
Derrida’nın sözmerkezci olarak eleştirdiği batı metafiziği, Darkthrone, fanzinler ve fanlar üzerinden (arke-yazı) metafiziksel olarak incelendiğinde büyük bir merkezi yapı oluşturduğu görülür. Ama Darkthrone’un filli eylemleri, her geçen gün değişen müzikal yapısı ve ortaya koydukları çeşitli kavramlar, Derrida’nın tam da ilgilendiği o eşik açısından büyük bir önem atfetmektedir.
Burak Bayülgen
Fenriz ve Nocturno Culto ikilisinin sunduğu ezgiler özellikle bir döneme (80’lere) ve bir yöne (Kuzey’e) atıfta bulunur. Bu 80’ler ve Kuzey merkezli düşünce biçimi değişen sisteme rağmen korunmak istenmiştir. Bundan ötürü “şu an” babında hep “öteki”yle olan ilişkisine bakılır. “You call your metal black? It’s plastic, lame and weak!!!” “Şu an”ın karşısındaki geçmiş mitsel olarak ele alınırsa Derrida’nın yapısökücülüğüne tezat oluşturan tam bir merkezci tuzağa düşer. Nasıl ki siyah ile beyaz birbirlerine bir iz bırakarak anlam kazanıyorlarsa, 80’ler (I am the Graves of the 80’s), 90’larda (plastic, lame and weak) bir iz bırakmıştır ama 80’ler 90’ların içinde anlam-dışıdır. Bu yüzden Batı metafiziği yerine Darkthrone metafiziği demek daha doğru olacaktır. Bu metafiziğin merkezinde neler var? Öncelikle “varlık” var (Şeytani bir Oluş), sonra bu Oluş’a atfedilen Doğa, 80’ler, heavy metal ve yeraltı… Hepsi de bu yapının “Merkez”idir. Tanrı’nın sözleri gibidir. Karşısına ancak bir boşluk koyulabilir. Bunlar Darkthrone metafiziğinde söz’e denk düşer. Fenriz ve Nocturno Culto’yu ele alan fanzinler ve fanlar bu maddelerin karşısına ancak büyük bir boşluk koyabilir. Bu sebeple de Derrida’nın “vahşi” bulduğu bu yapının içinde oldukça sözmerkezci kalırlar. Derrida tam da bu noktada karşısına bir şey koyulamayan Oluş’un yapısökümünün yapılmasını önerir.
Lakin Derrida’yı sevindirecek bir şey varsa o da Darkthrone’un algı-metafiziğiyle örtüşmeyen dönemsel gerçekliğidir. Derrida da Batı metafiziğini sözmerkezci oluşundan ötürü eleştiriyordu zaten. Yukarıda bahsedilen söz merkezci yapı, Fenriz’in öve öve bitiremediği fotokopi fanzinler ve nostalji düşkünü fanatikler tarafından kabul görmüş bir arke-yazı’dan ibarettir. Zaten bilinen, uygulanan ama yazıya dökülmeyen, dökülmesine de gerek kalmayan, aşkın dilin açıklayamadığı şeylerdir. Ama sözmerkezci metafizik ile dönemsel gerçeklik arasında Fenriz ve Nocturno Culto ikilisinin Oluş’u bakımından çok büyük bir zıtlık vardır. Bu Oluş Tanrısal maddeler karşısında bir hiçlik barındırmamalıdır.

Artık Darkthrone basitleştirerek, indirgeyerek yahut hiyerarşik bir düzeyde değil, aşkın bir şekilde Şeytani Oluş’u, yeraltını, 80’leri ve black metal’i anlamlandıracaktır.
Nedir bu dönemsel gerçeklik peki? Bu dönemsel gerçeklik de sözmerkezci midir? Neden Darkthrone’un dönemsel gerçekliği ile metafiziği arasında bir fark vardır? İlk olarak 80’lere eğinen Darkthrone’un dönemsel ve müzikal Oluş’una bakmak gerekir:
Öncelikle, Darkthrone müzik hayatına 90’larda başlamıştır ve tam da Derrida’nın yapısökücülüğünde önem atfettiği eşikte durmuştur. 80’ler ise Fenriz’in bilhassa hayranlık duyduğu müzikal ve kültürel bir dönemdir. Aslında Darkthrone ne 80’ler ne de 2000’lerdir. Bir taraftan da her ikisidir. 90’larda izledikleri müzikal yapı bugün “True Norwegian Black Metal” olarak mottolaşmış ikinci dalga black metal alt-türüne denk düşer. 2000’lerde ise 80’lerin crust-punk’ına yaklaşan, speed metal ile dinamikleşen, tüm kitleler için black metal fikrine karşı çıkan eşiktedir. Burada yeraltı/kitlesel gibi bir hiyerarşik karşıtlık sezilebilir. Ama tam da akabinde New Wave of Black Heavy Metal gelir… Buradaki “black” kelimesi, new wave’den de heavy metal’den de bağımsızdır. Fenriz’in söylemlerinde ne öncül bir müzik türünü ne de “ardıl olarak” resmileşecek bir formu kapsamaktadır. Fenriz ve Nocturno Culto tam da eşikte dururlar. Aksi taktirde ya öncül bir müziği (klişe) ya da form olarak bundan sonra aynen tekrarlanacak bir müziği icra etmek zorunda kalacaklardı. Bu yüzden Darkthrone için “yeraltı” artık bir merkez oluşturmamaktadır. Karşısında bir boşluk yoktur. Yeraltı/kitlesel karşıtlığındaki hiyerarşi, Fenriz’in “direniş” olarak adlandırdığı sınırda (The Underground Resistance), yerine ne koyulursa koyulsun, aynı eğinmeyi barındırmayacaktır. Darkthrone metafiziğinde fanzinler ve fanlar tarafından kabul görmüş olan “yeraltı,” tipik bir sözmerkezcilik idi. Fakat Fenriz yeraltı’na “direniş” kattıkça (yani eşikte durdukça) hem bir yeraltı müzisyeni olacak hem de kitlelere hitap edecektir. Aksi takdirde Fenriz ve Nocturno Culto ya yeraltında hapsolacaklar ya da bir hiç olacaklardı. Şimdi bunu somutlaştırmak gerekir:
Fenriz’in bir internet sitesi olarak başladığı “bandoftheweek” ile speed/heavy/thrash/black türlerinde müzik yapan hem yeni hem eski, hem ikisi hem de ikisi de olmayan grupları tanıtması merkezci yeraltı’nı yok sayar. (Those Treasures Will Never Befall You). Darkthrone metafiziğinde yeraltının ötekisi düşünülemez. Gerek fanzinlerin gerek fanların metafiziksel algısına göre yeraltının karşıtlığı hiçliktir. Halbuki “bandoftheweek” için seçilen gruplar ne yeraltıdır ne de kitleseldir. Aynı zamanda hem yeraltıdır hem de kitleseldir. Tıpkı Derrida’daki gibi farklı kavramlar oluşmaya başlamıştır. Fenriz bu yapıda “hayalet” kavramını benimser ve orada durmasını bilir. “Yeraltını” desteklerken “yeraltından” çıkarır. Bu, kitlesel olduğu anlamına da gelmez ama aslında hem ikisidir hem de hiçbiri…
Fenriz’in ve Nocturno Culto’nun fanzinler ve fanlar tarafından kabul gören metafiziğinde Oluş’un karşısına koyulacak olan şey bir boşluktur. Şeytani Oluş’un karşısına Tanrı’yı koymak zordu. Doğa’nın, 80’lerin ve yeraltı’nın da karşısına bir “öteki” yerleştirmek mümkün değildi. Eğer konulsaydı, hiyerarşik düzeyde Darkthrone’un yerine başka bir grubun Oluş’undan söz etmek kolaylaşacaktı ve tüm buraya kadar söylenenlerle özdeşleşecekti. Ama Darkthrone’un benzersizliği, Oluş’un karşısına koyulan bir boşluktan kaynaklanmamaktadır. Aksine Darkthrone’un hayalet bir formunun olmasından kaynaklanmaktadır. Artık Darkthrone basitleştirerek, indirgeyerek yahut hiyerarşik bir düzeyde değil, aşkın bir şekilde Şeytani Oluş’u, yeraltını, 80’leri ve black metal’i anlamlandıracaktır.
Fenriz ve Nocturno Culto Doğa’ya aşıktır ama ne Doğa’nın içinde eriyip gitmiştir ne de Doğa’ya egemenlik kurmuştur.
Şimdi de bu eşiği Doğa üzerinden ele almak gerekir. İroni yapar gibi gelecek ama Doğa için de metafiziğe bağlı kalınmak zorunludur ama Fenriz’in fiili eylemleri doğa ile kültür arasında bir eşikte durduğunu kendiliğinden ortaya çıkaracaktır zaten. Doğa, Darkthrone’un hem Şeytani Oluş’unda hem de liriklerinde aşkındı. Karşısına “kültür” konulamazdı. Yine de Darkthrone’un medeniyet ile olan çekingen ilişkisi hem doğaya olan aşkın hem de müziğe olan içkin bir eşikte durmayı gerektiriyordu (Hiking Metal Punks Forever, Norway in September, To Walk The Infernal Fields). Fenriz ve Nocturno Culto Doğa’ya aşıktır ama ne Doğa’nın içinde eriyip gitmiştir ne de Doğa’ya egemenlik kurmuştur. Doğa’nın aşkınlığı müzik ve liriklerinde ne kadar içkinse, Darkthrone’u çok daha tekil bir gruba dönüştürür. Derrida da hep farklı kavramlar ortaya koyuyordu çünkü aksi takdirde hiyerarşik yapının aynı işlevselliği tekrarlanacaktı. Darkthrone için de Doğa bu yeni kavramlar açısından önemlidir. Derrida’nın yapıbozuculuğunda tek bir Oluş yoktur. Bütün bunların dışına çıkar gibi görünür ama aslında eşiktedir. Darkthrone için de Doğa işte böyle bir yapıdır.
SONUÇ:
Derrida’nın sözmerkezci olarak eleştirdiği batı metafiziği, Darkthrone, fanzinler ve fanlar üzerinden (arke-yazı) metafiziksel olarak incelendiğinde büyük bir merkezi yapı oluşturduğu görülür. Ama Darkthrone’un filli eylemleri, her geçen gün değişen müzikal yapısı ve ortaya koydukları çeşitli kavramlar, Derrida’nın tam da ilgilendiği o eşik açısından büyük bir önem atfetmektedir.
Burak Bayülgen
Ph.D at Cinema and Media Research at Bahçeşehir University
