dolayısıyla açık fikirli olmakta fayda var, bilhassa karşınızdaki konunun uzmanıysa ve/veya kendi deneyimini paylaşıyorsa. Cinsiyetçi bir toplumda yaşadığımız için birçok düşüncemiz, fikrimiz, hissimiz, içgüdümüz de cinsiyetçilik üzerinden şekillenebiliyor. Bunlar üzerine düşünmek ve bunları sorgulamak için kuram okuyun. Objektif ya da nötr gördüğünüz fikirler sandığınız kadar objektif ya da nötr olmayabilir, çünkü iktidar ilişkileri eşit, denk ya da simetrik işlemez ve de herkesi aynı şekilde etkilemez. Kazanılmamış ayrıcalıklarımıza göz yummamak için bellhooks‘tan Feminizm Herkes İçindir kitabını okumak iyi bir başlangıç olabilir. Bir diğer önerebileceğim kitap ise Sara Ahmet‘in Feminist Bir Yaşam Sürmek adlı kitabı.

Hışım fanzin‘in 4. sayısından alıntıdır.