
İngiliz endüstrisi 70’li yıllarda bir durgunluk ve gerileme sürecini yaşıyordu. Fabrikalar, bilgisayar donanımlı yeni teknolojiye uyum sağlayabilmek ve üretim kapasitelerini arttırmak için eskiyen makinelerini hurdaya çıkarıyorlardı. Üretimde otomasyon ve robotlara geçiş işsizliğe yol açmıştı. Hurdalıklarda paslanan işe yaramayan eski makine parçaları, terk edilmiş fabrikalar, terkedilmiş kasabalardan ‘’The Voice Of Industry’’, endüstrinin sesi, diğer bir tanımlama ile Endüstriyel Müzik doğdu.
Throbbing Gristle ve Cabaret Voltaire bu yeni müzik akımının öncüleri oldular. Onları Psychic TV, Test Department, Einstürzende Neubauten, SPK ve Laibach izledi.
Kemal Aydemir 1993, Stüdyo İmge
THROBBING GRISTLE
Throbbing Gristle’ın kurucusu Genesis P. Orridge, Kuzey Londra Hackney’de, trenyolu köprüsünün altındaki metruk bir evde, kedi ve köpeklerle birlikte yaşıyordu. Fabrika ve depoların arasında kalan bu ıssız, asosyal çevre, trafik gürültüsü, mahalle çocuklarının bağrışmaları, depolara girip çıkan ve yük boşaltan kamyonlar müziğine kaynak oluşturdu. T.G. bir laboratuvar gibi çalışıyordu. Günlük yaşamdaki birçok şey bu laboratuvarda araştırılır, geliştirilir ve pratiğe dönüştürüldü. Geliştirilen pratik, T.G.’nin birçokları için karmaşık, sert ve algılanması zor müziğiydi.
Mekanik makine sesleri, uğuldayan gitarlar ve onu geri planda izleyen ritmik vurmalı çalgılar. İnsana fabrikalardaki o monoton çalışma düzenini endüstriyel sistemin acımasızlığını çağrıştırıyordu.
Genesis P. Orridge ilk T.G. konserlerinden söz ederken şöyle diyordu: ‘’İlk günlerde seyirciye çok sert davranıyorduk. Sahnede birbirimizin kollarını yarıp, akan kanımızı emip seyirciye tükürüyorduk. Bazen de sahnedeki spotları seyirciye doğru çevirir en yüksek ses frekanslarını kullanır, sahnedeki her şeyi olduğu gibi bırakır, çeker giderdik… Onlar sahnedeki enstrümanlardan gelen feed-back’le oyalanırken, biz sahne arkasında biralamarımızı içerdik. Sonra da kaldığımız yerden devam ederdik. Daha sonraları seyirciye karşı daha yumuşak ve içten davranmaya başladık. Bizi önce sert ve gürültülü bir grup olarak tanıyan seyirci hayal kırıklığına uğramıştı. Bestelerimizin çoğu konserlerde ortaya çıkıyor, her konserde parçalarımızdaki ezgiler özünden bir şey kaybetmeden değişiyor, her şey sahnede olup bitiyordu. Sanırım yaptığımız müzik oldukça kaba, kuralsız ve ilkel. Zaten piyasa işi plastik-popüler müzik bizi hiç ilgilendirmiyor ve plaklarımız çok satsın, çok kazanalım gibilerinden bir kaygımız da hiçbir zaman olmadı…’’
Genesis P. Orridge, Cosey Fanni Tutti, Peter Christopherson ve Chris Carter’dan oluşan oluşan T.G. 1975’de kurulur. Konser afişlerinde ‘Music From The Death Factory‘ sloganını kullanan T.G. albüm kapaklarında, Nazi toplama kamplarının fotoğraflarını, iskeletleri ve çıplak bedenleri kullanır. Müzik çalışmalarının yanı sıra sanatsal etkinliklerde de bulunan T.G. seyirci önüne ilk kez 1976 yılında Londra I.C.A Çağdaş Sanatlar Enstitüsü’nde düzenledikleri ‘Prostitution‘ adlı bir gösteriye Coum Transmission adıyla çıkar. Cosey Fanni Tutti’nin daha önce erkek dergilerinde yayımlanmış çıplak fotoğrafları, kullanılmış, artık tamponların sergilendiği bu happening’e, meşin ceketli Hell’s Angels’lar, Punk Rocker’lar, punk rock gruplarından Siouxsie and the Banshees ve Generation X. de davet edilirler. Bu olay medya’da büyük bir tepkiye yol açar. Evening Standard gazetesi ‘I.C.A.’daki Dadaistler‘ başlığını atar. Oldukça komik bir yakıştırmadır bu. T.G. birbirini izleyen konserlerle gösterilerine devam eder…
Genesis P. Orridge bir süre sonra ilk indie(bağımsız) plak şirketleri arasında yer alacak olan Industrial Records’u kurar ve ilk T.G. albümünü “Second Annual Report” adıyla çıkartır, bu LP’yi “United” adlı 45’lik izler… Romantizm kokan şarkının sözleri ünlü ingiliz büyücü-yazar gezgin Aleister Crowley’e aittir ve 60’lı yılların kriminal hippi’si Charles Manson’dan da alıntılarla süslenmiştir.
T.G.’nin yapıtlarının büyük çoğunluğu endüstriyel tınının üretildiği birer fabrika gibi. Yapıtları dinlemeye başladığınızda, fabrikaya adımınızı atar, işbaşı yapar ve sizi bambaşka alemlere sürükleyen esrarı-engiz bir atmosferi yaşamaya başlarsınız. Aman! Sakın pes etmeyin! Bırakın kendinizi bilinmeyenin kollarına! … İlk dinlediğinizde size yabancı gelebilir.. yine de Fabrikayı şöyle bir dolaşın… çıkış kapısını unutmayın!… 1981’de Industrial Records, Beat kuşağının tehlikeli yazarlarından William Burroughs’un deneysel band kayıtlarını “Nothing Here Now, But The Recordings” adlı bir albümde yayımlayarak kapanır. Bu albüm, Genesis P. Orridge ve Peter Christopherson’un Burroughs’u ikna edip onun yıllarca bir köşede sakladığı bantları ele geçirmeleriyle ortaya çıkmıştı.
İlk defa Brion Gysin tarafından geliştirilen bu cut-up (kes-yapıştır) tekniğini daha sonra Burroughs yazılarında kullanacaktır.
T.G. de bu cut-up tekniğini ‘’The Mission Is Terminated’’ adlı albümde mükemmel bir şekilde kullanır. Albüm Confusional Quartet’in İtalyan milli marşı ile açılır. Onları Rock’n Roll kralı Elvis Presley, Jimi Hendrix, Antonin Artaud, XX Century Zorro, O-zone, The Rats ve Neon izler. Arada, Arapça, Çince konuşmalar, şarkılar birbirini kovalar.
Bu albümdeki cut-up tekniğinden sonra da Burroughs, T.G.’nin çalışmalarında sık sık boy gösterecektir. Almanya turnesinde, Berlin 36 Club’da, Burroughs’un Anthony Balch ve Brion Gysin’la yaptığı, “Towers Open Fire” adlı film de gösterilir… Bu arada Red Ronnies Bazar adlı bir de fanzin çıkarırlar… Almanya turnesinden sonra A.B.D. turnesine çıkarlar, San Francisco Veteran’s Auditorium’da verdikleri konser çok görkemli olur, ve müzik eleştirmenlerince de T.G.’nin verdiği en muhteşem konser olarak basında da yer alır.
1981 yılının ortalarına doğru grupta çözülmeler başlar. Chris Carter ve bir zamanlar T.G.’ye destek olmak için adult filmlerde bile çalışan Cosey Fanni Tutti gruptan ayrılır ve C.T.I’yı (Creative Technology Institute) kurarlar. Chris And Cosey olarak müzikal çalışmalarına devam ederler ve konser kayıtlarını 24 kasetlik bir kutu içinde yayınlayan T.G. dağılır.
PSYCHIC T.V.
“Voice of Industry” grupları arasına girmese de, müziklerinde eski Throbbing Gristle’ın izlerini taşıyan Psychic T.V.’ye de burada kısaca yer vermeye çalışacağım.
1981 yılında T.G. dağıldıktan bir süre sonra aynı yıl içinde Genesis P. Orridge, Psychic T.V. (kısaca P.T.V.)’yi kurar. Kendisinden “ben bir sanat ve düşünce adamıyım, müzisyen değilim, şu an için duygu ve düşüncelerimi yansıtabileceğim tek iletişim aracı müzik. P.T.V. olarak müziğe yaklaşımımız diğer rock gruplarından çok farklı” diye söz eden G.P. Orridge, P.T.V. konserlerinde Brion Gysin’ın insanı düşler alemine sürükleyen ve yeni düşünsel boyutlar kazandıran rüya makinalarını kullanır. Katolik kilise ayinleri, opera, Beethoven, stadyumlardan taşan seyircilerin coşkusu ve alkışları, orgazm bantları, Tantrik sex ayinleri, P.T.V’nin müziğinin ana temasını oluşturur. 1982’de Some Bizarre plak şirketiyle anlaşan P.T.V. ilk albümünü “Force The Hand Of A Chance” adıyla piyasaya sürer. Sınırlı sayıda basılan bu albümde ilk defa “Holophonics” (3 boyutlu stereo-kayıt tekniği) kullanılır. Aynı teknik “Dreams Less Sweet” adlı P.T.V. albümünde de başarıyla uygulanır. Albümün birinci yüzünde, yoğun bir melankoli ve hüznü yansıtan ‘Hymn 23’, ‘The Orchids’, ‘Botanica Iron Glove’ adlı parçalar sizi gotik bir atmosferin içine iterken, ikinci yüze odanızın ortasına havlayan kurt köpekleri doluşur, siz köpeklerle uğraşırken telefon çalar, telefona cevap vermeye çalışırken aslında zil sesinin albümde kayıtlı olduğunu farkedersiniz ki, sizi bir kaos’un ortasında bırakan ‘Ancient Lights’ adlı parça başlar. Ve siz Holophonics’le müziği dolu dolu yaşarsınız.
Dönelim Genesis’e ve P.T.V’ye… Genesis müziğin dışındaki sanatsal etkinliklerini sürdürmek için “Temple ov Psychick Youth” adlı bir projeye başlar. “Bu proje çok yönlü bireylere destek olarak onların kendilerini geliştirmelerine yardımcı olmak ve uluslararası platformda sesimizi duyurmak için başlatıldı’’ diye söz eder Genesis. “Ben ortaya çıkan yapıt ya da yapıtlardan çok daha az önemliyim” diyebilen insanları “Temple ov Psychick Youth’’da bir araya getirir. Bir de Nanavesh adlı fanzin çıkarırlar… Sürekli Esoteric yollarda yalpa vuran Genesis, aydınlığa çıkabilmek için yaşamın karanlık bölgelerini araştırmak gerekir sözünü doğrularcasına, ses frekansları, dalga boyları üzerindeki çalışmalarını sürdürür. A.B.D.’deki Boston ve Chicago konserlerinde P.T.V. öyle frekanslar kullanır ki seyircilerden bazıları baygınlık geçirir, kusanlar olur, orgazma ulaştığını söyleyenler çıkar… Genesis bu konseri anlatırken, “bazıları kendinden geçmek için oradaydı ve biz onlara bir daha hiçbir yerde yaşayamayacakları tecrübeler yaşattık” diye söz edecektir. 1984’te P.T.V. İspanyol Televizyonu T.V.E’ye Psychic T.V. ve “Temple ov Psychick Youth”u tanıtan 15 saatlik bir film çeker. Bu programın bir bölümü de (La edad D’oro) ünlü sürrealist ressam Salvador Dali’nin evi önündeki plajda çekilir.
Başlangıçta küçük bir azınlığa hitap eden P.T.V. 1986’da çıkan ilk 45’liği ‘Godstar’ ile listelerde boy gösterir ve ismini daha büyük bir kitleye duyurmayı başarır.
TEST DEPARTMENT
Bir gün yolunuz Londra’ya düşer ve Thames Nehri kıyıları boyunca güneye doğru yürüyüşe çıkarsanız, bir süre sonra kendinizi New Cross’ta bulursunuz. Karşınıza Thames Nehri köprüsünün ayakları altında uzanan, British Railways şirketinin hurda parçalarını yığdığı bir endüstriyel mezarlık çıkacaktır.
Oradan gelip geçen birçok kimsenin ilgisini çekmeyen bu hurda yığılı mekana siz de şöyle bir bakıp geçer gidersiniz. Oysa burası Test Department grubu için gerçek bir hurda cennetidir. 1981 yılının dondurucu kışında Test Dept. grubunun elemanları New Cross’taki bu endüstriyel enkazı bütün kış boyunca eşeleyip durdular. Bulabildikleri işe yarar hurda demir parçalarını evlerinin altındaki daracık stüdyoya taşıdılar. Bütün kış mevsimi boyunca bu metruk evin altındaki bodrumda hurda demir çelik parçalarıyla aylarca süren zorlu çalışmalardan en güçlü yapıtlarından birisi olan “Fuel To Fight” ortaya çıkacaktır. Dört müzisyen ve bir film teknisyeninden oluşan Test Dept. grubunun varolan, alışılagelmiş müzik aletlerini redderek, demir, çelik yay ve dev varillerle yarattıkları müzik inanılmaz derecede melodik ve çarpıcı. İlk gösterilerini metruk demiryolu köprülerinde, tren yolu kenarları ve salaş depolarda ücretsiz olarak gerçekleştiren Test Dept., 1984 yılı sonbaharında Thatcher hükümetinin Galler bölgesindeki maden ocaklarını kapatması üzerine greve giden maden işçilerini desteklemek amacıyla İngiltere turnesine çıkar ve daha büyük kitlelere seslenir. Tüm konser gelirlerini de maden işçilerine bağışlayan Test Dept. kısa bir süre içinde o dönemin endüstriyel müzik grupları arasında yerini alır.
1985 yılında da Avrupa şehirlerini dolaşır, konserler verirler ve aynı yıl maden işçileri korosuyla yaptıkları “Shoulder To Shoulder” adlı albüm piyasaya çıkar. Konserlerden söz ederlerken “Seyirci ya kendini müziğe kaptırıyor ya da çekip gidiyor, bu bizi fazla etkilemiyor.” derler.
Endüstriyel müzik çok yeni. Biz zamanlar Punk Rock da aynı tepkiyi alıyordu, Test Dept. konserlerinde sadece dinamik bir enerjiyi ortaya çıkarmakla kalmayıp aynı zamanda onu yönlendiriyor ve normal müzik standartlarını da yıkan Test Dept’ın tınısı insanı yeni şeyler denemeye zorluyor. Klasik müzik bestecilerinden Shostakovich’den de etkilendiklerini saklamayan Test Dept. “Biz insanları, yaşadıkları ortamın kendisinden yararlanmaya ve düşünmeye yöneltmek istiyoruz.” derler.
Test Dept’nın ikinci albümü “The Unacceptable Face Of Freedom” ve “Beating the Retreat” adlı albüm izler. Performans sırasında bazen kendimizi bir makinaya bağlı gibi hissediyoruz ve müziğin doruğuna yaklaşırken tek bir duyguda yoğunlaşıyor, kendimizden geçiyoruz. Bu bir olma duygusunu Test Dept’ın en ateşli parçalarından biri olan ‘Fuel To Fight’ta hissedebilirsiniz. Bu parça, 1984’de grevci maden işçileri korosuyla birlikte verdikleri konserlerin kayıtlarını içeren “Shoulder to Shoulder” albümündendir. ‘Fuel To Fight’ta Test Dept. boş varillere bütün kaslarıyla yüklenir, giderek hızlanan tempo ve kolonlarınızdan taşan dayanılmaz tını sizi bir doruğa çıkarır ve bulunduğunuz ortamdan alır götürür.
Bu tını artık yok olan Endüstrinin sesidir.
EINSTÜRZENDE NEUBAUTEN
Berlin 1980. Kreuzberg, Cafe Mitropa. Meşin ceketli, asker postallı, mohikan traşlı punk rocker’lar mini etekli, siyah file çoraplı Madonna’lar. 30’lı yılların modasını yansıtan bol dökümlü paltolu, deri şapkalı marjinaller, hala bit pazarlarındani eskici dükkanlarından giyinen yeşilci 68’li hippiler, otonomlar, alternatifler, uyuşturucu tacirleri ve junkie’ler bu salaş kahvenin müdavimleri.
Dışarıda kasvetli bir kış mevsimi hüküm sürerken içeride Cafe Mitropa’nın buğulu camlarının ardında oturan, saçlarında yol yol makas izleri taşıyan (saçlarını kendileri traş ederler), avurtları çökük, ince yüzlü, genç (Blixa Bargeld. Einstürzende Neubauten’in vokalisti)…
Sigarasından derin bir nefes çeker, Cafe Mitropa’nın buğulu camlarına doğru savurur. Birini beklemektedir, işte beklediği adamın ayakta dikilen kalabalığı yararak, masaların arasından kendisine doğru yaklaştığını görür…Bu Marc Chung’dur. (Alman punk grubu Abwarts’ın eski elemanı)…
Aynı gün Cafe Mitropa’da Blixa Bargeld Endüstriyel Müzik konusundaki planlarını Marc’a açıklar, Marc bu planlarını olumlu karşılar. Daha sonra aralarına katılan F.M. Mufti Einheit, Alexander Von Borisg ve N.U. Unruh ile E.Neubauten grubunun ilk tohumları atılır. Nereye? Tabii ki endüstriyel çöplüğe. Ufak tefek metal objeler, demir manivelalar, eski radyolar, çimento mikserleri, çelik yaylar, örsler, matkaplar ve balyoz gibi aletleri vurmalı çalgılar yerine kullanan E. Neubauten, solo gitar, bas gitar ve Blixa Bargeld’in nefis vokalleriyle tınısını zenginleştirir. Bu çete de endüstiyel mezarlıkların müdavimlerindendir. E. Neubauten’ın tınısını bazıları. Test Dept’ın tınısına benzetirler. Sanırım bu yanılgı her iki grubu da endüstriyel atıklardan seçtikleri vurmalı çalgılardan kaynaklanıyor. Halbuki, Test Dept’ın tınısında pozitif, yapıcı ve politik ezgiler öne çıkarken E. Neubauten’ın tınısı ise nihilist, yıkıcı, absürd ve hatta bazen şizofrenik ezgilerle yüklüdür. Punk Rock nasıl “Creativity out of Chaos” sloganı ile zamanına uygun bir tını yakalamışsa, E. Neubauten de, tınıları ile 80’li yılları yansıtır… İsterseniz burada konuyu biraz daha netleştirmek için Blixa Bargeld’in düşüncelerini alıntılayalım: ‘’Geçmişin süprüntülerinden kurtulmadan yeni şeyler üretmemiz mümkün değildir. Bu iş için de öncelikle müzikteki belli kalıpları ve sınırları yok etmeniz gerekir. Çalışmalarımızda, müziği geliştirip gidebileceğimiz en uç noktalara kadar götürüyoruz. Müziğin kaos içinde kaybolduğu yerde bırakıyor ve yeni şeyler üretmeye yöneliyoruz. Bu işlerden, bu çalışmalardan sıkıldığımızda yaratıcılığımızı belki başka alanlarda deneriz. Örneğin tiyatro gibi.. Neden olmasın?. Ama şu an, bu endüstriyel oyuncakları parçalamak çok heyecanlı ve eğlenceli…”
Blixa Bargeld, gizemli şarkılayla bir zamanların indie kraliçesi olan Beirut Slump grubunun vokalisti Lydia Lunch, Birthday Party grubundan Rowland Howard’la bir araya gelir. B.Bargeld’in kaburga kemiklerine mikrofonu dayarlar. F.M. Mufti Einheit, Bargeld’i delice ritmik bir tempo ile yumruklar. Zavallı Bargeld’in gövdesi bu stüdyo çalışmasında davul yerine kullanılır.
Bu eziyet dolu çalışmanın ürünü bir zamanların Indie listelerine bile giren “Thirsty Animal” adlı 45’lik olacaktır. Bargeld, kendi vücudunu dahi müzikal bir enstrüman gibi kullanarak tüm yaşamını ortaya koyar. Artık yaşamın içinde bir kobaydır. Tınılarında mahşeri mega kentlerin uğultusunu taşıyan ve günlük yaşamdaki hiç ummadığımız yerlerden ses araklayan bu Berlinli ses teröristleri, 1982’de Kreuzberg’de eski bir mezbahada düzenlenen Berlin Atonal Festival’inde muhteşem bir gövde göserisi yaparlar. Sahne düzenlemeleri oldukça ilginçtir. Birbirlerine tutturulmuş metal objeler, bozuk radyolar, sahne zeminine rastgele saplanmış tornavidalar ve bütün bunların arasında yılan gibi kavis çizerek hemen hemen tüm sahneyi kaplayan elektrik kabloları ve mikrofonlar spotlardan gelen ışıklarla sahne arkasındaki duvarda ilginç figürler oluşturur. Tüm bu aletlerin arasında omuzunda asılı gitarıyla konser süresince dolaşan Blixa Bargeld gitara doğru dürüst dokunmaz bile ama yerleşik olanı, yerleştiği yerde dürtükleyen kulak tırmalayıcı tınılarıyla bazen rahatsız edici olabilen E. Neubauten’in konserini izleyen seyircinin çoğunluğu yine de yüzlerinde tatmin olmanın doyurucu ifadesiyle Berlin’in soğuk görünümlü caddelerine dağılırlar.
Bu konserlerden yaklaşık 3 yıl sonra, E. Neubauten’den Marc Chung ve Alexander Von Borsih, Psychic TV’den Genesis P. Orridge, Some Bizarre plak şirketinin müdürü Stevo Amca ve Frank Tovey “The Concerto For Voices And Machinery” adlı bir konser için. Londra I.C.A. Çağdaş Sanatlar Enstitüsü’nde bir araya gelirler. Performans sırasında grup elemanlarının sahnede kullandıkları, çimento mikseri, elektrikli testere, yol işçilerinin kullandığı dövmeli matkap yüzünden sahnenin büyük bir bölümü tahrip olur ve I.C.A. yöneticileri müdahale ederek maalesef konseri yarıda kesmek zorunda kalırlar. Ertesi gün basında I.C.A. müdürü Çimento Mikserinin içine mikrofon sokmakla sanat mı olurmuş diyerek kızgınlığını ifade edecektir.
Londra I.C.A.’daki skandal yaratan konserden sonra tekrar Berlin’e dönen, E. Neubauten üyeleri, Die Todliche Doris Sprung Aus Den Wolken, Mekanik Destruktiv Komandoh ve Die Unbekannten adlı grupların da katılımıyla, Blixa Bargeld’in önderliğinde başlatılan ilginç dadaist akıma, “Die Geniale Dilletanten”e konuk olacaklardır.
“Die Geniale Dilletanten”, 21. yüzyılın eşiğinde dünya çapında yaşanan kaygı verici gelişmelerin insanlık adına kaygı verici boyutlara ulaşması, Almanya’daki ekonomik mucizenin sona erişi, işsizliğin artması ve Batı uygarlığının çöküşü gibi sorunlardan yola çıkan özünde müzikal barbarizm yatan dadaist bir harekettir. Bu harekete katkıda bulunmak isteyen sanatçılarda müzisyen yeteneğinin ötesinde bir yaratıcılık arayan B. Bargeld, Berlin Rock Circus’ta Untergang Show adıyla bir konser düzenler. Konser’de Sex Pistols grubundan Sid Vicious’un çocukluğunun canlandırıldığı 8 mm’lik bir film de gösterime girer.
Untergang Show’un RARA-RA! RARA-RA! sloganları ile doğruğa ulaşan konser, G. Dilletanten manifestosunun ana hatlarını açıklayan bir kitapçığın seyircilere dağıtılması ile sona erer. Konsere katılan grupların içinde şüphesiz en ilginç olanı, geleneksel Alman ev kadını tipine göndermeler yaparak canlandıran Die Tödliche Doris’tir. Mutfakta, Transistör Pop müziği eşliğinde, mikserler, bulaşık makinesi gibi mutfak aletleri arasında dolanıp duran ve bazen de bir şarkı mırıldanan, saygıdeğer ev kadını, Doris’in günlük yaşamının içindeki fantazi ve düşleri başkalarının kabusu haline dönüşür ve saygı değer annenin karanlık sado-mazoşist yüzü tüm çıplaklığı ile gözler önüne serilir.
Die Tödliche Doris gerçekte bizleri tutsak eden görünmeyen kanunların koruyucu annesidir.
G. Dilletanten’e katılan gruplar Rock Circus’taki gösterinin ardından, “Untergang Show – Berlin Sickness” adıyla tüm Almanya’yı dolaşırlar. Kuşkusuz E. Neubauten’in tek üretken, yaratıcı elemanı B. Bargeld değildir. F.M. Mufti, Einheit da en az onun kadar çalışkan ve üretken olmaktan geri kalmaz Rus şarkıcı Mona Mur’la ortak çalışmaları bulunan Mufti, eroin tutsağı bir teenager’ın gerçek hayat öyküsünden yola çıkarılarak çekilen (Children Of The Bahnhof Zoo – Christiana F.) filminin müziklerinin yapımını da üstlenir ve yine Christiana Felscherinow, Bill Rice ve 70’lik delikanlı William Burroughs’un da misafir sanatçı olarak göründüğü Decoder adlı film’de başrolleri paylaşacaktır Blixa Bargeld. Einstürzende Neubauten grubundaki çalışmalarının yanısıra, halen Nick Cave and The Bad Seeds grubunda bozuk akorlu gitarıyla müzik yaşamını dolu dizgin sürdürmektedir.
CABARET VOLTAIRE
Adını 1. Dünya Savaşı sırasında, Zürih’te bir kafede sanatsal gösteriler düzenleyen Cabaret Voltaire adlı dadaist topluluktan alan bugünkü Cabaret Voltaire, 1973 yılında, Stephen Mallinder, Richard Kirk ve Chris Watson’dan oluştu. Kendi kurdukları ses laboratuarında, ses kayıt bantları, elden düşme enstrümanlar ve endüstriyel çöplüklerden topladıkları aletlerle deneysel çalışmalarına başlar, Radyo spikerlerinin konuşmaları, T.V’deki politikacıların konuşmaları, radio-phone’un programları, bu laboratuarda dahice işlenerek, agresif bir synth müziği ile süslenir ve Cabaret Voltaire’in hipnotik efektli tuhaf müziği ortaya çıkar. 1975’teki ilk konserlerinde seyirci galeyana gelir. Ortalık karışır, seyircilerin bir kısmı sahneye hücum eder. Bu saldırıdan ekip elemanlarından Stephen Mallinder belkemiğinde oluşan bir çatlakla kurtulur. Daha sonra verdikleri konserlerin çoğunda da seyirci yine aynı tepkiyi gösterir. Bunun nedenleri de Cabaret Voltaire’in oldukça agresif, karmaşık tınılarında gizlidir. Konserlerinde bol görüntü efektleri kullanırlar, ses ve görüntü birbirini kışkırtır ve seyirciyi paranoyaya sürükler.
70’lerin sonunda İngiltere’de esmeye başlayan Punk Rock fırtınası tüm rock seyircisinde değişiklik yaratır. Cab. Voltaire gibi karmaşık tınılı gruplarlarda daha toleranslı bir seyirci ile konserlerini sürdürür. Müziğe başladıkları ilk yıllarda oldukça nevrotik ve agresif olan Cabaret Voltaire’in müziği zamanla oldukça ritmik, insanı dans etmeye zorlayan bir electro-sound’a dönüşür ve endüstriyel müziği diskolara taşıyan ilk gruplardan biri haline gelir.
O günlerde kullandıkları elektronik aletler ve endüstriyel hırdavatla bugünün techno’suna alt yapı oluşturacak tınıyı yakalarlar, Cab. Voltaire’in tınısını etkileyen kaynaklar, Alman müziği, Dada, Duchamp, savaş tarihi, 50’li yılların nostaljisi, Man Ray, Fellini ve Fritz Lang’in filmlerinden tutun da William Burroughs’un yazılarına kadar açılabilen çok geniş bir yelpaze oluşturur. Birbirini izleyen konserlerle ismini İngiltere dışında da duyuran Cab. Voltaire 1987’de nihayet istedikleri gibi bir stüdyoya, “Western Works”e kavuşurlar. Rough Trade gibi sıkı indie plak şirketiyle bir süre çalışan grup daha sonra, Some Bizarre ile anlaşma imzalar ve Cab. Voltaire tınısını en iyi yansıtan “Crackdown” adlı uzunçalarla popülerlik kazanır. 1981’de gruptan ayrılan Chris Watson, Halfler Trio’ya geçer. Kendi videolarının yanısıra kurdukları Double Vision adlı şirketle 23 Skidoo, Throbbing Gristle ve The Residents’ın da videolarını yayınlarlar. Müzikal çalışmalarının yanısıra video çalışmalarını da başarılı bir şekilde sürdüren Cab. Voltaire film yönetmeni Peter Care ile yaptıkları ‘Gasoline In Your Eye’ ve ‘Sensona’ gibi video klipler ile Los Angeles Times gazetesinin ‘Yılın Videosu’ ödülünü kazanırlar. Yıllar önce Throbbing Gristle ile birlikte “Voice of Industry”nin öncü gruplarından biri olan Cab. Voltaire bugün techno’ya altyapı hazırlayan tınıları ile yine öncü olmayı sürdürüyor.
LAIBACH VE SPK
“Voice of Industry” grupları arasında boy gösteren bu iki önemli gruptan Laibach Yugoslavya kökenli. Bu grup da Cab. Voltaire gibi militarizm, eski Alman şarkıları, Nazi Kunst, tören ve resmi geçitlerin coşkusu, politik söylemler, alkışlar gibi kaynaklardan esinlenmiştir. Buna rağmen tınılarında kullandıkları senfonik müzikle Cab. Voltaire’den oldukça farklıdır. Laibach, “Macbeth’’ “Nove Akropola”, “Opus die Monumental” gibi albümlerle, Yugoslavya dışında adını duyurmuştur. Tınıları sinema tarihinden, eski filmlerin müziklerini anımsatan ezgiler askeri törenlerin, resmi geçitlerin coşkulu havası, alkış sesleri ve senfonik müzikle zenginleşir ve bazen de totaliter sistemlerin (rap-rap) sesleri hepsini yok eder…
Avusturalyalı Graeme Revell ile Neil Hill’in bir psikiyatri kliniğinde tanışarak 1978’de kurdukları SPK, Endüstriyel Arena’da “Information Overload Unit’’(1981), “Leichenschrei’’(1982) ve “Auto-Da-Fe’’(1983) adlı çalışmalarıyla görünürler. Bu albümleri “Voice of Industry’’nin en güzel örnekleri arasına kısa sürede girer. 1983’de vokallere Sinan Leong katılır ve üçüncü albümleri “Machine Age Voo Doo’’ ile birlikte grup sythpop, dance-rock bir sounda yönelirler.