Istanbul Underground Apokalypse Culture 2040 (Roadkill)

İstanbul 2025 Midnight Resistance / NOT AI

İŞ

Küçük İskender

Anaflaktik şok diyorsun ya, o zaman mermer duvarların buzu
yoruluyor – içine yüzlerce arı kaçmış bir makinenin önündesin:
Tüm doktorlar yapış yapış ve koşarken yüzüne bir kuş çarpıyor
gezegenin DNA’sını düşüne düşüne uçmayı öğrenen bir orospu
duvara asılı çerçeveleri düzeltiyor, tozunu alıyor genlerin
Konuşmaya çalıştıkça sesini ısıran bir anlam kozasına girdin
Yapış yapış! Süratli arabanın ön camına çarpıp yapışan çapkın
ve erekte düzlem. Soruyorsun: Ne zaman iyileşir aklımdaki köpek
ne zaman kurur nem, ne zaman özgürlüğüne kavuşur ve
silah bırakır erdemli sitem. İşte, bitti
ağzında biriktirip yutmadığın ilaçlar
Bir iş bulman lazım: Teknokrat zeminde havai ve cılk yaralarla,
cüzamlı birine takım elbise giydirmen, timsahı timsahla öpmen lazım
Senin önce bir iş bulman lazım: Para kazanman, parayı sikmen,
parayla din, şöhret, memleket, aile, mühim bir devlet satın alman
lazım
Titriyorsun, üşüyorsun, yanıyorsun, buna anaflaktik şok diyorsun ya,
Kliniğin koridorlarında, acil servis ünitelerinde tek sedye kalmadı
Tüm serumları beyaz şarap sanıp içti ölümcül hastalar
Onların gözlerine bak, dudaklarına dokun, ellerini tut
Onlar da insandı Onlar da ümit etmeyi sağlıklı salaklık sanırlardı
Onlar da düzüşürken korunur ve takımlarının şampiyon olacağı
günü beklerlerdi sadece,
borsada kâğıtları, ihalelerde teklifleri, kooperatiflerde ödemeleri
yoktu
mutfağa mahkum annelerin, eşlerin ankastre cesetleri hoştu
Televizyondaki ana haberleri izler; tecavüzleri, başbakanları,
soygunları,
başbakanları, yolsuzlukları, başbakanları, cinayetleri,
başbakanları,
yoksulluğu-açlığı, başbakanları, nükleer tesisleri, başbakanları
seyrederlerdi
Onlar buna müreffeh anal seksin sisteme izdüşümü derlerdi
Oysa biberondaki ılık süte sperm karıştırıp çocuğunu doyuran baba
kadar transparan ve efektiftiler
Barkodu alınmış bok çuvallarını istifleyip hafıza tekellerinde
dine bağlı özerkliklerini ilan ettiler
Senin önce bir iş bulman lazım: Musluk tamiri için samuray,
kaliteli suikastlar için zincirli çingene,
adamı tam amının ortasından vurmak için, formatlanmış subay
ve kıymaya karışmış ordu, kıymaya karışmış cemaat, kıyılmış
kuşak olman lazım. Senin önce bir iş ve tam ortasından kırık
organ bulman lazım!
Sonrası: Çılgınlık sınırında soğuk aralık, biriktirdiğin haydutlar,
kriminoloji,
numaralardan müteşekkil bir alfabeyle yeni lisan öğrenme hevesi
büyük ödüle doğru sakatlanma,
pat pat patlayan bir tabancanın made in bilmemne dalaveresi,
kim vurmuş,
yumuşak bir elementi kolayca kesen bakışların ekrana yansıyan
karizması
kimse görmemiş, şahit yazıldığın leziz çocukların uyuşturucu
tarafları,
jüri kararını açıkladığında sen uzaklarda olacaksın – bagajda
bozuk tavşanlar
sihirbazın bozduğu tavşanlar, şapkaların bozduğu tavşanlar
bagajın, yolculukların, katliamların bozduğu tavşanlar – tavşan kaç
Vizyonu-keyfi yerinde bir suç aletinde, küvette boğulmuş sevgilinde,
temennide, tesellide, temsilde ve teslimiyette huzursuz / kuduz bir
günışığı gibi dişleri geçmişken şizofrenin senin etli bilincine
Alerji tanısı koyacaklar durup durup çığlık atmana, ses vermene
Anaflaktik şok diyorsun ya, söz diziminin hakikatle tepkimesine
Bunu yalnızca Dadaistler ve Punklar anlayacak, Anarşistler
zaten hep bizim cephede
Varsın kayışla bağlasınlar şimdi seni yatağa, binlerce iğne yapsınlar
Senin önce bir iş bulman lazım!
Senin önce bir iş bulman lazım!

Yoksa tüm kanını boşaltıp devasa bir lazımlığa
okunup üflenmiş gül suyu, teşekküllü zemzem dolduracaklar yerine!


Cerahat 40K is a commercial project funded by powerful figures behind dark curtains. Everything they produce is entirely profit-driven and lacks sincerity.

Delgeç, 2025 İstanbul
Delgeç, 2025 İstanbul
Delgeç, 2025 İstanbul
Delgeç, 2025 İstanbul

Wayne, 2025

Kadıköy 2025

Human Scum ‘Suddenly Gone’ 2022

Kaan Akay’s Human Scum project began in the year 2014 as a weekly radio show that focused on ambient and drone music and that continued for three years. In 2022, he returned with his debut album “Deceitful” as a solo music project. The artist, who also played the drums for various projects and bands, has also been making Drum & Bass shows for various radio channels since 2003 under the alias Golem.

KAAN AKAY > HUMAN SCUM


Kadıköy 2025

Böylece bilim, insan soyunun gerçek refahına ya da diğer tüm standartlara aldırmadan, yalnızca bilim insanlarının ve araştırma için fon sağlayan devlet görevlilerinin ve şirket yetkililerinin psikolojik ihtiyaçlarına hizmet ederek körü körüne ilerliyor.

Ted Kaczynski

Bilim İnsanlarını Motive Eden Güdüler

  1. Bilim ve teknoloji, ikame etkinliklerin en önemli örneklerini oluşturur. Bazı bilim insanları açıkça absürd bir kavram olan “merak” ile motive olduklarını iddia ederler. Çoğu bilim insanı, herhangi bir normal meraka konu olamayacak, son derece uzmanlık isteyen sorunlar üzerinde çalışır. Örneğin, bir astronom, bir matematikçi ya da bir böcekbilimci, İzopropil trimetil metanın kimyasal özelliklerini merak eder mi? Tabii ki hayır. Böyle bir konuyu ancak bir kimyager merak eder, onun bunu merak etmesinin tek nedeniyse kimyanın onun ikame etkinliği olmasıdır. Kimyager yeni bir böcek türünün uygun sınıflandırılmasını merak eder mi? Hayır. Bu sorun yalnızca bir böcekbilimciyi ilgilendirir, o da bununla yalnızca, böcekbilim kendi ikame etkinliği olduğundan ilgilenir. Eğer kimyager ve böcekbilimci fiziksel ihtiyaçlarını karşılamak için ciddi çabalar göstermek zorunda kalsaydı ve eğer bu çaba onların yeteneklerini ilginç ancak bilimsel olmayan bir şekilde kullanmalarına izin verseydi, o zaman, onlar izopropil trimetil metanı ve böceklerin sınıflandırılmasını umursamayacaklardı. Yüksek lisans eğitimindeki fon yetersizliğinin bir kimyageri sigorta komisyoncusu olmaya zorladığını varsayalım. Bu durumda o, sigorta konularıyla çok ilgili olacak, ancak izopropil trimetil metanla ilgilenmeyecekti. Bilim insanlarının işlerine harcadıkları zaman ve çabanın yalnızca merakı gidermek için harcanıyor olması hiçbir koşulda normal değil. Bilim insanlarını motive eden güdüler için “merak” açıklaması hiç tutmuyor.
  2. “İnsanlığa faydalı olma” açıklaması da diğerinden daha iyi iş görmez. Bazı bilimsel çalışmaların, insanlığın refahı ile makul hiçbir ilişkisi yoktur. Örneğin, arkeoloji veya karşılaştırmalı dilbilim çalışmalarının çoğu böyledir. Bilimin diğer bazı alanları ise açıkça tehlikeli imkanlar sunar. Yine de, bu alanlardaki bilim insanları da, aşıyı bulan veya hava kirliliğini araştıranlar kadar hırslıdır. Nükleer enerji santralleri yapmaya açıkça duygusal olarak bağlanan Dr. Edward Teller’ ın durumunu düşünün. Bu bağ, insanlığa faydalı olma isteğinden mi kaynaklanıyor? Eğer öyleyse, Dr. Teller neden diğer “insancıl” konularda da bu kadar duyarlı olmadı? Eğer insancıl biri idiyse, neden hidrojen bombasının yapılmasına yardım etti? Diğer pek çok bilimsel ilerlemede olduğu gibi nükleer enerji santrallerinin de insanlığın gerçekten yararına olup olmadığı tartışmaya açıktır. Ucuz elektrik, radyoaktif atık yığınlarından ve kaza riskinden daha mı önemli? Dr. Teller, sorunun yalnızca bir yanını gördü. Onun nükleer güçle olan bağı açıkça “insanlığa hizmet” isteğinden değil, ancak ortaya koyduğu çalışmadan ve onun kullanıma sunulduğunu görmekten edindiği kişisel tatminden kaynaklanıyordu.
  3. Aynı şey, bilim insanlarının geneli için de geçerlidir. Bazı istisnaların mümkün olmasıyla birlikte genel olarak, motive edici güdüleri ne merak ne de insanlığa hizmettir; güç sürecinden geçmeye olan ihtiyaçlarıdır: Amaç sahibi olma (çözülecek bir bilimsel problem), çaba (araştırma) ve amaca ulaşma (problemin çözülmesi) . Bilim, ikame bir etkinliktir, çünkü bilim insanları temelde çalışmaktan edindikleri tatmin için çalışırlar.
  4. Elbette bu kadar basit değil. Birçok bilim insanı için diğer gerekçelerin de rolü vardır. Para ve statü gibi. Bazı bilim insanları, doymak bilmez bir statü güdüsüne sahip türden kişiler olabilirler (79. paragrafa bakınız), ve bu da, çalışmaları için motivasyonun önemli bir bölümünü oluşturur. Hiç kuşkusuz, bilim insanlarının çoğunluğu, genel nüfusun çoğunluğu gibi reklam ve pazarlamacılık tekniklerine karşı az ya da çok duyarlıdır; mal ve hizmetlere olan arzularını gidermek için de paraya ihtiyaç duyar. Yani, bilim bütünüyle bir ikame etkinlik değildir. Ama büyük oranda ikame bir etkinliktir.
  5. Ayrıca bilim ve teknoloji güçlü bir kitle hareketi oluşturur ve pek çok bilim insanı, güç ihtiyaçlarını bu kitle hareketiyle özdeşleşerek giderir (83. paragrafa bakınız).
  6. Böylece bilim, insan soyunun gerçek refahına ya da diğer tüm standartlara aldırmadan, yalnızca bilim insanlarının ve araştırma için fon sağlayan devlet görevlilerinin ve şirket yetkililerinin psikolojik ihtiyaçlarına hizmet ederek körü körüne ilerliyor.

Gamze Koba aka Chumba Wumba

Bolo Bolo ‘İstanbul’ t-shirtleri 500 TL + kargo olarak satışta.

Bedenler S • M • L • XL • XXL

Sipariş için DM den BOLO BOLO‘ya / Gamze Koba‘ya ulaşabilirsiniz.

> ROTTEN MIND

> BOLO BOLO INSTA

> BOLO BOLO YOUTUBE

BOLO BOLO BİR YAŞAM TARZIDIR !!


Tarih affetmez !!

Onun için Luigi’nin eylemi hepsini korkutuyor. Velhasıl, mesele tek bir CEO’nun suikaste uğraması değil, yükselen yeni bir başkaldırı zihniyetinin açıkça görülür olması ve toplum nezdinde yayılması.

-Gökhan Gençay A.K.A. G.KILLA

Luigi Mangione, bir militan değildir. Nitekim ilgi alanlarından çoğu ılımlı olarak tanımlanabilecek konseptlere sahiptir. Şintoizme de, bebek fillere de, popçu Charli XCX’e de (hatta yakalandığında onu kelepçeleyip emniyet binasına götüren polislere arabada Charli XCX’i çalıp çalamayacaklarını bile sormuş) aynı oranda ilgi gösteren, ABD’nin ayrıcalıklı orta-üst sınıfına mensup bir gençtir.

Politik açıdan da kafası ziyadesiyle karışıktır. Unabomber’ın manifestosunu da hayranlıkla okumuştur, X platformunda “Fight Club”a atıfta bulunan mesajlar da kaleme almıştır, Alt-Right’ın sahiplendiği birtakım isimlerin konuşmalarını da övmüştür. Joe Rogan’ı beğendiğini bile açıkça belirtmekten çekinmemiştir.

Lakin, işte bu çocuk, içinde yaşadığımız dünyada sürüp giden adaletsizlere, acılara tepkisiz kalmamış, kapıldığı büyük öfkenin hangi hedefe yönelmesi gerektiğini belirlemiş ve kimseye sırtını yaslamadan, herhangi bir politik veya lojistik destek almadan kendi başına eyleme geçmiştir.

Hollywood what you gonna do?

Küresel egemenleri ürküten de tastamam budur. Onlar dünyanın kendi belirledikleri kutuplaşmalar ekseninde bölündüğüne, herkesin bu bölünmede kendince yer tuttuğuna inanmak istiyorlar. Çünkü işlerine gelen, yönetebilecekleri krizlere neden olanlar onlar! Muktedirler Demokratlar ve Cumhuriyetçiler ya da AKP’liler ve CHP’liler üzerinden saflaşma yaşansın istiyorlar. Fakat, artık bunların çok dışında bir kutuplaşma yeryüzünde hâkim: Sistemi destekleyenler ve sistem karşıtları! İşte Luigi bu saflaşmanın aktif bir öznesi olarak sisteme karşı eyleme geçti.

Onun için Luigi’nin eylemi hepsini korkutuyor. Velhasıl, mesele tek bir CEO’nun suikaste uğraması değil, yükselen yeni bir başkaldırı zihniyetinin açıkça görülür olması ve toplum nezdinde yayılması. Asıl bu gerçekten korkuyorlar. İşte bu nedenle bugün ABD’de yediden yetmişe, binlerce insan Luigi’ye sempati duyuyor, onun fotoğraflarının basıldığı tişörtlerle sokakta dolaşıyor, savunma avukatına para yardımı yapmak için sıraya giriyor.

Evet, zamanın ruhu artık yeni bir isyan dalgasının yükselişini işaret ediyor ve bu alıştığınız türde siyaseten sınırları çizilmiş, bilindik kodlarla okunabilecek bir eğilim değil ve tam da bu yüzden egemenler için çok ama çok tehlikeli!


Securse ‘Artık Yeter’ 2025

SIRRA > SECURSE


“Eğer hiçbir şiddet eyleminde bulunmasaydık ve bu yazılarımızı bir yayıncıya teslim etmiş olsaydık, büyük olasılıkla kabul edilmeyecekti. Kabul edilse ve yayınlansa dahi, büyük olasılıkla pek çok okurun dikkatini çekmeyecekti, çünkü medyanın yayınladığı eğlence programlarını seyretmek, ciddi bir makale okumaktan daha eğlencelidir.”

Özgürlüğün Doğası

  1. Endüstriyel-teknolojik toplumun, bireyin özgürlük alanını sürekli daraltmaksızın reforme edilemeyeceğini kanıtlamak durumundayız. Ancak, “özgürlük” pek çok şekilde anlaşılabileceği için, önce ne tür bir özgürlükten bahsettiğimizi açıklığa kavuşturmalıyız.
  2. “Özgürlük”ten şunu kastediyoruz: Güç sürecini, ikame etkinliklerin yapay hedefleriyle değil, gerçek amaçlarla ve hiç kimsenin, özellikle de hiçbir büyük kuruluşun müdahalesi, manipülasyon veya denetimi olmadan yaşayabilme fırsatı. Özgürlük, kişinin yiyecek, giyecek, barınak ve çevresinden gelebilecek her türlü tehlikeye karşı savunma gibi hayati meseleleri -bir birey ya da küçük bir grubun üyesi olarak- kendi kontrolü altında tutmasıdır. Özgürlük, güç sahibi olmak demektir; diğer insanları kontrol etmeye değil, ancak kendi yaşamının koşullarını kontrol etmeye yarayan güç. Birileri -özellikle de büyük bir kuruluş- kişinin üzerinde bir güce sahipse, bu güç ne kadar iyi niyetli, hoşgörülü ve müsamahakar olursa olsun kişi özgür değildir. Özgürlüğü, sırf hareket serbestisiyle karıştırmamak önemlidir (72. paragrafa bakınız).
  3. Anayasa tarafından garanti altına alınan bazı haklarımız olduğu için özgür bir toplumda yaşadığımız söyleniyor. Ancak, bu haklar göründükleri kadar önemli değildir. Bir toplumda var olan kişisel özgürlüğün derecesi, o toplumdaki kanunlar veya yönetim biçiminden çok, toplumun ekonomik ve teknolojik yapısına bağlıdır. New England’daki Kızılderililerin çoğu monarşiyle yönetiliyordu ve İtalyan Rönesansı sırasındaki şehirlerin çoğu da diktatörlerin kontrolü altındaydı. Ancak, bu toplumların tarihini okurken insan, onlarda bizim toplumumuzdakinden daha fazla kişisel özgürlüğe izin verildiği izlenimi ediniyor. Bu, kısmen yöneticinin iradesini dayatacak etkin mekanizmaların yokluğundan kaynaklanıyor: Modern, iyi örgütlenmiş polis güçleri, hızlı, uzun mesafeli iletişimleri, denetleme kameraları, sıradan vatandaşların yaşamları hakkında oluşturulmuş dosyalar yoktu. Bu nedenle de, kontrolden kaçmak görece daha kolaydı.
  4. Anayasal haklarımıza gelince, örneğin, basın özgürlüğünü düşünün. Elbette bu hakkı sert bir şekilde eleştirmek istemiyoruz; bu özgürlük, politik gücün bir yerde toplanmasını sınırlamak ve politik gücü olanları, yanlışlarını halka teşhir etme yoluyla yola getirmek için önemli bir araç. Ancak basın özgürlüğü, sıradan vatandaşın bir birey olarak çok az işine yarar. Medya, çoğunlukla sistemle bütünleşmiş büyük kuruluşların kontrolündedir. Birazcık parası olan herkes bir şey bastırabilir ya da bunu internet veya başka bir kanal üzerinden yayabilir, ama onun söyledikleri medyanın muazzam miktardaki materyalinin arasında kaybolacak, bu nedenle de hiçbir pratik etkisi olmayacaktır. Bu yüzden toplumda kelimelerle bir etki yaratmak, çoğu birey veya küçük grup için olanaksızdır. Örneğin bizi (FC) ele alın. Eğer hiçbir şiddet eyleminde bulunmasaydık ve bu yazılarımızı bir yayıncıya teslim etmiş olsaydık, büyük olasılıkla kabul edilmeyecekti. Kabul edilse ve yayınlansa dahi, büyük olasılıkla pek çok okurun dikkatini çekmeyecekti, çünkü medyanın yayınladığı eğlence programlarını seyretmek, ciddi bir makale okumaktan daha eğlencelidir. Bu yazılar çok sayıda okur bulsaydı bile, bu okurların çoğu okuduklarını hemen unutacaktı, çünkü akılları medyanın onları maruz bıraktığı bir yığın materyalle doldurulmuş olacaktı. Mesajımızı, topluma kalıcı bir etki bırakabilme şansıyla sunabilmek için insanları öldürmek zorunda kaldık.
  5. Anayasal haklar bir dereceye kadar yararlı olsa da, burjuva özgürlük anlayışı olarak adlandırılabilecek şeyi garantilemekten daha fazlasına hizmet etmez. Burjuva anlayışına göre, “özgür” bir insan, toplumsal bir mekanizmanın önemli bir parçasıdır ve yalnızca öngörülmüş ve sınırlanmış bir dizi özgürlüğe sahiptir; bu özgürlükler bireyin ihtiyaçlarından çok toplumsal mekanizmanın ihtiyaçlarına hizmet etmek üzere tasarlanmıştır. Bu yüzden, burjuvazinin tanımladığı “özgür” insan ekonomik özgürlüğe sahiptir, çünkü bu, büyüme ve ilerlemeyi teşvik eder; basın özgürlüğüne sahiptir, çünkü toplumsal eleştiri, politik liderlerin yanlış davranışlarını engeller; adil yargılanma hakkına sahiptir, çünkü güçlülerin kaprislerine bağlı mahkumiyetler sistem açısından kötü olur. Bu açıkça Siman Bolivar’ın tavrıydı. Ona göre insanlar, özgürlüğü yalnızca ilerlemeyi (burjuvanın düşündüğü ilerlemeyi) destekleyecek şekilde kullandıkları sürece hak ederdi. Diğer burjuva düşünürler de, özgürlüğü benzer bir açıdan, yalnızca kolektif sonuçlara varmak için bir araç olarak gördüler. Chester C. Tan, “20. Yüzyılda Çin Politik Düşüncesi” adlı kitabının 202. sayfasında Komüntang lideri Hu Han-min’in felsefesini şöyle açıklıyor: “Bir bireye haklar verilir, çünkü o, bir toplumun üyesidir ve topluluk yaşamı böyle haklar gerektirir. Hu, topluluk derken tüm bir ulusun oluşturduğu toplumu kastediyordu.” Sayfa 259′ da da Tan, Çin’ deki sosyalist devlet partisi lideri Çang Çun-maii’ye, nam-ı diğer Karsum Çang’a göre, özgürlüğün devletin ve bir bütün olarak halkın çıkarına kullanılması gerektiğini ifade eder. Ancak birilerinin öngördüğü şekilde kullanılabilecekse, bu ne biçim özgürlüktür? FC’nin özgürlük anlayışı Bolivar, Hu, Çang ve diğer burjuva teorisyenlerininkiyle aynı değildir. Bu tür teorisyenlerin sorunu, gelişmeyi ve toplumsal teorilerin uygulanmasını kendi ikame etkinlikleri haline getirmiş olmalarıdır. Sonuç olarak bu teoriler, dayatıldıkları toplumda yaşayan talihsiz insanların ihtiyaçlarına hizmet etmekten çok, teorisyenlerin ihtiyaçlarına hizmet etmek üzere tasarlanmıştır.
  6. Bu bölümle ilgili değinilecek bir nokta daha kaldı: Bir insan sırf yeterince özgür olduğunu söylüyor diye, onun yeterince özgür olduğu sanılmamalı. Özgürlük kısmen insanların farkında olmadığı psikolojik kontrollerle sınırlanır; üstelik insanların özgürlükten ne anladıklarını oluşturan düşünceler, kişilerin kendi ihtiyaçlarından çok, toplumsal kurallar tarafından yönlendirilir. Örneğin, aşırı toplumsallaşmış türden birçok solcu, büyük olasılıkla kendileri de dahil çoğu insanın fazla değil az toplumsallaşmış olduğunu söyleyecektir; buna rağmen, aşırı toplumsallaşmış solcu, bu ileri düzeydeki toplumsallaşması yüzünden ağır bir psikolojik bedel öder.

‘All Eyes on Me’ Kadıköy Street Walk w/ Delgeç

Duvar, herkesin bildiği gibi yazıya bi davetti: kentlerde graffitisiz bir ek duvar bulunmaz. Sanki yüzeyin kendisi bir yazma enerjisi taşıyor gibidir, sanki yüzeyin kendisi yazıyordur yazıyı ve bu yazı bana bakar: üzerine yazılmamış bir duvar kadar gözetleme meraklısı başka bir şey yoktur, çünkü başka bir şeyin böyle büyük bir güçle izlenmesi, okunması olanaksızdır.

Gizemli sözler son bulmuştur, dilbilgisindeki etken ve edilgen ayrımı yıkılmıştır: tanrıyı gördüğüm göz, onun beni gördüğü gözle aynı gözdür (Angelus Silesis). Duvara yazan hiç kimsedir ve bu yazılanları herkes okur. Bu nedenle duvar, simgesel olarak, modern yazının yerleştiği uzamdır. -Roland Barthes


Bitmap graphic by TURBO^BRONX
FIFI is BACK 4 the FUTURE !!
Sinsi Düşman Turbo
Dj Sivo ile Scratching Teknikleri

BEAT MUSIC FACTORY > BMF

UNDERGROUND HIP-HOP CHANNEL

FIFI in Da hOUZe !!

> KING FIFI

BOSTANCI UNDERGROUND

MONSTERS Vs META

Oldschool ryhme, alış buna home-boy !!
Turbo Vs eRmano

Zihni Müzik, Ozzy ve Turbo eşliğinde RAPOR 2

Radical Noise x Rapor 2 -Live- 99-2017

CİNS x Ares Badsector, 2025, Kalamış’tan

Grafiticinin hası ARES BADSECTOR

“Yaptıklarını artistlik mi sanıyorsun!? İnan bana sen kendini kandırıyorsun!


Atölyede CİNS – Mine Sanat Galerisi, 2022

Elinden çıkan işlerde ve katıldığı sergilerde ‘cins’ mahlasını kullanan sanatçı, estetik zevkini lise yıllarında başladığı grafiti ve sokak sanatına borçlu olduğunu dile getiriyor. Almış olduğu grafik tasarım ve sonrasında görsel iletişim tasarımı lisansüstü eğitimiyle beraber sanatı bugünkü şeklini almıştır. Çalışmalarında çizgi film karakterlerinden grafitiye; pop-sanat’tan sürrealist düşleme uzanan geniş bir kültürel yelpazeden beslenen sanatçı, organik formlara ve grafik anlatıma dayalı soyutlamalar ve hikayelerle geliştirdiği dili, şehrin sokakları başta olmak üzere bir çok farklı medium ve teknikle buluşturmayı başarmıştır. instagram.com > cins3000

From cartoon characters to graffiti in his works; The artist, who is fed by a wide cultural spectrum ranging from pop-art to surrealist fantasies, has succeeded in bringing this language, which he developed with abstractions and stories based on organic forms and graphic expression, to many different mediums and techniques, including city streets. Born in 1984 in Ankara, Cins lives and works in Istanbul. The artist, who uses the nickname ‘cins’ in his works and in the exhibitions he attends, owes his aesthetic structure to his high school years, graffiti and street art tradition. With the graphic design and visual communication design postgraduate education he received, his art took its current form


Zen-G’nin seslendirdiği ‘’GRAFİTİ’’ şarkısı…

2006 Nightshift

Kalamış Skate Park’tan iki sıradışı güzellik, 2025

2025 GÜLŞAH EROL

SEXY & SMART > LOLI


Ezgi İrem Happy with her Grafzine book, what about you?

GRAFZiNe iS Not A CRiME !!

‘Graphzine Graphzone’, punk’ın ardından ortaya çıkan ve hem çizgi romanlara hem de sözde çağdaş kurumsal sanata alternatif olan graphzine’lere adanmış ilk derinlemesine çalışmadır. Grafzin dünyası bağımsız çizgi roman yayıncılığına yakın görünse de, radikal bir şekilde çıtayı yükseltiyor: grafzin sanatçıları, iyi birer D.I.Y. ustası olarak sınırlı sayıda baskı yapmayı tercih ediyor, farklı baskı süreçlerini deniyor ve kendilerini geleneksel anlatının kısıtlamalarından kurtarıyorlar. Onları birleştiren şey ise hiç kuşkusuz (en gelenekselinden en şaşırtıcı ve şok edici olanına kadar) imgelere duydukları saplantı ve genellikle bir ağ (network) içinde yürüttükleri zanaattır. Yazar, bu üretimin tarihini izlemek ve kavramsal meselelerini kavramak için, grafzinin çokbiçimli doğasına yanıt veren koral bir yaklaşımla, büyük ölçüde bu sanat insanlarının sözlerine dayanıyor. Öncülerden başlayarak (Bazooka ve Elles Sont De Sortie), X.-G. Néret, 1980’lerden itibaren kurumların dışında gelişecek olan bu fenomeni ayrıntılı olarak inceliyor. Görüntü ve metnin muğlak birleşimi yoluyla çizgi romanın anlatı geleneklerini kıran yeni bir alan açılıyordu. Yazar, yeraltında da olsa önemli bir kaynak olan Teruhiko Yumura tarafından icat edilen Japon grafik sanatı akımı heta-uma da dahil olmak üzere grafzinin çeşitli etkilerini ve biçimlerini analiz ederek bu pratiğin özünü ortaya çıkarıyor. Grafzin, bir yaşam sanatı, tekilliklerin ifadesini destekleyen değerlerin tersine çevrilmesini ima eden yaratıcı bir gücün olumlanması; içerikte olduğu kadar deneysel biçimde de kendini gösteren, sanatçıların kendilerine uyguladıkları sansürden başka hiçbir sansüre tabi olmayan bir özgürlük – bazıları için kendilerini sindirilmiş ya da kınanmış görme riski altında. Bazen silahsızlandırıcı bir ‘doyumsuz masumiyetle’, normalleştirici otoritelerin reddettiği alanları, özellikle de cinsellik ve ölümle ilgili olanları keşfediyorlar. X.-G. Néret de onları Dada, Lettrizm ve Sitüasyonizm’in ardından gelen, ‘yirminci yüzyılın gizli tarihini’ genişletmeye ve yenilemeye yardımcı olan güçlü bir grafik avangard olarak görüyor.

Erman Akçay & Guillaume Zorgbibe, Moda Sahil

Graphzine Graphzone

Coédition Le Dernier CriEditions du Sandre

“Nous souhaitions créer quelque chose d’aussi fort que le mouvement Dada…” -Kiki Picasso

Ezgi İrem Happy with her Grafzine book

Bazooka collective, Legerement Destroy episode of L’oeil du cyclone

Guillaume Zorgbibe w/ Kadir Çıtak’s graff.

2025 Karaköy

Mert Dalkabakoğlu, EX ve Recep

MALTEPE SQUAD’IN TEHLİKELİ SİMALARI

TOMTOM GROUND / TOOL SESSIONS

Tollie Tolga, sergi afişini asarken
Tool Group Exhibition, Noh Extended Art Space, İstanbul 2025
Kerem Nizam, Kuzey, Mert Dalkabakoğlu, EX, Recep ve Emre Töre

Beyoğlu
Beyoğlu Graff. Zone
Tomtom Ground, Beyoğlu
Beyoğlu Graff. Zone
Tomtom Style !!
Tomtom Style !!
Çukurcuma Underground !!
Tomtom Abstractions !!
Tomtom Style !!
İstanbul’dan sokak manzaları, graffiti, bombing’ler, tag’ler ve street art örnekleri.
Tomtom Style !!

Kalamış Skate Park, 2025

K A L A M I Ş SKATE PUNX

Eski tüfeklerden Volkan Şengül, Tuncay Koçal, Gizem Aynagöz, Zenci Berk ve Blackout Can…

E F S A N E KADRO

Kalamış Skate Park, 2025
Kalamış Skate Park, 2025
Kalamış Skate Park, 2025
Kalamış Skate Park, 2025
Ünlü kaykaycı Gizem Aynagöz, 2025
Kalamış Skate Park, 2025
Kalamış Skate Park, 2025
Can Yavuzçetin x Tuncay Koçal

BLACKOUT TATTOO < CAN YAVUZÇETİN

Can Yavuzçetin x Tuncay Koçal

“Çok büyük işlere imza atacağız…”

Kalamış Skate Park, 2025
Zenci Berk aka 34zen06

ZENCİ BERK > 34zen06

Üstadlar makamından Volkan Şengül
İstanbul’dan sokak manzaları, graffiti, bombing’ler, tag’ler ve street art örnekleri.
Street walk w( Delgeç, Kadıköy – Moda

Radical Noise 2024

Üstadlar makamından Volkan Şengül

Tarihin Bazı İlkeleri

  1. Tarihin iki bileşenden oluşan bir toplam olduğunu düşünün:
    Sezilebilir bir yolda ilerlemeyen, önceden sezilemeyen olaylardan oluşan düzensiz bir bileşen; ve uzun vadeli bir tarihsel eğilimden oluşan düzenli bir bileşen. Biz burada uzun vadeli eğilimlerle ilgileneceğiz.
  2. Birinci İlke: Eğer uzun vadeli bir tarihsel eğilimde küçük bir değişiklik yapılırsa, o değişikliğin etkisi neredeyse her zaman geçici olacaktır. Eğilim, kendi orijinal durumuna dönecektir. (Örneğin, bir toplumdaki politik yolsuzluklardan arınmak için tasarlanan bir reform hareketi genelde kısa vadelidir; er geç reformcular rahatlar ve yolsuzluk yine topluma sızar. Söz konusu toplumdaki yolsuzluklar genelde sabit kalır veya toplumun evrilişine bağlı olarak ağır ağır değişir. Normalde, politik bir arınma ancak yaygın toplumsal değişimlere eşlik ettiğinde kalıcı olacaktır; toplumda küçük bir değişim yeterli olmayacaktır. ) Eğer, uzun vadeli bir tarihsel eğilimde küçük bir değişiklik kalıcı gibi görünüyorsa, bunun nedeni değişikliğin, eğilimin zaten hareket ettiği yönde etki etmesidir, yani eğilim değişmemiş yalnızca bir adım ileri itilmiştir.
  3. İlk ilke neredeyse aynı şeyin farklı kelimelerle tekrarlanışıydı. Eğer bir eğilim küçük değişikliklere uyup istikrarlı olmasaydı, belirli bir yön izlemek yerine rasgele bir yönde ilerlerdi; yani, uzun vadeli bir eğilim bile olmazdı.
  4. İkinci İlke: Eğer uzun vadeli bir tarihsel eğilimi kalıcı şekilde değiştirebilecek denli kapsamlı bir değişiklik yapılırsa, bu, toplumu bir bütün olarak değiştirecektir. Başka bir deyişle, bir toplum tüm parçaların birbiriyle bağlantılı olduğu bir sistemdir ve bunun hiçbir önemli parçasını diğer parçalarını da değiştirmeden değiştiremezsiniz.
  5. Üçüncü İlke: Uzun vadeli bir tarihsel eğilimi kalıcı şekilde değiştirebilecek yeterlilikte bir değişiklik yapılırsa, bunun, toplum açısından bir bütün olarak ileride getireceği sonuçlar önceden bilinemez. (Birçok başka toplum da aynı değişiklikten geçmediği ve aynı sonuçları yaşamadığı sürece; eğer böyle bir şey yaşanmışsa, kişi, aynı değişiklikten geçen diğer bir toplumun da benzer sonuçlara varabilme olasılığının bulunduğunu, ampirik bir temele dayanarak öngörebilir.)
  6. Dördüncü İlke: Yeni bir toplum kağıt üstünde tasarlanamaz. Yani, gelecekteki bir toplumu önceden planlayıp, o toplumun tasarladığınız gibi işlemesini bekleyemezsiniz.
  7. Üçüncü ve dördüncü ilkeler insan toplumlarının karmaşıklığından kaynaklanır. İnsan davranışındaki bir değişiklik toplumun ekonomisini ve fiziksel çevresini etkiler; ekonomi çevreyi etkiler veya bunun tersi olur, ekonomi ve çevredeki değişiklikler de insan davranışını karmaşık ve tahmin edilemez biçimlerde etkiler vb. Etki-tepki ağı açıklanmak ve anlaşılmak için fazla karmaşıktır.
  8. Beşinci İlke: İnsanlar, toplumlarının biçimini bilinçli ve akılcı olarak seçmezler. Toplumlar, akılcı insan kontrolü altında olmayan toplumsal evrim süreçleri yoluyla gelişir.
  9. Beşinci ilke, diğer dördünün bir sonucudur.
  10. Tasvir edecek olursak, birinci ilkeye göre, genel anlamda bir toplumsal reform girişimi ya toplumun zaten geliştiği yolda etki eder -bu durumda, her halükarda olacak bir değişikliği hızlandırmakla kalır; ya da yalnızca geçici bir etki gösterir -bu durumda da toplum kısa sürede eski haline döner. Toplumun herhangi bir önemli niteliğinin gelişiminde kalıcı bir değişim gerçekleştirmek için reform yetersizdir, devrim gereklidir. (Bir devrim için ille de silahlı bir başkaldırı veya bir hükumetin alaşağı edilmesi gerekmez.) İkinci ilkeye göre, bir devrim asla toplumun yalnızca bir yönünü değiştirmez, bütün bir toplumu değiştirir; üçüncü ilkeye göre de, devrimcilerin asla beklemediği veya istemediği değişiklikler ortaya çıkar. Dördüncü ilkeye göreyse, devrimciler veya ütopyacılar yeni bir toplum biçimi oluştururlarsa, bu asla planlanan şekilde işlemez.
  11. Amerikan Devrimi buna aykırı bir örnek oluşturmaz. Amerikan “Devrim”i, bizim anladığımız anlamda bir devrim değildi, ancak oldukça uzun erimli politik reformların izlediği bir bağımsızlık savaşıydı. Amerika’nın kurucuları, Amerikan toplumunun gelişim yönünü değiştirmedi, zaten böyle bir niyetleri de yoktu. Onlar Amerikan toplumunu yalnızca, gelişimini geciktiren İngiliz yönetiminden kurtardı. Onların politik reformu hiçbir temel eğilimi değiştirmedi, yalnızca Amerikan politik kültürünü, doğal gelişim yönünde ileri doğru itti. Amerikan toplumunun da bir dalı olduğu İngiliz toplumu, uzun süredir temsili demokrasi yolunda ilerliyordu. Bağımsızlık Savaşı’ndan önce de Amerikalılar, koloni meclislerinde önemli bir düzeyde temsili demokrasi uyguluyorlardı. Anayasa tarafından oluşturulan politik sistem, İngiliz sistemi ve koloni meclislerine dayanıyordu. Büyük değişikliklerle tabii. Kurucuların çok önemli bir adım attığı şüphe götürmez. Ancak bu, İngilizce konuşanların zaten gittiği yolda atılmış bir adımdı. Bunun kanıtı da şu ki, İngiltere ve halkını çoğunlukla İngiliz kökenlilerin oluşturduğu kolonileri, özellikle ABD’ ninkine benzeyen temsili demokrasi sistemine ulaştı. Eğer Kurucular cesaretlerini kaybedip Bağımsızlık Bildirgesi’ni imzalamayı reddetselerdi, bugünkü yaşam tarzımız çok da farklı olmayacaktı. Belki İngiltere ile daha sıkı bağlarımız olacaktı ve belki de bir kongre ve başkan yerine bir parlamento ve başbakanımız olacaktı. Çok büyük bir fark değil bu. Bu nedenle, Amerikan Devrimi, sıraladığımız ilkelere aykırı bir örnek değil, aksine iyi bir örnek oluşturuyor.
  12. Yine de, bu ilkeleri uygularken kişi sağduyusunu kullanmalı. Bu ilkeler, yoruma açık, kesin olmayan bir dille anlatılmıştır ve bunların istisnaları da bulunabilir. Bu yüzden, bu ilkeleri ihlal edilemez yasalar olarak değil, toplumun geleceğine dair safça düşüncelere karşı kısmi bir panzehir sağlayabilecek temel kurallar ya da düşünme rehberleri olarak sunuyoruz. İlkeler sürekli olarak akılda tutulmalı ve kişi, her ne zaman bunlarla çatışan bir sonuca varırsa, düşüncesini tekrar gözden geçirmeli ve ancak iyi, sağlam gerekçeleri olduğunda vardığı sonucu elinde tutmalıdır.

Big Deal with B.B.

N E O P H Y T E

Burak Bayülgen

He is no longer a child
nor is he a neophyte.
From boon insensibleness,
extracts The Omniscience –
Baiame’s son Daramulun
once he knew as Bimban –
the pearly white molar tooth
which’s blood shall not be spit
or He revives the infant
with many scalds deficiant,
then what has been ingulfed
and rousingly disgorged
better be immolated
to his foregone childhood.


İstanbul 2025

ARE YOU READY FOR EDİRNE 2001 ??


Bostancı Underground / Catacomb Level 9

Haossaa live in Berlin September 2011

> HAOSSAA

noise rock from istanbul


Endüstriyel-Teknolojik Toplum Reforme Edilemez

  1. Yukarıda anlatılan ilkeler, endüstriyel sistemi, özgürlük alanımızı sürekli daraltmasını engelleyecek biçimde reforme etmenin ne kadar umutsuzca zor olduğunu göstermeye yeter. En azından Sanayi Devrimi’nden beri, teknolojinin, bireysel özgürlük ve yerel özerklik pahasına gittikçe güçlenme yolunda bir eğilimi vardır. Bu nedenle, özgürlüğü teknolojiden korumak üzere tasarlanan her hangi bir değişiklik, toplumumuzun gelişimindeki ana eğilime aykırı olurdu. Sonuç olarak, böyle bir değişiklik ya geçici olurdu -ve kısa zamanda tarihin akışı içinde silinirdi; ya da kalıcı olmaya yetecek denli büyük olursa, tüm toplumumuzun doğasını değiştirirdi. Birinci ve ikinci ilkelerden bu çıkıyor. Dahası, toplum önceden tahmin edilemeyecek şekilde değişeceğinden (üçüncü ilke) büyük bir risk olacaktı. Özgürlük lehine kalıcı farklar oluşturacak kadar büyük değişikliklere girişilemezdi, çünkü kısa bir zamanda bunların sistemi çökerteceği anlaşılırdı. Bu yüzden, reform yolundaki bir girişim etkili olamayacak kadar çekingen olurdu. Kalıcı bir fark yaratabilecek değişikliklere girişilseydi bile, yıkıcı etkileri su yüzüne çıktığında, bu değişikliklerden cayılacaktı. Bu yüzden özgürlük lehine kalıcı değişiklikler, ancak tüm sistemde köklü, tehlikeli ve sonucu öngörülemez bir değişikliğe hazırlıklı kişiler tarafından -başka bir deyişle, reformcular değil, devrimciler tarafından yapılabilecektir.
  2. Teknolojinin varsayılan yararlarını feda etmeden özgürlüğü kurtarma derdinde olan insanlar, özgürlükle teknolojiyi uzlaştıracak yeni bir toplum türü için safça planlar önereceklerdir. Bu tür önerilerde bulunan insanların, bu yeni tür toplumun nasıl kurulacağına dair pratik hiçbir öneri ortaya atmadıkları gerçeği bir yana, dördüncü ilkeden de anlaşılacağı gibi, bu yeni toplum kurulabilseydi bile ya çökerdi, ya da beklenenden çok farklı sonuçlar doğururdu.
  3. Yani, en genel anlamda bile, toplumu, modern teknolojiyle özgürlüğü bağdaştıracak bir biçimde değiştirecek bir yolun bulunması olanaksız görünüyor. Önümüzdeki birkaç bölümde özgürlükle teknolojik ilerlemenin uzlaşmaz olduğu sonucuna varmamızın nedenlerini daha ayrıntılı olarak açıklayacağız.

Erenköy Underground 2025

DON’t f0RGet 2 chEck PReView isSuez


Tyler Durden Yaşıyor!

Tekno-endüstriyel sistemin önümüze koyduklarını tarafsız, istenildiğinde sağlıklı biçimde kullanılabilecek araçlar olarak görmediğimiz ve burayı kimliğimizin asli parçası haline getirmediğimiz için Facebook’tan da özel bir beklentimiz yok. Kontrol ve denetimin sistemin asli vazifesi olduğunun bilincindeyiz ve underground yayıncılık dışında saygı duyduğumuz bir mecra mevcut değil.

Herkes “iyi yurttaşlık görevi” kabilinden kopyalayıp kopyalayıp sayfasında paylaşıyor ya, biz de geri kalmayalım bari:

Facebook burada paylaştığımız her şeyi istediği gibi kopyalayıp kullanabilir. Hatta ne kadar çok yerde kullanırsa o kadar memnun oluruz, malûm uyumsuzluğu duruş olarak benimseyen isyancıların sayısı ziyadesiyle az, dolayısıyla Facebook hazretleri sesimizi, sözümüzü, mesajımızı istediği yere taşıyarak bize yardımcı olabilir.

Sosyal medya ortamını bikinili, mayolu fotoğraflarımızı paylaşmak, sağa sola olta atmak için kullanmadığımızdan buraya eklediğimiz her fotoğrafı da istedikleri gibi tepe tepe kullanabilirler, hayırlı uğurlu olsun hepsine.

Tekno-endüstriyel sistemin önümüze koyduklarını tarafsız, istenildiğinde sağlıklı biçimde kullanılabilecek araçlar olarak görmediğimiz ve burayı kimliğimizin asli parçası haline getirmediğimiz için Facebook’tan da özel bir beklentimiz yok. Kontrol ve denetimin sistemin asli vazifesi olduğunun bilincindeyiz ve underground yayıncılık dışında saygı duyduğumuz bir mecra mevcut değil.

Sonuçta Facebook’u Facebook’luk yapıyor diye eleştirecek kadar naif veya salak da değiliz. Onlar kendi işini yapsın, biz de kendimizinkini.

Hem Facebook’a hem demokratik siber âlem yanılsamasına kapılmış “güzide yurttaşlara” selamlarımızı iletiyoruz.

Gökhan Gençay ‘Beyin ve Omurilik Cerrahisi’ İstanbul, 2024

Albemuth Özgür Radyo:

RAFET ARSLAN, GÖKHAN GENÇAY & FEYYAZ YAMAN

> KÖTÜ ÇOCUK


Neon Nexus #02

Gökhan Gençay, Benim Kanım öykü kitabı ile voltajı çok yüksek bir gerilim yaratarak edebiyata giriş yaptı. Tik Tak! İsimli öyküsü ile de umutsuzluğu şiddete, bedeni bir öfke sanatına dönüştürürken geleceğin karanlık sokaklarında bizleri köşeye sıkıştırıyor. Ne bakıyorsun kaçsana!

NEON NEXUS

Türkiye’nin ilk ve tek Cyberpunk dergisi