PISTOL: Live For the Music, Die For the Revolution

“The six-part biopic, titled Pistol directed by Danny Boyle and is based on Steve Jones’s 2018 memoir, Lonely Boy.”

Henüz proje aşamasındayken yazmıştım: Punk dizisi izlemek istiyorsanız biraz daha sabretmeniz gerekecek, Danny Boyle’un Sex Pistols’ın hikâyesini anlattığı “Pistol”ı geliyor, diye.

Ve “Pistol” sonunda geldi. Ortama düşen ilk üç bölümü bir oturuşta izledim ve hemen kısaca yorumlayayım. En başta Danny Boyle’un hakikaten olağanüstü bir işçilik sergilediğinin altını çizeyim. Nevi şahsına münhasır kurgu tekniklerini ustalık kullanarak punk ruhunun ortaya çıkış sürecini, 70’ler sonu Britanya’sını belgesellere taş çıkartacak biçimde görselleştirmeyi başarmış. Hikâyesine müzik kliplerinden, haber bültenlerinden cut-up görüntüler ekleyerek “Pistol”un gerçekçilik hissini de ikiye katlıyor Boyle. Görüntü ve sanat yönetmenliğinin kusursuza yakın olduğu dizide, döneme has pek çok detay incelikli bir yaklaşımla kendine yer buluyor. Kısacası işin teknik kısmı gerçekten muhteşem ve en önemlisi tam manasıyla punk.

“Pistol”un sorun olarak tarif edebileceğimiz tek yanı, anlattığı hikâyenin ziyadesiyle taraflı olması. Sonuçta Sex Pistols’ın öyküsü bütün grup üyelerinden ziyade -dizinin adından da anlaşılacağı üzere- tek bir Pistol’ın, yani Steve Jones’un bakış açısından aktarılıyor. Neticede dizinin kaynak aldığı eserin yazarı da o. Lakin bu durum Boyle’un objektifliğine zarar veriyor ve punk tarihine mal olmuş olaylar ciddi bir tarafgirlikle ekrana yansıyor. John Lydon’ın daha dizi gösterime girmeden neden küplere bindiğini izledikten sonra idrak ediyoruz. Boyle, Lydon için deli dâhi portresi çizmeye soyunmuş lakin ortaya fazlasıyla karikatürize bir karakter çıkarmış. Neticede Sex Pistols’ın kimliğinin en önemli parçası olan Lydon, dizi boyunca yarı embesil bir tip olarak ortalıkta geziniyor, maalesef.

Çok uzatmadan bağlayayım, ben böylesi kusurlarına rağmen “Pistol”ı çok beğendim. Özellikle Malcolm McLaren’ın dandy tarzı aşırılıklarının yansıtılışına -kendisinin dizide en sevdiğim karakter olduğunu belirteyim-, bir dövüş performansı gibi görselleştirilen konser sahnelerine, toplum nezdinde gözden çıkarılan, uyumsuz olarak kodlananların modern bir isyan hareketi olarak dalga dalga yayılan punk ruhunun kaynaklarına dair yapılan isabetli vurgulara bayıldım. McLaren’ın hedeflediği radikal yıkıcılığın David Bowie ve Alice Cooper gibi pop idollere duyulan hayranlık ekseninde bir araya gelen gençler içinde nasıl geliştiğini, Sex dükkânının süreçteki önemli rolünü canlı ve etkileyici bir dille gözler önüne seriyor Boyle. Punk’ın ortaya çıktığı andan itibaren sahiplendiği anti-hippi eğilim de layığıyla ekrana yansıtılıyor.

Sonuçta, “Pistol”ı mutlaka izlemenizi öneririm. Televizyon tarihine geçecek nitelikte bir çalışma olduğunu göreceksiniz.. Yine de kendimi, keşke Danny Boyle, John Lydon’ı kıskandığı ayan beyan ortada olan Steve Jones’un anılarına bu kadar bağlı kalmasaydı da, ona haksızlık yapmasaydı, daha iyi olmaz mıydı, demekten alıkoyamıyorum!

Gökhan Gençay, Uyumsuzlar Fraksiyonu

Pistol, Official Trailer

“Pistol” vesilesiyle altını çizeyim.

Sid Vicious’u neden mi seviyoruz?

Çünkü müzik dünyasında sadece virtüözlerin sahneye çıkabileceği, yalnızca onların müzik yapabileceği kuralını güle oynaya yıktı. Bas gitarla nota basmayı bilmeden elinde bas gitarla Sex Pistols konserlerinde grubun asli bir üyesi olarak yer aldı. Güzellik ideolojisine yanıt olarak sahnede kendini jiletledi, kanını ve tükürüğünü seyircilerle paylaştı. Provokasyonu toplum karşıtı bir savaş stratejisi olarak popüler kültürün gündemine soktu. Düzeni yıkamasa da kendisini tam manasıyla yıkmayı başardı. Yetmez mi?!

Sid Vicious ‘My Way’

Leave a Reply

Fill in your details below or click an icon to log in:

WordPress.com Logo

You are commenting using your WordPress.com account. Log Out /  Change )

Facebook photo

You are commenting using your Facebook account. Log Out /  Change )

Connecting to %s