
ŞİDDETLE KALÇAM
dokunamazsınız !..
Neslihan Yalman
kalçamı yağmurlarla taşlanmış mabedinde diriltiyorum
militan yanardağın eteğinde alevlenirken o
ruh göçüyle bebek cesetleri boşaltıyorum banyoya
kibirli altın rezervlerini talan ederek
kimse şehvetini donukluğundan saklayamaz
kusurlu avuçlarımla bıçaklıyorum yanaklarından onu
gecelerce yoğun bakımda yırtmaçlı kefeniyle
ağırlığını asla başkasının kucağında bırakmıyorum
kimse değerini diğerinden çekip alamaz
kalçam genişlediğinde nemle depremleniyor
yerküre şeytanı gücünü kütürdetirken
sarhoşluğun damgasını taşıyan bir elektrik direğine
omuzlarından kelepçeliyorum bütün yarıklarımı
tazecik yemişler dallarından sarkıyor
nıralugyud imitiy niskes ridimitib

Çok genç, ama bir o kadar da derinlikli bir sanatçı Gözde Gürel. Çalışmalarında insanı tüm kaygıları, acıları ve umutlarıyla ağırlıyor.
Gözde Gürel ile Sanata ve Topluma Dair
Çalışmalarınızda otobiyografik öğeler, psikolojik referanslar ve toplumsal eleştiri ön plana çıkıyor. Sizce günümüz toplumlarının en önemli sorunu nedir? Sanırım çok değerli olduğumuzu düşünerek kendimizi sürekli değersizleştiriyoruz; dolayısıyla kendimizi değersizleştirdiğimiz insan ilişkileri içinde buluyoruz. Bu, ironik olduğu kadar yorucu da birşey; ne isteklerimiz ne de karamsarlığımız bitiyor maalesef.
Çalışmalarınızda çizgi roman ve karikatürle akraba bir yaklaşımdan söz etmek mümkün. Takip ettiğiniz çizgi romanlar var mı? Sıkı bir takipçisi olmamakla birlikte çizgi roman okumayı seviyorum. Özellikle Image Comics’in serilerini oldukça çağdaş ve ilham verici buluyorum. Wonder Woman ve Batwoman gibi cinsiyet normlarını yıkan karakterlerin hikayelerini okumak hoşuma gidiyor.
İşlerinizde sosyal fobiyle ilgili birçok referans mevcut. Siz bu konuda neler söylemek istersiniz? Hem internet öncesi ve hem de sonrasına denk gelen kuşaktan biriyim ve çok rahat günler geçirdiğimizi de söyleyemem. Duygularımız ile pratiğe döktüklerimiz, sürekli çatışma halindeler ve problemlerimizi gerekçe gösterip insanları yanımızdan uzaklaştırmaya alıştık.


Beğeniyle takip ettiğiniz sanatçılar? Esinlendiğiniz yazarlar? Matt Gordon, Alice Wellinger, Camille Rose Garcia, Alessandro Sicioldr, Elif Varol Ergen, Mercedes Helnwein, Nick Sheehy, Ali Elmacı ve Thomas Ascott’u sayabilirim. Lisedeyken William S. Burroughs’dan esinle resimler yapardım; halen serbest çağrışımları olan ve zihnini dolambaçlı bir gezintiye çıkaran yazım tekniği ilgimi çekiyor. Özellikle bir iş üzerinde fikir geliştirirken serbest çağrışımlar güzel sonuçlar veriyor.
Yakın gelecekte sizden hangi projeleri bekliyoruz? Şu anda öncelikli planım motivasyonumu yüksek tutup daha da çok üretebilmek.
for more artist’s works : instagram.com/ggurel

Öldüren Cazibe : Lucy Ferra
Ağustos 2014
Lucy, merhaba. Son zamanlarda neler çiziyorsun, anlatmak ister misin? Merhaba. Son zamanlarda açıkçası beynimi susturmak için yanımdan ayırmadığım defterlerimi karalıyorum; özellikle birşeylere odaklandığımı söyleyemem; o an nasıl olması gerektiğine inanıyorsam o şekilde yapmaya çalışıyorum. Ama genel olarak anlatım tekniklerine yoğunlaşmış durumdayım. İllüstrasyonu kuvvetlendirecek ya da illüstrasyonla kuvvetlendirebileceğim konular üzerinde projeler geliştirmeye çalışıyorum.
Yurdumuzda illüstrasyon sahası genişliyor, bu konuda ne düşünüyorsun? Genel tabloya baktığımızda, sadece ülkemizde değil dünyada değişmekte ve gelişmekte olan bir döneme girdiğimizi görüyoruz. Teknoloji, gün be gün ilerliyor ve bu ilerleyişe görsel anlatım gücünün eklenmesiyle, bizler gibi yazı-çiziyle uğraşan insanlara yeni iş sahaları doğurması kaçınılmaz. Fakat yaşantımızdaki her şeyi çok hızlı bir şekilde tüketmeye başladığımız ve gittikçe bireyselleştiğimiz için, yapılacak her şeyi çok kısa sürede çöp haline getirmeye başlamamız beni korkutuyor. İnsanların değer yargıları değişmekte; onların doyumsuzlukları yapılan işlerin kalitesini de etkileyecektir. Ama tabii kesin konuşmamak lazım..
Bir dönem Leman’da çalıştın, ne tip işler yaptın, biraz bu dönemden bahseder misin? Karikatür ve mizahtan ziyade çizgi roman, grafik ve illüstrasyona daha yakınsın sanırım ? Yanılmıyorsun, illüstrasyon ve çizgiromana daha yakınım. Leman farklı bi kafaydı. Aynı anda, deli gibi gerilim yaşarken bi taraftan da sinir stresi atabildiğim bir ortamdı. Genelde üçüncü sayfa ve renklendirme yaptım bazen de her işin adamı oldum. Biraz tembel olduğum için (belki birazdan da fazla), çalışmalarımı temize çekip veremedim. Ama güzel bi tecrübe, güzel bi keyif, toz kokusunu bile özleyebiliyor insan.


Dylan Dog’ı çok sevdiğini biliyorum. Dylan’ı senin için özel kılan nedir? Dylan’ı özel kılan bir değil onlarca sebep var. Yazsam roman olur belki. Teknolojiyle arasının hep kötü olması, ilişkilerinde dikiş tutturamaması, yükseklik korkusunun olması, sıklıkla parasız olması, inandıklarının ardından koşması onu ‘normalleştiriyor’. Korkuları olan bir ‘kahramandan’ bahsediyoruz aslında. Çoğu zaman kendimle özdeştiriyorum onu. Komik geliyor belki kulağa ama evet, ben bir çizgiroman karakterine aşığım ve belki bir gün çizgilerde buluşuruz.
İleriye yönelik planların neler? Engel tanımıyorum. Kafamda çok fazla sorun var ve bunları dışarı çıkartmanın derdindeyim. İnsanlar görsün bilsin derdinde değilim, yeter ki çıksınlar benden ve belki o zaman sıkıntılarımı bir nebze olsun hafifletebilirim. Çapraz sanatların gücüne inanıyorum, illüstrasyonu kağıttan dışarı çıkartmak istiyorum. Tek bir amacım var, insanları rahatsız etmek.

Ve ben yola çıktım bile…

Nazlı Karaturna
Müzisyenliğinin yanısıra çizimleriyle de ayrı bir güzel, namı diğer Aset0n.


don’t forget to check for more at :

Merve Morkoç ‘Lakormis’
1986 İstanbul doğumlu. İstanbul’da yaşıyor ve çalışıyor. Onu sokağa işlediği fantastik figürleriyle tanıdık, kısa sürede yeteneği ve sabrı sayesinde sanatını galerilere kadar taşıyabilen orijinal sanatçılarımızdan, genç yetenek, grotesk imgelem. Aynı zamanda yakın zamanda dostlarıyla birlikte 49/ 50 ismini verdikleri baskı resim ve tasarım atölyesini de işletiyorlardı.



Merve Morkoç is a Turkish illustrator based in Istanbul. The images of beauty and ugly come together in an harmony at the same body and on the same surface. Merve Morkoç’s paintings are inspired by the culture and life of the streets, where she feels independent. For her, the internet, streets, gallery walls, paper and materials of any size can easily turn into efficient spaces. In this context, the artist is enthused by animation figures, commercials and narrative styles of urban origin that surround her. In her works, Morkoç is capable of creating alluring narration and forms, while keeping a characteristic distance with the viewer. Her approach can be summarized as: “Ugly as a concept, yet charming as a package”. Referring to her murals Morkoç says: “…An infinite presence is not my concern. As a matter of fact, what matters is to be able to paint on that very wall. Five years or five minutes; well, frankly, to me, it doesn’t matter at all.” Merve Morkoç was born in 1986 and has graduated from the Department of Graphic Designs at Mimar Sinan Fine Arts University. Her statement is a warranty of the presence of street art in her works in the gallery with all its vitality. (taken from arts fucks me, Carolin Gölder)
More about Merve Morkoç and her works here.
m o e r o
şiir fanzini çıktı !


In Conversation with Zeynep Mar, Multidisciplinary Istanbulite Artist
by Çağla Bölek March 2019
1994 İstanbul doğumlu ressam, 10 yaşında resim eğitimi almaya başlıyor. Avni Akyol Güzel Sanatlar Lisesi’nde okuduktan sonra 2012’de Mimar Sinan Güzel Sanatlar Fakültesi resim bölümünü kazanıyor ve 2019 yılında mezun oluyor. Uygulamalı atölye olarak fresk seçiyor ve okul dönemi boyunca serigrafi, gravür, lif sanatı ve ebru derslerini alarak kendini geliştirmeye odaklanıyor. Yurt içi ve yurt dışı olmak üzere birçok karma sergi ve sanat fuarına katılan sanatçı aynı zamanda çizimlerinden nakış yaparak da bir çok iş üretmiştir. (Suhan Laletayyin)

If I had the chance I would like to learn all the fields and match them with my works.
Zeynep Mar is a striking young artist who is currently based in Istanbul. We talked about her inspirations, working process, and her divergent style. Enjoy the ride!
You create in various fields; painting, illustration, embroidery… Can you interpret your style and elaborate your technique? I have always been fond of variety. I do not think that one should focus solemnly on one area, at least I know that I cannot. I paint since I was a child and then I got the painting education but after a while painting only fell short. It is like eating apple everyday or looking from the same perspective. Jumping one field to another gives me peace because when I turn back to the old works that bored me then, I have a clearer, purer approach and find the right angle with new accumulations. It is a loop inside me. One might think that multiple fields can block progression but for me, everything is connected. If I had the chance I would like to learn all the fields and match them with my works.

What does your carnivalesque, bright and bold usage of colors mean to you? What is your relationship with colors? Simplicity is not so close to me. I always want to be a productive artist but my exhibited works are not many. Actually, it is related to the difficulty of the creation process. When the moment comes I feel the excitement of a four-year-old with chaos in my head, I want to express everything and match coherent fields together and afterward feel the relaxation of that newly formed chaos. Perhaps it is related to my age and what is being experienced. I cannot be sure what kind of evolution would take place in the future…
I haven’t thought about why I paint nudity but aren’t clothes boring ?
I see repetitive figures and conceptions in your works. Such as women from different cultures, psychedelic effects, and nudity. Can you talk about their meaning for you? Woman figures and portraits are something I often use and nudity because of my academical past maybe. I haven’t thought about why I paint nudity but aren’t clothes boring? There are already dresses on everyone and everything… Those figures and conceptions are my experiences, emotions, and dreams as I am at some sort of a dimension and apparently my work here still continues. Those repetitions are not disturbing and it is okay to mingle around until they reach the next dimension. Aesthetics have been examined for centuries and consciousness is present right from the start and we question the cause of existence. All of these are fundamental, special and personal. Things that open to interpretation.
My style is not particularly Eastern or Western, the goal is to find the balance between the two.
In an earlier interview of yours, you mentioned that East Asian cultures and combinations of the opposition are inspiring for you. Considering your creative process, can we say that co-existence and acceptance of diversity are necessary in order to form a complete artwork? Yes. Different range of emotions, different materials, the unity of different ways of expressions… In the end, the universe consists of these and everything becomes more beautiful with solidarity. I believe it is important to accept and embrace it.
Your last group exhibition was at Mecra titled ‘Aysel Gürel Sergisi’. Aysel Gürel was a colorful, local artist that labeled as ‘marginal’. How was the experience of visualizing her as a radical and protest artist like yourself? I haven’t been painting for a long time and haven’t been participating in an exhibition. So, when the invitation came I was delighted. Her personality accommodates with my style easily. Because I think her as a mother, a hard-working woman, with working ethics of her own and also a woman that doesn’t care about social pressures and doesn’t have regrets. There is not a single personality and a single role in life and Aysel Gürel is a good representation of it. After I found a suitable composition for her the rest flow fluently. I took a break from embroidery and felt a strong urge towards painting because of this work. It became one of the rare works that satisfied me.
Can you talk about opportunities and disadvantages of being a rebellious young artist in Turkey? My works did not put me in a rough situation before. I often receive positive criticism and the negative ones mostly are from my school in which I can see their points. I am glad about my current position. It is necessary to experience the conflict of extremes if the aim is creating something distinctive. Focusing on one area might harm the holistic point of view. My style is not particularly Eastern or Western, the goal is to find the balance between the two. Also when the study material is the self, process flows easily. The key is to continue…
Do you have any future projects planned? How will we see Zeynep Mar next time? First of all, I would like to graduate in order to focus solemnly on my work. After that, I have some projects in mind to work on. Also, I plan to attend Base this summer and I am open to exhibition invitations.
interview by Çağla Bölek, yabangee – All photos courtesy of the artist.
For more information about Zeynep Mar’s work,
don’t forget to visit her web-shop

Birce Seymen
Punk Rock müzik grubu Hexaboom‘un şarkıcısı, genç yetenek, aynı zamanda serbest çizimleriyle de dikkat çekiyor : True Ankariot, Pathetic Girrrl Power !!


‘William Gibson’ın romanları ve bilgisayar oyunları sağolsun Cyberpunk kültürüne pek de uzak sayılmam, bunlar beni zamanla o dünyanın içine çektiler.’
Dilara Özden
Mart 2019
Teknolojinin dejenere ettiği yozlaşmış bir dünya kurgusu her ne kadar korkunç bir manzara olsa da sahnelediği çarpıcı gerçeklik, beni her zaman kendine çekmeyi başarmıştır. O dünya bir gün gerçek olabilirdi; belki de oluyordu; bunları resmetmek istiyordum, bunları kurgulamaktan zevk alıyordum.
Ve işlerimi sergileme konusunda şansım yaver gitti, çevremde kendimi ifade etmekten çekinmeyeceğim bir ortamım vardı. Fakat bu küçük halkanın dışına çıktığınız vakit yandınız! Herkes size ‘marjinal’ demeye başlar. Sanırım Türkiye’de yaşadığım dönem daha provokatif bir tarz sergiliyordum; belki de yaşadığım coğrafyanın üzerimde yarattığı stresten dolayı. Buraya yerleştiğimden bu yana yaptığım çalışmaların daha sakin olduğunu kolayca farkedebilirsiniz.
Tokyo gibi gelişmiş bir metropolde yaşıyorsun, bizimki gibi geleneksel bir geçmişi olan Japonya’nın modernleşme süreci hakkında ne düşünüyorsun? Tokyo’nun, daha doğrusu Japonların, yaşamın her alanında, bugün için bile geleneklerinden kopmadıklarını görüyorum. Muhafazakar ve dışa kapalı bir topluluk, onları tanımak, anlamak pek de kolay değil. Yaşamlarında bir ‘saygı olgusu’ var ve bu saygılı olma durumunu korumak onlar için önemli. Hatta öyle ki Japonca ‘Saygılı Japonca‘ ve ‘Normal Japonca‘ diye ikiye ayrılmış durumda. Fakat bu toplumun ‘efendi ve saygılı insan’ olma duygu hali yüzünden aynı zamanda Japonya akıl almaz fantezilerin ve aşırılıkların merkezine de dönüşmüş durumda.

razorgirl :
1) A “stock” female character often found in cyberpunk media. i.e. Molly Millions (Neuromancer), Trinity (The Matrix), and Motoko Kusanagi (Ghost In The Shell). They take on roles like mercenaries and bodyguards.
2) A female stepping razor. A tough, street-bred, leather-clad, ass-kicking, gun-toting girl who will hand your nuts to you if you stare at her breasts too long!
Guy 1: Watch out for that blonde in the school-girl outfit. She’s a razorgirl!
Guy 2: I wish you had told me that before she punched my nuts in.

‘şiddet’ ‘baskı’nın karşısında ortaya çıktığında, kurumsallaşmış şiddetin bir reddidir. Böyle eylemler kahramanlıktır…
Ti-Grace Atkinson

“Terni – Bir Türk Kızının Gerçek Hikâyesi”, 2007, performans Kocasından kaçarak babasının evine giden genç bir kadın, 25 Temmuz 2006’da kocası tarafından öldürülür. Suçu kocasını terketmesidir. Şükran Moral bu kadının hikâyesini yeniden okurken sapkın davranış kodlarını ele alır.
“Terni – The True Story of a Turkish Girl”, 2007, performance On July 25th. 2006, a young Turkish woman was killed by her husband. in her father’s house. Her crime, was to have left him. Rereading this real story. Şükran Moral dwelled upon perverse behavioural codes.
>

Manga çizgi-roman, anime dünyasında ‘Princess Mononoke’, ‘Spirited Away’ gibi destansı eserlere paralel sapkın ve sadistik bir üretim alanının da varolduğundan bahsettin, sen kendini daha çok hangi alana yakın buluyorsun? Haha! Güzel soru. Memleketteyken dile getirdiğin ‘sapkın ve sadistik’ yönü daha çok ilgimi çekiyordu fakat buraya gelip yaşamaya başladığınızda üretilen tüm bu eserlerin, toplumun bastırılmışlığından başka bir şey olmadığını farkediyorsunuz. İnsanlar çok sakin, en azından öyle olmaya alıştırılmışlar; siz de ister istemez uyum sağlıyorsunuz, yalnızlaşıyorsunuz ve zamanla kendi içinizde kaybolmaya başlıyorsunuz. Buraya taşındığımdan bu yana ‘ruhsal derinliği olan’ türlere kendimi daha yakın hissetmeye başladım.
Japonya’nın tuhaf eğlence anlayışını ve karanlık iç dünyasını merak edenlere Rieko Yoshihara ve Hideaki Anno’nun animasyon filmlerini ve Junji Ito’nun mangalarını tavsiye ederim.
Edebiyatla aran nasıl, neler okumaktan hoşlanırsın? William Gibson ile başlayan bir bilim-kurgu tutkusu var bende. Memleketten ayrılmadan önce en son Andy Weir’in iki kitabını bitirmiştim, Weir‘in son yıllarda macera/ bilim kurgu alanında ciddi bir çıkış yaptığını düşünüyorum. Japoncam henüz okuyabilecek seviyede olmadığı için şimdilik burada bulabildiğim İngilizce romanlarla yetinmek durumundayım. Böyle olunca da maalesef pek de seçme şansım olmuyor.

Bu aralar üzerinde çalıştığın özel bir şeyler var mı? Aki & Rabbit serisi üzerine çalışıyorum. Hikayesi kısmen yazıldı, Mart’tan sonra çizim aşamasına geçilecek. Bilim kurgu ve aksiyon türünden bir çizgi roman. Şimdilik bu kadar ipucu verebilirim.
: )
頑張って !!!

Sadizmin iktidarına karşı Şükran Moral soruyor :
“Afganistan’dakileri mi örnek alalım ?”
2009 da gerçekleştirdiğim Aşk ve Şiddet isimli performansım toplum içinde şiddetin kaynağına değiniyordu. Toplumun yapı taşı olan ailede başlıyor şiddet. Aşkın veya aşk adına yapılan her hareketin nasılda şiddete maruz kalan kurbanlar yarattığını. Klitorisi kesilen kız çocuklarını gözünüzün önüne getirin, annesi, teyzesi veya yakın akraba kadınlar tarafından yine o kız çocuğunun iyiliği için bu iğrenç hadım etme işini gerçekleştirmiyorlar mı? Ve bunların tümü kadın. Eğer kadın yüzyıllardan bu yana ezilmişse bunun suçu sadece erkekte değil biz kadınlar da suçluyuz. 90’ların tüketim çılgınlığında özellikle Avrupalı feministler tavır değiştirdiler. Acaba bu eşitlik meselesini çok mu abarttık diye. Daha kadınsı olalım erkekleri ürkütmeyelim filan. Hatta o dönemlerde vebadan kaçar gibi “Hayır ben feminist değilim!” açıklamaları doluydu. Bu kadınlara ne olmuştu acaba? Eril düzene yaranmak için bir koşu başlamıştı. Tabii ki sanıldığı gibi feminist olmak kadınsı olmayı yadsımaz. İşte bu gibi konularda esnek olunmaya başlandı.
Mesele batıdan örnek almak meselesi değil, mesele örf ve adetler kisvesi altında ortaçağdan kalma kafaları değiştirmek. Afganistan’dakileri mi örnek alalım?
Batı sanata, bilime ve teknolojiye sahip çıkıyor geri kalan hürafe gibi şeyleri de bize bırakıyor. Sonuçta bu üç şeye sahip çıkarak içselleştiremeyen toplumlar öteki yani batının hegemonyası oluyor bir şekilde. Bu cahilleştirmeyi gerçekleştirerek bir iktidar yaratıyor bizim gibi ülkelerde. Bu tür geri kalmış ülkenin erkeklerine gelenek adına köle olarak kullanacağı bir kadın topluluğu yaratıyor. Küçük yaşta evlenme, çok eşlilik, kadının her alanda kısıtlanması. O toplumun erkeği, yani toplumun yarısı öteki yarısını baskı altına alıyor. Erkekler de zaten iktidarın baskısı altındalar ki yine o iktidarı kendileri yaratıyor. Dönüşümlü.
Klitoris kesme metaforuna geri dönecek olursak, bu eylemi nasıl okumalıyız? Bir kadın (veya erkek), zevk almasın diye kızının klitorisini niçin keser? Erkek, kadını bu işlemde klitorisi yok etmekle, sahibi hissettiği zevk objesini tamamen yok ediyor. Burada sevişmek diye bir kavram da yok. Sadece erkeğin zevki var. Sadizmin iktidarı diyelim. Kendisine güveni yok erkeğin, kadın zevk alsın istemiyor, kıskançlığın deliryum haline gelmesi, altında da kadından nefret var. Ötekilere düşman olanların çoğuna bakarsan özellikle bu tür baskıcı toplumlarda erkeklerin yüzde 60’ı eşcinsel aslında.
Şükran Moral ile 2013 yılında yaptığımız söyleşiden alıntıdır.

Elif Varol Ergen’s Absorbing Meditations on Identity and Femininity
by Andy Smith / Hi Fructose mag. December 2017
Elif Varol Ergen’s arresting illustrations blend themes of feminism, mysticism, and identity. The Turkish artist uses both traditional and digital means to relay these visions, armed with a robust mix of influences and approaches.
Her work has evolved over the years, but these days, the artist says “illustrates rebel female characters and move away from all kind of definitions and identities of women which has been put by the male dominance.” She uses mostly ‘witch and wicca’ metaphors for her rebellion ladies whose behaviours totally against the common thoughts and belief of society.



The artist has amassed experience as both a practicing artist and an academic. A statement says that “after graduation for her PhD thesis and artistic studies she researched about underground art and contemporary illustrations in Europe and Japan.”
In the recent illustrations of Elif Varol Ergen, the artist dives further into the mystical with her feminine heroes and creatures, her own myths and contemporary lessons emerging. She released her first print publication, “A Sequence of Witches,” through Von Zos.


Elif Varol Ergen
Art & Magic