
BİLMİYORUM
Hakan Kaya
Kadrajım daha önce hiç bana yalan söylemedi. Ben nereyi çekmek istesem, bana doğrudan
o noktayı gösterdi. Hatasız, oynama yapmadan. Besbelli bana sadıktı. Şimdi neden ve niçin
beni yarı yolda bıraksın ki?
Dalmış gitmişken kafamı çeviriyorum, genç bir çobana denk geliyorum. Fotoğraf makinemi
çıkartıp, kadrajıma bir kez daha güveniyor ve deklanşöre basıyorum. Birkaç kez bekledikten
sonra makineden fotoğrafı alıyor, yırtıp atıyorum.
Genç çobana doğru ilerliyorum, neden ve niçin sorusuna bir kez daha yanıt veremiyorum.
Genç çoban sürüye yön veriyor. Beni görünce şaşakalıyor, duraksıyor.
Sen O’sun diyor.
Ben kimim?
Şu yönetmen, köyümüzü filme alan adam.
Şu sıralar ne olduğumu bilmiyorum.
Neden bizim köyü filme alıyorsun.
Bilmiyorum.
Neden yönetmen oldun peki?
Bilmiyorum.
Kadrajın sana hiç yalan söyledi mi?
Bilmiyorum, bilmiyorum.
Neden yalan söylüyorsun?
Ayağa kalkıyorum, fotoğraf makinesini ayağımın altına alıp, defalarca üzerinde zıplıyorum.
Çoban hiç istifini bozmadan beni izliyor.
Şimdi ne yapacaksın? Diye soruyor.
Bilmiyorum. Bilmiyorum ve lanet olsun ki bilmiyorum. Hadi allahaısmarladık.
Sis kaplı yolları, göğü deler gibi geçiyorum.
CEVAP/LAR
I
Sisi delerek göğe ulaşmayı amaçlıyorsun. Anlamsız bir yürüyüş bu, bunu sende, bende iyi biliyoruz. Yürüyorsun, yürüyorsun, engebeli yollardan geçip, bir çıkmaza sapıyorsun. Tamam, diyorsun kendine. Burası yolun sonu bende bugün burada öleceğim.
Gözlerini açıyorsun. Beyaz bir ışık görüyorsun önce. Sana doğru gitgide yaklaşan ışık
Ramak kala sönüp gidiyor.
II
Delirmeye başladım, diyorsun bu sefer. Evet bende o akıl hastalarından biri oldum.
İlaçlar alıyorsun.
Akineton, İgnis, Zedprex.
Damarlarına ilaç enjekte ediyorlar. Kanında dolaştığını hissedebiliyorsun. İlaç her enjekte edildiğinde farklılaşıyorsun. Hissizleşiyorsun. Anlamsızlaşıyor her şey, amansız geliyor varoluş. Hayır. Sartre’dan bahsetmiyorsun. Nobel’in canı cehenneme. Konumuz bu değil.
III
Çare burada da bulunmuyor. Bir ay sonra taburcu oluyorsun.
Odadasın. Masandaki lamba gözünü alıyor senin. Lambaya elinin tersiyle vurup
Yere düşürüyorsun.
Çatlıyor ampul, sonra buz gibi parçalanıyor.
Kan akıyor. Akan kan ses yapar mı? Bunu daha önce sormuş olan sen, bu sefer cevaplandırmıyorsun. Cevaplandırmıyorsun belki de. Ahmakça ve üst-insan gibi. Pencereden soğuk hava giriyor odaya. Bırak girsin, diyorsun annene. Hasta mı olacağım, bırak olayım. Artık tek bir amacım var. Ölmek ve de ölmek. İşte bütün mesele bu.
CEVAP
Kan ses yapar. Pıt pıt
pıt.
Akan kan senin kanın.
Elinde barut kokusu.
Pıt
Pıt
Pıt.
Cevap aynı.
REFÜLİN
A
Çalışma masandaki lambanın ışığı gözünü alıyor sanki.
Uyuyorsun bir süre.
Yok
Hayır. Uyuyamıyorsun.
Salona girip, o’na bakıyorsun.
Elinde bir kitap, divanda uzanmış duruyor.
Kapının eşiğinden onu izliyorsun.
Gözlerini bir anlık kapatıp açtığında o gidiyor.
Şoka giriyorsun
Us mu gerçek mi kestiremiyorsun.
Elini cebine atıp, karıştırıyorsun bir süre. Haplar çıkınca duruyorsun.
Bir, iki, üç
Dört, beş altı.
Hepsini yutuyorsun, üzerine soğuk bir su içiyorsun.
B/
Divandaki kitap gözüne çarpıyor.
Az önce o’nun elinde tuttuğu kitap bu.
Alıp okumaya başlıyorsun.
Ölüm yavaş yavaş geliyor bana. Alıştıra alıştıra. Alıştıktan sonra ölüm tehlikeli olmaktan çıkıyor, bir ödülmüş gibi geliyor bana.
Kitap elinden düşüyor.
Bundan sonra ne olacak kestiremiyorsun.
Tek bildiğim, bildiğin tek, bilmek istediğin, tek bilmek istediğin,
BİLİNMİYOR.
Çalışma masandaki lambanın ışığı sönüyor, sönüyor ve karalıyor oda.
60 SANİYE + BÜYÜK PATRON
Evine çıkan sokağın, bir alt mahallesinde yürüyorsun.
Yürüdükçe mahalle büyüyor,
Seni içine alıp yutmasından korkuyorsun.
Telefon sesi.
Arayan büyük patron.
Altmış saniyen var, diyor.
Elli dokuz, elli sekiz, elli yedi.
Saniyeler geçip gidiyor.
Her bir yanını bozuk saatler kaplıyor.
Diğerleri birbirine benzeyen öteki saatler aynı saati özverili bir şekilde tekrar ediyor.
‘’Ben bunu yaşar, bunu söylerim.
İnsan ancak durdurabildiği
zaman kadar yaşamıştır ömrünü.’’
On
Dokuz
Sekiz
Yedi.
Pat! Tabanca sesi.
Yere yığılma.
Beş
Dört
Üç.
Saati durduruyorsun. Uyanmana daha var, bir on dakika daha uyuyabilirsin.
Patron yerde. Yerde patron. Büyük patron yerde, kanı halıdan sızıyor.
İnce ince. Tuhaf tuhaf.
Baştan sona.
Hakan Kaya: 2000, Mersin. Öyküleri; Barbarları Beklerken, Kısa ve Öykü, Prolog, Pandabiyat, İlkyaz, Poesis, Lacivert, Karnaval gibi dergi, fanzin ve çeşitli sitelerde yayınlandı. Üç öyküsü Farsça’ya çevrilmiştir. Görsel tasarım alanında çalışmalar yapmaya devam ediyor.
👏
LikeLike