Gökhan Gençay Anlatıyor: “Dövüş Kulübü neden bu kadar özel senin nezdinde?”

Gçkhan Gençay, Maltepe Squad, 2023

Arkadaşlar soruyor: “Dövüş Kulübü neden bu kadar özel senin nezdinde?” Kısaca, sıkmadan yanıtlayayım.

Bazı romanlar vardır, sadece biçim, kurgu gibi teknik nitelikleriyle değil, içerdikleriyle, sahip oldukları tinsel enerjiyle dönemin ruhunu yansıtırlar. Akıp giden hayat kapsamında, edebi vasıflarının tek başına belirleyici sayılamayacağı bir etki kapasitesine ulaşır, sıradan bir kurgu eser olmanın çok daha ötesine geçerler. Bir kuşağın, o kuşağa mensup bireylerin duygu ve düşüncelerine tercüman olur; onların dert edindiklerini, içlerinden geçirip bir türlü tam manasıyla ifade edemediklerini naklederler.

Yaratıcılarının onları kaleme alırken sahip olduğu motivasyonu, onlara yüklediği sembolik anlamları aşan nitelikler kazanarak kült statüsüne erişenler de çıkar aralarından. Bu romanlar zamanla edebiyat alanına içkin erdemlerini, psikolojik, sosyal, felsefi göstergelerle derinleştirir, disiplinlerarası/ötesi heterojen bir boyut kazanırlar. Okurlarıyla interaktif ilişkiler geliştirir; kolektif bilinçaltında bir roman olarak kategorize edilmekle kalmaz, bir yaşam kılavuzu olarak işlev görürler.

Chuck Palahniuk’un kaleme aldığı efsanevi “Dövüş Kulübü” de bu kapsamda değerlendirilmeyi hak eden, eşine az rastlanır romanlardan. Palahniuk, 20. yüzyılın son çeyreğinde kaleme aldığı “Dövüş Kulübü”yle, ütopyalardan mahrum bıraktırılmış, modern yaşam normlarına yönelik öfke biriktiren bir kuşağın başkaldırısına ses verdi. Kişisel planda sinizmi, saplantıları ve yüce amaçlardan yoksun oluşuyla öne çıkan bu kuşak, hayatın rutin akışına dair uyumsuzluğunu kendine has araçlarla inşa ettiği karanlık bir ironi üzerinden sergilemekteydi.

Yabancılaşmanın her alanda hüküm sürdüğü, “her koyunun kendi bacağından asıldığı” mottosunun genel geçer kural haline geldiği, yalnızlığın izolasyon boyutlarına ulaştığı bir tarihsel evrede soluk alıp veren her özne, aynen “Dövüş Kulübü”nün anti-kahramanları gibi, ancak içedönük patlamalarla, özyıkıma varan içsel hesaplaşmalarla hayatta olduğunun farkına varabilirdi. Dolayısıyla “Dövüş Kulübü”, küresel çapta hegemonyasını sürdüren modern endüstriyel uygarlık paradigmasına ayak uyduramayanların, kendi varlığını, var olduğunu doğrudan/dolayımsız biçimde hissetmek isteyenler nezdinde zenginleştirilmeye açık bir metin olarak kabul gördü.

Chuck Palahniuk vS Gökhan Gençay

Palahniuk, inanılmaz bir yaratıcılıkla ete kemiğe büründürdüğü dışlanmış, kıyıda kalmış karakterler ve onların derin bir umutsuzluktan güç alan eylemleri bağlamında günlük hayatın tartışılmaz kabul edilen normlarını otopsi masasına yatırmıştı. Kitle kültürü endüstrisinin pompaladığı tamamlanmışlık ve kusursuzluk temaları, değme felsefe kitaplarına taş çıkartırcasına sorgulanıyordu “Dövüş Kulübü”nde.

Düşünmesi bile rahatsızlık veren acı gerçekleri açık seçik dillendirmekten çekinmemesiyle nam salan Chuck Palahniuk, onların altında yatan kapsamlı sorunlara işaret ediyor, tüketim kültürünün dört bir yandan kuşattığı günümüz insanının kendi varlığını keşfe çıkmaya yeltendiğinde ne tür acılara göğüs germesi gerekeceğini, psikolojik açıdan yaşaması kuvvetle muhtemel savruluşları muazzam bir üslupla serimliyordu.

Yeter mi, devam edeyim mi?

Gökhan Gençay

Her zamanki sloganımızla bitirelim:

RISE OR DIE!


Leave a comment