Kes-Yapıştır Bir Hafıza: Türkiye’de Punk Fanzinlerin Antropolojisi

Attığı taşın arkasında durmayan adamlarla işimiz olmaz !!

Kitap, Türkiye’deki gençlik altkültürlerinin teknolojik dönüşüm ve toplumsal yapı içinde nasıl yeni ifade alanları kurduğunu tartışırken, fanzinleri “sistemin filtrelerinden geçmeyi reddeden” estetik-politik nesneler olarak konumlandırıyor.

Algoritmaların, veri akışlarının ve yapay zekânın yön verdiği bir çağda kültürel üretim biçimleri de sessizce dönüşüyor. Hüseyin Serbes’in kaleme aldığı Fotokopiden Dijitale: Türkiye’deki Punk Fanzinlerinin Kültürel Antropolojisi adlı yeni kitap, fotokopi makinelerinin sıcak yüzeyinden dijital ekranların soğuk ışığına uzanan bir hattı izliyor.

Plüton Kolektif tarafından yayımlanan eser, Türkiye’de punk fanzinlerini konu alan ilk kapsamlı akademik çalışmalardan biri. Serbes, Akmar Pasajı’nda başlayan kişisel iz sürücülüğünü, punk sahnesinin bağımsız üretim kültürüne dair bir kültürel antropoloji denemesine dönüştürüyor. Yazar hem kendi saha deneyimlerinden hem de Türkiye’nin farklı dönemlerine ait punk fanzinlerinden hareketle, fotokopi estetiğinin direniş ve yaratıcılık ekseninde nasıl bir kültürel bellek oluşturduğunu inceliyor. Punk fanzinleri ekseninde gelişen bu yolculuk, kendin-yap (DIY) etiği, ifade özgürlüğü, alternatif iletişim biçimleri ve estetik direniş üzerine odaklanıyor.

Kitap, Türkiye’deki gençlik altkültürlerinin teknolojik dönüşüm ve toplumsal yapı içinde nasıl yeni ifade alanları kurduğunu tartışırken, fanzinleri “sistemin filtrelerinden geçmeyi reddeden” estetik-politik nesneler olarak konumlandırıyor. Žižek’in, sindirilmiş kahve çekirdeklerinden yapılan “kopi luwak” metaforuna göndermeyle, bu üretimlerin ticarileşme döngüsüne girmemek için direndiğini savunuyor.

Foucault, Benjamin, Tzara, Braudel ve Sontag gibi düşünürlerden beslenen Fotokopiden Dijitale, punk sahnesinin Türkiye’deki çok katmanlı hafızasını arşivlemenin, üretmenin ve paylaşmanın farklı biçimleri üzerinden ele alıyor. Kitap, modernliğin tahakkümcü yapıları karşısında alternatif bir medya belleği olarak fanzinlerin hâlâ nasıl dirençli bir üretim alanı sunduğunu gözler önüne seriyor.


Securse w/Hellshock at Karga 09.25 İstanbul

“…denizlerin altında savaştan kaçarken diğer ülkelerin sahil güvenlikleri tarafından yok edilen milyonlarca göçmen çocuğa adanmış ‘Artık Yeter’; ve Gazze savaşını aslında diğer iç savaşlara da gönderme yaparak eleştiren ‘Öldü İnsanlık’ gibi güncel politik şarkılarımız da var.” –Kerem Onan


BOSTANCI UNDERGROUND SINCE 1998

“Fanzin, erkeğin namusudur.” –Erman Akçay

MONSTERS Vs META

Erman Akçay’la yaptığım görüşmelerin çığır açıcı olduğunu belirtmem gerekir. Akçay, ilkokuldan bu yana içinde sakladığı çizgi ve yayına olan tutkusunu büyük bir hevesle benimle paylaştı. Bilgisayarına aktardığı [ve kendisi için arşivlediği] çalışmaları, onun erken dönemden günümüze tıpkı Kaczynski’nin de önerdiği gibi sisteme kesin sonuç getiren noktalara yönelik kişisel bir girişimdir.

Kişisel olana başka bir örnekse, grafik sanatçısı Erman Akçay’ın giriştiği bir zine’dir: Löpçük, bir yanıyla basılı bir neşriyatken sonraları webzine’e dönüşerek dijital bir yayıncılık etrafında şekillenir. Şubat 2014 ve Nisan 2015 arasındaki dönemde matbu olarak çıkan yedi sayısı ile hem bir fanzin formunu korumuş hem de dijital olanakları ile bir webzine görevini üstlenmiştir. Bir yıl kadar fotokopiyi bir karşı sanat biçimiyle kullandıktan sonra sadece webzine olarak yayınlanan Löpçük’ün içeriğini yeraltı sanatının her bir formu ilgilendirirken ana akımla olan savaşın yeni mücadele alanı dijital sahadır. Yapıtlarına yer verdiği sanatçıların radikal bir yanı her zaman vardır. İktidar dışı ve ana akım karşıtı bir mecrada, yayına alınan işler ve çeşitlilik Akçay’ın kimi grafik oyunlarıyla süslenir. Burada ‘oldschool fanzin’lerin tersine renkli bir dünya vardır. Çizgi ve sanat ön plandadır. Bağımsız bir alandır Löpçük ve herhangi bir ticari olanağa imkân dahi verilmez, böylece zin’de yer alan sanatçıların özgür hissedildiği bir ortam sağlanmış olur. Eserleriyle ana akımı elinin tersiyle iten sanatçıların görsel dünyasının yansıtıldığı dijital fanzinde yer alan sanatçılardan Dilara Özden’in tabiriyle “güzel bir sığınak” olan Löpçük, altkültürlerin gizli hazinesidir.


Türkiye’de Fanzin Kültürü / Tolga Güldallı & Deniz Beşer / İstanbul Comics & Art Festival 2021

Tolga Güldallı, Türkiye’de punk ve underground tarihinin en önde gelen isimlerinden biri. Geçmişte Crunch ve Haossa gruplarında çalan Güldallı, An Interrupted History of Punk and Underground Resources in Turkey 1978-1999 kitabının yazarlarından (Sezgin Boynik ile birlikte, BAS, İstanbul, 2007) ve aynı zamanda Punk Travma: Collective Memory of Punk in Turkey web sitesini yönetiyor.


Taksim 2024

Çizgiler uyumsuza seslenir. Çizgi bir sınır talebidir. Uyumsuzluğun sınır kaldıraçları renkleri, duyumları karıştırır. Erman Akçay’ın işleri de bu uyumsuz çizginin sınırlarını yokluyor. Onun dünyasında nefessiz kalmak mübah. Çünkü dünyayla cebelleşirken, dünyaya sataşırken aynı nefesi bırakamayız. Akçay’ın çizimlerinde bir korku geleneği hakim. Çağın sesini bu korkudan alıyor. Korku yerleşik bir sonuç olarak değil Munch’un çığlığını güncelleyerek bugüne geliyor. Ölü sesler, iskeletler, kuru kafalar, yarılmış bedenler, metafizik ve maddenin içinde sürüklenen özne sesini imgelerin korkusuyla birleştiriyor. Bir uçta kendi yarattığı dünyanın sınırlarına hapsolmuş bir özne, diğer yanda bütün kayboluşlara rağmen yaşamda ayak direten bir sesleniş. –Dolunay Aker


Second – Teker Teker / RaShit Greatest Shits

“Bu kitap, fotokopiyle çoğaltılan seslerin, sokakta büyüyen kelimelerin ve görünmeyeni görünür kılan direniş pratiklerinin izini sürüyor. Geçmişe saplanmadan, bugünü anlamak ve yarını sorgulamak isteyen herkes için buradaki satırlar hâlâ güncel, hâlâ rahatsız edici, hâlâ sahici.” –Tolga Özbey (Rashit)

Kitaptan: Fanzinci, fanzinleri kesip, yapıştırıp yeni bir gerçekliğin peşindeyken, kendini niş bir dünyanın kollarına bırakır. Nasıl Braudel’in söylemiyle “toprak bahçıvanın çapasına yapışmışsa” fotokopi kağıtlarındaki kolajlar da fanzincinin belleğine yapışmıştır. Fanziniyle zamanı durdurmak, gazetelerden küpürleri kesip yeni sayfalara aktarmak, sonra durup yaptığı kes-yapıştır’ı yeniden ele almak ve bu yapıtı [artefact] dolaşıma sokmak: bir fanzinciyi kendinden geçiren işlerdir bunlar ve hangi çağda, hangi medya biçimi kullanılırsa kullanılsın ‘söyleyecek söz’ var olduğu sürece, nihayetinde kendini deyiş yerindeyse bir metalaşma cenderesinin dışında bırakacaktır. Foucault’nun kullanıldıktan sonra kendilerini yok etmek isteyen kitaplarıyla başladık, Tzara’nın patlamak isteyen sayfalarıyla ilerleyelim: Bu çalışma, ‘rizomatik’ bir metodolojik hat üzerinde her türden egemen medyadan ve sermaye yüklü sanatsal uzamdan uzaklaşarak Feyerabend’çi bir karşı çıkışı yaşatan, bu yönüyle altkültür ‘sahne’sinde kalabilen fanzinleri birer fetiş nesneleri olarak görmüştür. Ne de olsa biliyoruz ki, fanzinler eskimeye yüz tuttukları ya da içindeki çağa yenik düşecekleri zaman değil “kendileriyle daha az ilgilendikleri ve daha az keyif alındıkları zaman” asıl kimliklerine ulaşmış olabilirler.


Exnun – What’s Wrong With The Lobotomy Kid?

> Fotokopiden Dijitale

Türkiye’deki Punk Fanzinlerinin Kültürel Antropolojisi

PuNK DR. Hüseyin Serbes

Leave a comment